1.7

3K 343 54
                                    

whatever; 1

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

whatever; 1.7

Apartmanın ağır kapısını kendime doğru çekerek açtığımda biraz ileride duran Yoonoh bakışlarını telefonundan kaldırıp bana çevirdi ve kahverengi gözleri gözlerimde durduğunda gülümsedi. Ellerimi üzerimdeki kabanın ceplerine koyup suratsız bir şekilde ona yürürken, "Niye geldin?" diye sordum.

Yaslandığı arabasından doğrulup kaşlarını kaldırdı. Telefonunu pantolonunun arka cebine yolladı. "Sana da selam. Sorduğun için sağ ol, çok iyiyim."

Gözlerimi devirdim ve önünde durdum. "Hasret gidermek için gelmedim, Jeon Yoonoh. Yazmam gereken bir makale var. Ne istediğini söyle."

Bir süre bana baktı. Ben de bu durumda ona bakmak zorunda kaldım. Kahverengi ipeksi saçlarına kar taneleri düşmüştü. Üzerinde beyaz bir kazak ile siyah pantolonu ve aynı renk botları vardı. Ceketi arabada olmalıydı. Kulağının tekine gümüş küpesini takmıştı. Elleri ceplerindeydi. Bana bakıyor olması sinirimi bozuyordu. Ne istiyordu? Niye benimle olmak için uğraşıyordu? Gerçekten değer veriyor muydu yoksa ben yine oyuna getirilmek üzere miydim?

"Sen iyi misin?"

Sorduğu soruyla gözlerimi devirip yanından geçip ilerledim. Yolun karşısında, insanlar akan nehire düşmesin diye konulmuş demir parmaklıklara yaslandım ve gözlerimi suya diktim. Kar taneleri suya düşüp yok oluyorlardı, bir an için kendimin de suya düşüp yok olduğunu hayal ettim. Dünyanın nasıl bir yere dönüşebileceğini düşündüm.

Değişecek tek şey Juwon'un ev arkadaşının farklı biri olması olurdu.

"Buraya neden geldin Yoonoh?" Yanıma gelip dikildiğini hissettiğim kişiye yorgunlukla sordum. O da benim gibi dirseklerini demire yasladı ve karşıya baktı. "Seni özledim."

Kaşlarımı kaldırdım. "Palavra."

Yoonoh benim aksime kaşlarını çattı. "Palavra değil. Ciddiyim. Neden bana inanmadığını anlamıyorum. Seni özledim."

"Beni tanımıyorsun bile. Nasıl beni tanıyormuş gibi yapıp aynı zamanda özleyebilirsin ki? Bu imkansız derecede saçma."

"Tanımıyor muyum? Seni en iyi ben tanıyorum."

Alayla ona baktım. "Kesin öyledir."

Yoonoh kafasını bana çevirip tam gözlerimin içine baktığında gözlerimi ondan çekemedim. "Adın Park SeoNeul. Aslen Daegulusun ama annen ile baban kendilerinden başka kimseyle ilgilenmeyen orospu çocuklarının teki. Lise zamanında evden ayrılıp hiç bilmediğin, hiçkimseyi tanımadığın bir şehre gelip bu sokakta bir eve taşınıyorsun. Yaşama 13 yaşlarında adım atıyorsun. Senden birkaç yaş büyük olan ev arkadaşın sana destek çıkıyor. Lisede adam gibi dostluk kuramıyorsun ama üniversiteye giriyorsun. Bora ile yakınlaşıyorsun. Piyano çalmayı biliyorsun. En sevdiğin içecek sütlü filtre kahve. En sevdiğin yemek tavuklu soslu salata. En sevdiğin renk bebe mavisi. Doğum günün 6 Nisan. En sevdiğin mevsim ilkbahar.
En sevdiğin çiçek lavanta. Böceklerden hoşlanmazsın. Minimalist şeylerden hoşlanırsın, estetik görünüme önem verirsin. Feministsin, çevrecisin ve insanları kırmaktan hoşlanmazsın. Gerçi çok da dost canlısı olduğunu görmedim bana karşı."

Yoonoh bana bakarken dolan gözlerimi ondan çekemiyordum. Bir şeyi bırakın, hiçbir şey diyemiyordum. Nutkum tutulmuş, nefesim kesilmiş, kalbime daha fazla ağırlık çökmüştü. Yoonoh uzanıp soğuk eliyle yanağımdan akan göz yaşını sildi. "Dik başlısın, adaletsizliğe gelemezsin. Sevdiklerini savunmak için her şeyi yaparsın. Sivri zekalısın, çalışkansın. Gazeteci olmak istiyorsun. Kendi paranı kazanıp ailenden tamamen kopmak istiyorsun. Onların içinde bıraktığı boşluğu doldurmak için Bora'yı koyuyorsun ama arkadaşın seni o kadar değerli görmüyor."

Başımı eğdim ve ellerimle yüzümü ovuşturdum. "Fakat kötü bir huyun var," dedi Yoonoh ve birkaç saniye sonra devam etti. "Sana değer vermeyenler ile gerçekten değer verenler arasındaki farkı göremiyorsun."

Ağlamaya başladım. Dedikleri beni şoka uğratmıştı, bugünkü kötü modumun üstüne gerçekleri tamamen yabancı bir insanın ağzından duymak beni mahvetmişti.

Yoonoh'un beni kollarımdan tutup kendine çevirdiğini hissettiğimde onu durduracak gücüm yoktu. Bana sıkıca sarıldı. Yüzüm beyaz kazağının boyun ile omuz arasındaki kısmına gömülürken gözlerim sımsıkı kapalıydı. Ellerim ikimizin arasında göğsüme bastırılmış bir şekilde kalmıştı.

Daha fazla konuşmadık. Yoonoh bana sarıldı, ben biraz ağladım. Bir süre öyle kaldık, saçlarımı okşadı. Sonra ondan ayrılıp yüzüne baktım. Göz yaşlarımı eliyle silip içeriye geçmemi söyledi, ona veda etmeden apartmana girdim ben de.

Veda etmedim çünkü veda etmek için çok erken olduğunu sonunda anladım.

🌾🌾🌾

whateverWhere stories live. Discover now