2| Şato.

1K 135 43
                                    


Kaptan elini atının yelesinde gezdirirken ormanlık yola sapmıştı.

Üzgündü.

Kelimenin tam anlamı ile üzgündü çünkü gemiden kalan son sermayeyi dolandırıcılara kaptırmış, çocuklarının istediği şeyleri alamadığı için içten içe kırılmıştı.

Kızlarının ve oğlunun yüzüne bu utançla nasıl bakacağını düşünürken hava çoktan kararmaya ve soğumaya başlamıştı.

Karlar gökyüzünden yeryüzüne pare pare dökülüyordu. Kar, karanlığın üzerinde bembeyaz bir gelinlik gibi duruyor, parıldıyordu.

Kaptan atının dizginlerine daha da asılıp hızlanmaya başlayarak fırtınaya ve geceye yakalanmadan eve varmayı diledi.

Ormanı ortalama hızla yararak geçen at ise yorgundu. Kaç saattir dinlenmeden koşuyordu. Yeleleri soğuktan kalıplaşarak buz tutmuştu.

Kaptan ormanın derinliklerindeyken nerede olduğunu anlamak için etrafına bakındı.

Bakındı, bakındı.

Az önce geçtiği yerler gözleri önündeydi. Nerede olduğunu bilmiyor, kestiremiyordu.

Aynı yerde dönüp durduklarını anladığında atından indi ve atının dizginlerini eline sararak zorlu karda yürümeye başladı.

Kaptanın yüzü soğuktan yanmış, elleri titremeye ve soğuktan donmaya başlamıştı.

Nereye gittiğini bilmiyor, gözleri soğuğun etkisi ile kapanıveriyordu.

Gözleri kapalı bir şekilde ilerlemeye devam ederken atı kişneyerek şâha kalkmış ve kaptanı yere düşürmüştü.

Kaptan atının neden böyle bir şey yaptığını anlamadığı için ayağa kalkarak gözlerini açtı ve etrafına bakındı.

Önünde lüks ve pahalının da pahalısı olan şato, bembeyaz görüntüsüyle ışık saçıyordu.

Bacalarından ise içeride ateşin yandığını belli eden dumanlar yükseliyordu.

"İçeride birisi var mı?!"

Kaptan soğuktan titremesine rağmen oldukça yüksek sesle bağırırken, arkasından gelen kurt uluması ile sendelemişti.

"Kimse var mı?!"

Korkuyla daha fazla bağırırken, kurt ulumaları kulağına daha yakından gelmeye başlamıştı.

Kaptan ya ölecekti, ya da şatoya girerek kendisini kurtaracaktı.

Kurtların uluması bu defa çok daha yakından gelirken bahçenin kapısını var gücüyle itti ve atının dizginlerinden tutarak içeriye çekti.

Bahçe kapısını kapatıp, şato girişinin yanında olan ahırı görerek ona ilerledi ve atını karın görmediği bir yere bağlayarak şatonun merdivenlerini tırmanmaya başladı.

"Kimse var mı?"

Kapı uyguladığı hafif basınç ile açılırken, içerideki sıcaklık kaptanın yüzüne vurmuş ve sorduğu soruyu unutturmuştu.

İçeriye sessiz bir eda ile girdiğinde şöminelerin harıl harıl yandığını ve çıkarttığı sesin onu mayıştırdığını hissetti kaptan.

Sıcacık bir şatoydu, fakat içeride bir ses bile yoktu. Sahibi olsa çoktan ortaya çıkardı değil mi?

Kaptan üzerinde donmuş ve vücuduna yapışmış olan mantosunu zorlukla çıkartıp, şöminenin önündeki berjerin üstüne bıraktı ve etrafı incelemek üzere arkasını döndü.

Büyük salonun ortasında uzun bir masa ve masanın üzerinde ise eksik olan tek şeyin kuş sütü olduğunu düşünüyordu.

Her şey tek tek hazırlanmış, masa yiyecekten taşacak kadar donatılmıştı.

Kaptan şu birkaç dakika içinde yaşadıklarına anlam veremezken, bu kadar hazırlığın kimin kime yaptığını öğrenmek isterdi.

Kendisi için böyle bir şey neden yapılsındı ki?

"Kimse var mı? Neredesiniz, neredeyim ben?"

Kaptanın sorusu havada sessizlikle asılı kalmışken, karnı guruldadı ve tekrardan etrafa bakındı.

Tek ses, şöminedeki odunların yanmasıyla oluşan çıtırtılardı.

Karnı birkaç kez daha guruldadığında kendini sıkmayı bırakıp, masanın başındaki sandalyeye adımladı ve oturdu.

Önündeki servis tabağına her yemekten azar azar alarak eşeledi ve karnı doyana kadar masadan kalkmadı.

Tabağını bitirdikten sonra etrafa bir kez daha göz gezdirdi.

Kaptanın karnı doymuş, vücudu ısınmıştı.

Şimdi ise uykusu bastırmışken gözleri kapanmaya başlamıştı.

Yemek yemiş, ısınmıştı evet. Bunları izinsiz yapmıştı.

"Şato'nun sahibi ile karşılaşırsam eğer, ona teşekkür etmeliyim." diye düşündü.

Adımları meraklı bir şekilde üst kata çıkan merdivenlere doğru ilerledi ve yavaş yavaş üst kata çıktı.

Burası alt kattan daha büyük ve daha geniş bir görüntüye sahipti. Alt kat gibi sıcacıktı.

Odaları karıştırmanın kabalık olduğunu düşünse de, çok uykusu gelmişti.

Asıl ortalık bir yerde uyumanın daha çok kabalık olduğunu düşünüp, tertemiz yatağı ve çarşafları olan bir odaya attı kendini.

Sabah erkenden kalkmayı aklına koyarak yatağın içine girdi ve örtüleri örtündü.

Daha sonra ise, sımsıcacık bir uykunun içine çekildi.







一•

Güzel Ve Çirkin [YiZhan Ver. ✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin