ESARET《2》

1.1K 221 124
                                    

Rasulullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu. "Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zâlime zifiri karanlık olacaktır." (Müslim, Birr 56) 

Günlük °Devam°                   
                                                       ESARET
Temkinli ve hızlı bir şekilde önümde ilerleyen iki adamın, izini kaybetmeden takip ediyordum. Ormanın bu tarafın da nem az olduğu için şükür ki yerler kaygan değildi. Önümdeki iki adamın yönlendirmesiyle ilerleyen ben, ateş sesiyle ağaçların arasına sığınmıştım. Sadece tek bildiğim. Halil denilen adamın hareketsiz bir şekilde yerde yatması, kolumda hissettiğim acı bir sızı ve Osman'ın sesi, "Keskin nişancı var!"

Dedem hep şöyle derdi. "Kızım gevur çok pistir. Ama bir o kadar da korkak. Sen onların karşısında ne kadar cesaretli olduğunu gösterirsen onlar o kadar tırsar." dedi. Sonra aklıma Hristiyan tarafında ki komutanların, hücum sırasında askerler geri dönüp kaçmasın diye beynin işlevini yavaşlattığı içecek olan likör verdiklerini okumuştum. Bunu resmen kendileri söylüyorlardı. Biz tekbirlerle savaşırken onlar ise içkilerine sarılıp savaşıyordu. Aramızda ki bir farkta buydu. 

Sol kolumda oluşan sızıyla elimi, koluma götürüp sürdüm. Acı bir sızıyla, tekrar elimi çektim. Yaralanmıştım, kolumu az da olsa oynata bildiğime göre kurşun sıyırmıştı. Ateş sesleri ile kafamı biraz daha ağaca sakladım. Yerde yatan Halil'e çevirdim gözlerimi, "Halil! Halil!" diye bağırdım. Ama ondan hiçbir tepki göremedim.

"Osman, Halil.. Halil tepki vermiyor." diye bağırdım. O ise çalıların arasından, yerde yatan silah arkadaşına gözlerini çevirdi ve uzunca baktı. Çalıların oraya iki üç kurşun gelse de Osman'ı kurşunlar es geçiyordu. "Ben ateş ederken, Halil'i kendine doğru çek. Tamam mı?" diye bağırdı. Ben ise ona, bu durum da olumsuz bir cevap vermeyeceğime göre ondan komut bekledim. Zifiri karanlığa ateş eden Osman'ın desteğiyle, sürüne sürüne Halil'in yanına gittim. Hızlıca kollarından çekip sürüte sürüte saklandığım ağacın oraya getirdim. Eğik olan vücudumu kaldırmayıp, elimi tepkisiz yatan Halil'in boynuna doğru götürdüm. Hiçbir nabız belirtisi almamanın üzüntüsüyle, ellerimin titremesine engel olamayarak nabzını daha çok hissetmek için iki parmak yerine, boynunun yan tarafını sıkıca kavrayıp gözlerimi kapadım. Ellerim de bir şey hissetmek için sabırla bekledim. Ama yoktu, vakit kaybetmeden kalp masajı yapmak için eğdiğim vücudumu dikleştirdiğim anda ağacın kavuğunun yanında bir kurşun hızlıca geçmişti. Ağaca daha saklanarak tekrar kalktım ve hiç durmadan kalp masajı yapmaya başladım. Sonra tekrar nabzını dinledim. Ama bir tepki yine yoktu. Osman'ın sesiyle ona doğru döndüm. "Durumu nasıl?" akan göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Bağırarak ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. İçimden gelen o volkan patlamasıyla ormanın zifiri karanlığına, kalpleri simsiyah kesilmiş olan insanlara, kalbimi teskin edecek şu ayeti kerimeyi söyledim.

"الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُ مُّصِيبَةٌ   قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْه رَاجِعونَ"

{Onlar, bir musibetle karşılaştıkları zaman, 'Bizler, Allah için varız ve muhakkak O'na döneceğiz.' derler.} (Bakara;156)"

İçime bir ferahlı geldi. Tekrar bağırdım. 

  " إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ"

{Bizler, Allah için varız ve muhakkak O'na döneceğiz.}

Osman koşarak benim yanıma geldi. Gelirken yerden Halil'in silahını almayı unutmamıştı. Yerde dünya ile bağlantısını kesip çoktan uzaklaşan arkadaşına üzgünce baktı.

Kanlı MotifTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang