17. Bölüm "Nasılım"

13 3 0
                                    


"Orospu!" Sesim odanın duvarlarında yankılanıyor oradan da kulaklarıma geri doluyordu ama öfkeden titreyen ellerimi sağa sola savurmam kadar ön planda değildi o an.

"Yalancı kaltak! Hangi hakla bunu beden saklarsın!"

"Masal, biraz sakin ol."

"Siktir git! Sakin olmuş, anne ve babamın nasıl öldüğünü bana ne zaman anlatmayı düşünüyordun? Yada bunu da o kahpe kalbine gömüp mezara mı sürükleyecektin!"

"Bunu isteyen zaten onlardı."

"NEYİ İSTEDİLER!" Gözlerimden akan yaşlar yanaklarımda çeneme süzülüyordu, bedenim öyle sarsılıyordu ki titreyen çenem konuşmamı zorlaştırıyordu. "Masa..."

"Sus! Sarp'ın haberi var mı?"

"Var."

"Onunda azına sıçayım!" bir hıçkırık dudaklarımdan kaçarken "Sakın aramasın beni, kalbini kırarım." diyerek telefonu yüzüne kapattım, bir an bacaklarımda derman bulamayıp yere oturdum. Dizlerimi karnıma çekip ufaldıkça ufaldım, şeker olup göz yaşlarımın beni eriterek yok etmesini istedim, işte bu kadardı, bir şeyleri arkamda bırakıp kendime yeni bir yol çizme çabam. Olmuyordu, dönüp dolaşıp geri geliyordu kan ve hüzünle kaplı anılar, ensemden tutup onlardan kaçmak için attığım kaç adım varsa gerisin geri beni sürüklüyor, bazen başladığım yerden çok daha ötelere fırlatıp atıyordu. Duyusal acının fiziksele kıyasla daha yıpratıcı olduğunu hepimiz biliriz, öyle ki bazı zamanlarda bir yerlerimiz o kadar çok acısın ki bizi bu içsel yükten çekip çıkarsın, ana getirsin isteriz. Tırnaklarımı sapladığım kollarım da bu amaca hizmet ediyordu. Bir süre sonra kasılmaktan yorgun düşen bedenim gevşemiş ve beni olduğum yerde bir kaç saatlik pili bitmiş bir robot gibi bırakmıştı. Kapalı olan gözlerime vuran ışıktan gölgeler ruhumun içine dolup beni başka diyarla götürecek yansımalar gibiydi. His yoktu ama gerçekleri öğrendiğimde kafamın içinde şakıyan çınlama sesi bir daha asla çıkmamak üzere zihnimin en bedbat yerlerinde işlemişti, tek bir su damlası idi gölleri deniz, denizleri okyanusa karıştıran. 

Uyuşukluk bedenimi tamamen ele geçirdikten sonra ne kadar zaman geçtiğini ancak gün ışığı perdeleri açık olan camdan yüzüme yansıyınca fark edebildim. Bir gece daha gündüz, bir gündüz daha azap olmuştu. Dilimi kuruyan dudaklarımı ıslatmak için üzerilerine gezdirip dizlerimle yürüyerek yatağın üstünde ki kol çantamı aldım. Sessizde olan telefonumda Dale'in bir kaç araması ve mesajı vardı, yanı sıra da bir tane Sarp'tan mesaj gelmişti.


'Bende senin kadar kızmıştım ama olması gerekenin bu olduğunu geldiğim bu yeri yerde daha iyi anlıyorum, acını yaşa ve bana geri dön abla.'


Kendime bir sigara yakıp sırtımı bu kez yatağa yasladım, kapı iki kez çaldı ama kim gelirse gelsin cevap verecek halde değildim o an. Kapının kulpunu sessiz olmaya özen göstererek açtığında başını eşikten içeriye uzattı. "Ah, uyanıksın." dedi beni otururken görünce. 

"Gelebilir miyim?"

Başımı evet anlamında sallayıp bu kez o yanıma oturur oturmaz başka bir sigarayı onun için yakan ben oldum. Uzattığımda minicik bir gülümseme ile parmaklarının arasına aldı. Olanları anlattıktan sonra ki tavrı bana ilk kez düşüncelerimizin ve duygularımızın benzediği göstermişti. Sigaramın külü zeminde düşerken bahçeden bir kaç ses geldi, derin bir nefes aldı, gariptir ki birlikte olduğumuz zamanlarda dışarıda neler olup bittiğini umursamıyorduk.

"Keşke üzüntünü giderebilecek bir şey yapabilseydim." dediğinde dudakları dümdüzdü, gözlerini kıstığı için kırışan göz kenarları yüzüne vuran ışıkta onu şu an olduğu genç ve kaygısız halinden daha yaşlı gösteriyordu. "Önemli değil." dedim.

Ölümden Doğanlar - Gece'nin Masal'ıWhere stories live. Discover now