Episode 46'

1.4K 181 41
                                    

"Jimin... Sen, burada?"

"Neden benden bunu sakladın ki?"

Yeis'in dolan gözleri daha fazla dayanamayıp akmaya başlarken, Jimin ona kırgın gözlerle bakıyordu. Titreyen sesine aldırış etmeden konuşmaya devam etti.

"Neden söylemedin Yeis? Ben, ben... Bunu bilseydim..."

"Bilseydin? Bilseydin, ne olurdu Jimin? Acır mıydın bana-"

"Saçmalama! Yeis, bunu bana deme en azından. Ben nasıl sana acıyayım? Ben bunu öğrendiğim andan beri, kendime lanet okuyorum! Nasıl daha önce anlamadım diye. Eğer bilseydim, seni daha çok severdim. Eğer ameliyat olacağını bilseydim, seninle daha çok vakit geçirirdim. Ama sen... Sen bana bunu söylemedin bile. Sana acıyacağımı düşündüğün için. Cidden böyle bir insan mıyım ben? Bir insanın hastalığı var diye, birine acıyacak biri miyim ben? Lanet olsun!"

Yeis artık hıçkırarak ağlamaya başlıyordu. O, böyle olacağını bilemezdi ki...

"Jimin... Ben, ben böyle olacağını bilmiyordum. Sana yazdığımda 1 ay kalmıştı, ameliyat olmama. Ben, senin beni sevmene ihtimal veremedim..."

Gözlerini yumdu sıkıca. Düğümlenen boğazına inat konuştu. Sesi kısık çıkmıştı bu sefer.

"Sevmene ihtimal veremedim. Sen sevince, ne yapacağımı bilemedim..."

Aralarında sessizlik oluştu. İkisi de ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Jimin'in aklına babası geldiğinde, buradan gitmesi gerektiğini düşündü. Böylece evde daha rahat algılayabilirdi, bu olanları.

"Ben gidiyorum."

"Jimin, ben özür dilerim. Çok özür dilerim..."

"Özür dileme, geri geleceğim. Ve ben gelene kadar kendine çok iyi bak, tamam mı?"

Yeis'in gözleri parladı. Onu affetmiş miydi? Gerçekten mi? Yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. Kafasını salladı, onaylarmışcasına... Jimin bir şey demeden odadan çıktı. Yeis, düşünceler içinde yatakta oturmaya devam etti.

Jimin, kapattığı telefonunu açtığında bir sürü cevapsız arama bildirimi, 2 tane de mesaj bildirimi gelmişti. Aramaları es geçip, mesajlara baktı.

Babam: Eve gelmelisin.

Babam: Önemli bir şey konuşacağız.

Jimin telefonunu cebine koyduktan sonra, bir taksi durdurdu. Evin adresini verdikten sonra, geriye doğru yaslandı. Yeis'in hastalığını düşündü, ameliyatını düşündü. Ya ona bir şey olursa? O zaman ne yapardı?

Gözlerini sıkıca yumdu. Ağlamaktan ağrıyordu artık gözleri. Eve gidip bir an önce babasıyla konuşup, geri hastaneye Yeis'in yanına gelmek istiyordu.

Sonunda eve geldiğinde gördüğü şey ile şoka uğramıştı. Evindeki eşyalar bir araca taşınılıyordu. Bu da neyin nesiydi? Babasının yanına gitti hemen.

"Baba, ne oluyor burada?"

"Jimin, sonunda geldin. Biz buradan taşınıyoruz."

"Ama baba..." Jimin kafasını iki yana salladı.

"Bu ev, ben taşınmak istemiyorum."

"Oğlum zaten eski bir ev. Yeni bir ev, güzel olmaz mı?"

"Baba, bu ev annemle dolu. Siz evlendiğinizde buraya taşınmıştınız. Burada benim çocukluğum geçti baba. Bu evin her yerinde bizim anılarımız var, nasıl taşınırız?"

"İşte bu yüzden taşınıyoruz ya zaten." Yabancı bir ses daha katıldı aralarına. Bu, üvey annesinden başka biri değildi. Jimin'in gözündeki nefret ortaya çıkarken, üvey annesi konuşmaya devam etti.

"Baban yeni bir hayata başlayalı 2 sene oluyor. Bu evden ayrılmazsak, hep anneni hatırlayacak ve bu beni rahatsız ediyor."

"O zaman siz taşının. Ben burada yaşamaya devam edeceğim." Jimin, dişlerinin arasından konuştu. Aralarından ayrılacakken, evin penceresine asılan Satılık yazısı ile yerinde kalakaldı.

"Satılık mı?"

Babası utançla konuştu.

"Yeni evimizin kirası için..."

"Evet Jimin. Yeni evimiz o kadar büyük ki. Bu yüzden kirası da çok. Satılınca ev, parası anca yetecektir."

Üvey annesi, babasına destek olduğunda Jimin bir şey diyemedi. Kardeşi neredeydi peki?

"Jihyun nerede?"

Jihyun daha 7 yaşındaydı. Annesi öldüğünde ise 4 yaşındaydı. Küçük olduğu için pek de bir şey anlamamıştı, annesizliği.

"Arabada uyuyor o. Yeni eve taşınacağımız için mutlu, senin aksine." Üvey annesi, yeniden konuşmuştu işte.

Jimin oradan ayrılacakken, babasına bir şey söylemek istediğinden tam da babasının önünde durdu.

"Bu evi satabilirsin. Anneme ait olan her şeyi satabilir, yıkabilir hatta yakabilirsin de... Ama aklından silebilir misin baba? Annemle kahve sayesinde tanışmıştınız, her kahve içtiğinde aklına gelmeyecek mi annem? Küçükken annem sevdiği için sırf, geceleri köz mısır almaya giderdik. Köz mısır yediğinde aklına gelmeyecek mi annem? Her şeyi yapabilirsin baba, her yerden silebilirsin annemi. Ama şunu unutma, geçmişinden asla silemezsin annemi. Aklından silemezsin, en ufak anda aklında canlanacak görüntüsünü silemezsin..."

Babasının gözleri doldu, üvey annesinin ise sinirleri bozulmuştu. Jimin babasıyla son kez konuştu.

"Senin için bazı şeyleri silmek; bu kadar kolaysa, o zaman beni de sil. Bunu senden rica ediyorum. Annem gibi, beni de sil. Çünkü ben de, senin anneme yaptığın gibi, sileceğim seni..."

𝐘𝐞𝐢𝐬, 𝐓𝐞𝐱𝐭𝐢𝐧𝐠「 PJM 」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin