12, bahtsız ilkbahar çiçekleri

594 81 61
                                    

dikkat

ağlamalı sebisme sahnesi vardir

neden onceki bolume eklemedin diye sorarsaniz

bilmiyoeum

tesekkurler

*

"seviş benimle."

minho'nun pembeleşmiş dudaklarından dökülen bu iki kelime, beni harekete geçiren şeydi. sanki proglamlanmış bir robotmuşum gibi beklediğim komutu alır almaz yatakta dizlerimin üzerine kalkıp, minho'yu yatağa uzandırmıştım. saatlerdir hazırlamaya çalıştığımız bavulu ayağımla yere ittirip bizim için gerekli alanı sağladıktan sonra minho'nun bacak arasına yerleşip, üzerine eğildim. dudaklarımız yeniden birleştiğinde zaman kaybetmek istemeyip üzerindeki eşofmanı sıyırdım ve bavulun yanına attım.

ne yaptığımı ya da ne yapacağımı bilmiyordum. tek bildiğim minho'yu hissetmek istediğimdi. kasıklarımdaki ateşin yegane sebebi lee minho'yu hissetmek istiyordum. kendimi onun sıcaklığına gömmek, güzel bedeninin her bir yanını okşamak ve dudaklarından firar eden tatlı iniltilerin sebebi olmak istiyordum.

dudaklarımız yeniden ayrıldığında kendi eşofmanımı da sıyırıp bir kenara attım. minho kalçasını havalandırıp kendini bana sürtmüş, onu hissetmemi istemişti. bu yüzden ona istediğini verdim ve ellerimi beline koyup yatağa sabitledikten sonra kendimi yavaşça ona sürtmeye başladım.

ikimiz de deneyimsizdik ve bunu uzatamayacak kadar sabırsızdık. bu yüzden iç çamaşırlarımızı da çıkartıp aramızdaki kat sayısını sıfıra indirdim. üzerindeki tişörtle vakit kaybetmek yerine bana izin verdiği ölçüde, minho'nun güzel tenini izlerimle süslemeye karar verdim.

boynu, göğsü ve karnı dişlerimin ve dilimin marifetlerinin bıraktığı izlerle lekelendikten sonra bile güzeldi, minho. altımdan sıyrılıp beni yatağa ittirdi yavaşça. çıplak kalçası üyemin üzerine yerleşip beni derin bir inilti bırakmaya zorlarken eğilip boynuma ufak öpücükler bırakmaya başladı. benim beceriksiz izlerimin yanında karanlık izlerle bezedi zayıf bedenimi.

sonra ufak elleri benim elimi tutup dudaklarının üzerine yerleştirdi. kızarmış dudakları parmaklarımın etrafına sarılıp şapırtılı sesler eşliğinde ıslatırken boştaki elimle kalçasını tutup yavaşça sıktım ben de. dedim ya, ne yapacağımızı bilmiyorduk biz. iki beceriksiz ergendik işte.

dayanamayacağımı anladığımda parmaklarımı dudaklarının arasından çekip minho'yu göğsüme yasladım. muhtemelen daha deliğinin üzerine yerleşmeden kuruyan parmaklarımın, canını yakacağını biliyordu. ama bana güvenip, göğsüme sokuldu ve tişörtümü avuçlarının arasına alıp sıktı. böylece ben de ilk parmağımı onun içine itip hareket ettirmeye başladım.

"yavaş ol, aptal!"

onun canını yaktığım düşüncesi beni korkutsa da ne yapacağımı tam olarak bilmediğim için cevap verememiştim. hareketlerimi biraz yavaşlatıp yanına ikinci parmağımı ekledim. bu sefer de fazla yavaş hareket ediyor olmamdan sıkılan minho kalçasını hareket ettirip kendini elime doğru ittirmişti.

"yeterli değil mi?"

sorduğum sorunun üzerine kafasını kaldırıp bana baktı. emin değil gibiydi ve yüzündeki ifade öyle karmaşıktı ki bunu bitirip bavul hazırlamaya geri döneceğini sandım. ama o kafasını iki yana sallayıp beni üçüncü parmağımı eklemek adına teşvik etti.

sonunda onun yeteri kadar hazır olduğuna emin olduğumuzda üzerimde uzanan minho'yu altıma alıp, yastık ve peluşların üzerine yasladım. oyuncakların hepsini tanıyordum. çocukluğundan bu yana hiç zarar vermeden sakladığı oyuncaklardı bunlar. duygusallığa kapılmak adına çok yanlış bir zamanda olduğuma kanaat getirip, kendimi yavaşça minho'nun içine ittirdim. yavaş olmaya çalışıyordum fakat dolan gözleri ve kendini kasması canının acıdığını belli ediyordu bu da benim ona zarar verdiğim düşüncesine kapılıp korkmama sebep oluyordu.

"durmak ister misin? canını acıtmak istemiyorum.."

bunu sormama rağmen dur demesini hiç istemiyordum. o da istemiyor olacakmki kafasını iki yana salladı. olabildiğince yavaş bir şekilde hareket ediyor, alışmasını bekliyordum. bacakları kıvrılıp belime sarılmıştı, elleri de ensemde birleşmiş direkt olarak gözlerime bakıyordu.

"hızlanabilirsin, korkma," dedi kısık sesiyle. temkinli bir şekilde hareketlerimdeki hızı arttırdım ve bir süre sonra minho'nun prostatına çarpmıştım. acıdan dolayı kızarıp yaşaran gözlerinden bir damla süzüldü, beraberinde de güzel bir inleme ulaştı kulağıma.

ikimizin de istediğimiz zevki aldığımızı anladığımda hareketlerimi o noktaya yoğunlaştırdım. minho ona her çarpışımda sessiz bir şekilde kulağımın arkasına doğru inliyor, ensemde parmaklarına sardığı saçlarımı çekiyordu.

"seni çok seviyorum, hyunjin," dedi titrek sesiyle. bu denli çaresizce çıkan sesin, kulağıma böyle hoş, böyle zarif gelmesi çok garip hissettiriyordu. ihtiyacım olan tek şey buymuş gibi bir sevinç yeşermişti kalbimde. evet, ihtiyacım olan tek şey minho'ydu ve ben ona ulaşmıştım.

"seni seviyorum, minho," dedim ben de. sonra üyesini kavradım ve kendi hızıma orantılı şekilde çekiştirmeye başladım. bir yandan prostatına çarpıyor, bir yandan üyesiyle ilgileniyordum. minho daha fazla dayanamayıp sıvısını tişörtüme ve karnıma bulaştırırken ben hâlâ hareketlerime devam ediyordum. biraz sonra ben de içinden çıkıp kendime dokunmuş, sıvımı onun üzerine bırakmıştım.

kendime geldikten sonra hiçbir şey olmamış gibi yanına uzanmış, ona sarılarak havayla beraber karanlıklaşan odada uykuya daldım.

*

oncelikle smut yazmayi beceremiyorum ve bu ilk acik acik yazma denemem yani yapacak bir sey yok

bir de bastan okuyup kontrol etmeye usendim (hayir sadece b*k gibi yazdigim icin okumaya cekindim)

sizi seviyorum

kendinize iyi bakin

bb 😗💗

güzelliğini çarpıtan aynalar ≽ hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin