1-|MUKADDERAT|

625 431 1K
                                    

Endamıyla göz kamaştıran yıldızların aydınlattığı karanlığın, efsunkâr buğusuna kendimi kaptırmışken aynı zamanda gecenin ürkütücü sessizliğinin, Kulağıma bir efganla fısıldayışını dinliyordum. Düşüncelerimin girdabından sıyrılırken, gözlerimi nâmütenâhi karanlığa armağan ettim.
_,_,_,_,_,_,_,_

Sabahın habercisi endamlı sarılığıyla göz kamaştıran güneş, sanki uyan der gibi parlak sıcaklığını bütün bedenime hapsetmek istercesine vururken, aynı zamanda içimide ısıtıyordu. Yatağımdan doğrulurken aklımdan ve içimden asla çıkmayacak acıyı, her seferinde bütün bedenimde hissetmeme neden olan o karanlık düşünceler gelmişti yine, ruhumda ki her geçen gun daha fazla mezid olan yorgunluğumu delhun bir sekilde rahatlamaya çalışırcasına bir of çektim.

Derken sarmaları ısıtmam gerektiği aklima gelmesiyle yataktan uçarcasına fırlamam bir oldu. Vakit kaybetmeden lavaboya koştum. Sarmalara yetişebilmek için dişlerimi döver gibi fırçalarken, aniden kafamı kaldırıp aynada ki görüntümü görmemle birlikte, ağzımdan istemsizce çıkan kahkahalardan sonra, yüzümü incelemeye başladım.

Aslında dümdüz ve her daim parlak olan kumral saçlarım çalı süpürgesine dönmüşken, diş macunumun ağzımın etrafını bir çember gibi sardığını, aynı zamanda kahkahalarımı savururken yemyeşil parlayan gözlerimin taşıdığı upuzun kirpiklerimin üstünede sıçramıştı.
Gülmeyi bir kenara bırakıp yüzümü yıkamaya başladim. Hiç üstümü değiştirmeden Hemen koşarak mutfağa gittim .

Tezgahın üzerinde zaten dünden annemle birlikte sardığımız sarmaları ocağa koydum.

Her zaman sabahın erken saatlerinde ki, hafif soğuk ama içine çekince huzuru hissetiğim havayı, içime çektiğimde güne başlamanın verdiği bir mutluluk sarar beni.

Her sabah mutlaka balkona çıkıp, bu meyus hayatın bıraktığı yükü unutarak, tüm gücümle şehrin narin bir rüzgârla burnuma dolan kokusunu içime çekerim.

Kafamı balkona çevirdiğimde annemin bahçede çamaşır astığını gördüm. İçimi bir sevinç kaplamıştı. Anneme olan sevgim oldukça büyüktü. Bu kapkara hayatta sahip olduğum tek aydınlıktı.
Onu asla kaybetmek istemiyordum. Her gün babama olan özlemim kat ve kat artıyordu birine daha kaybedemezdim, buna katlanamazdım.

Babam, büyük bir denizciydi. küçükken iki ayda bir anca gelebiliyordu beni görmeye ve o gün ben sekiz yaşındayken her ayın ikisinde gelen babam, o gün gelmemişti. Üstelik benim doğum günümde. Küçük aklımla küsmüştüm ona gelmediği için, annem ise beni avutmak istercesine baban gelecek der dururdu.

Zaman durmaksızın ilerlerken annemle babamın gelmesini beklemekteydik. Suskunduk aynı zamanda durgun, annem hep korkar babam eve geç gelince. Bir gün gemisi batar da, bisey olur diye ve bu gün babam, bu zamana kadar hiç kalmadığı kadar çok geç kalmıştı.

Akreple yelkovanın yarışını izliyorduk. Duvardaki İnce işçilikle işlenen rakamlarıyla, gümüş varaklı saatin özenle yapılmış zarif akrebinin namütenahi kaçışı ve yine ince uzun yelkovanının kovalayışı. Bir an son bulsun istedim. Babam gelince devam ederdi yine, lakin birbirlerini kovalamaktan asla vazgeçmeyen yelkovanla akrebin, artık geceyi getirdiğinin farkındaydım.

Annemin pencere kenarında derin düşüncelere daldığını görünce, bende onu izlemekle yetindim ve evet sanırım iki ay boyunca annemle beklediğimiz o an gelmişti. Kapının çaldığını duyar duymaz yerimden zıplayarak kalktım. Annem ise bir titremeyle gözünü pencereden alıp gözümle birleştirdi. Birbirimize bakarken annemim birden kahahalarla gülmeye başladığını farkettim. Onu uzun zamam sonra böyle mutlu görünce bende aynı sekilde karşılık verdim. Daha fazla babamı bekletmek istemiyordum ve içimi kemiren heycanımla kapıya doğru yöneldim.

SANTRAWhere stories live. Discover now