Bölüm 53 - Ziyaret

3K 391 109
                                    

Bölüm 53 - Ziyaret

O geceyle ilgili en iyi hatırladığım şey yüzündeki şaşkın ifadeydi. Halbuki bu zamana kadar fark eder, her zaman bir şekilde yörüngesinde kalmaya çabaladığımı görür sanmıştım. Şaşkınlığından sonra sanıyorum sessizliğini unutmayacağım. Sözlerim havada asılı kalmıştı; oysa ellerini uzatsa dokunacaktı, kulakları duymuyorsa sözlerimi, parmak uçları hissedecekti yüreğimi, tüm çıplaklığıyla ve yanarken. Neden seyretmeyi seçti, yangınımı sesiyle ve nefesiyle söndürebilecekken?

Bilmiyorum... Ondan bir karşılık beklemediğime kendimi inandırmak için çok uğraştım. O sustuğunda, sözlerim havada donup kırılırken bir an için her şey anlamsız gelmişti. Eğer ellerini, aylarca içimde sadece onun için büyüttüğüm ateşte ısıtmayacaksa ne işe yarardı ateş?

Bu yüzden, ay tesisin yıkıntıları üzerinde ışıldarken tozun ve molozun arasında sarf ettiğim sözlerin hayatımın dönüm noktalarından birini işaretleyeceğini inanmayı ne kadar istesem de biliyordum ki bu mesele, aciliyet arz eden daha mühim meselelerin gölgesinde yitecekti ve bunu kabullenmekten başka seçeneğim yoktu.

Mateusz'u malikâneye geri dönmeye ikna edene dek epey dil dökmek zorunda kaldım, sonunda birlikte Teğmen Gottwald'ın arabasına yürüdüğümüzde çok dalgındı. Yanımda yürüyorsa bile ruhu çok uzaklarda, benim asla ayak basmayacağım diyarlarda geziniyordu. Neyi düşündüğünü tahmin etmek zor değildi. Mateusz bu gece çok şey yaşamıştı. Hayatıyla ilgili öğrendikleri onu epey sarsmıştı, bir de üstüne benim itirafım eklenince, sanıyorum bir çıkmazda bulmuştu kendini.

Bu olayı izleyen saatlerde, malikâneye geri döndüğümüzde Mateusz dinlenmek için odasına çekilmeden önce son defa görüştük. Bir an için bana baktığında gözlerindeki bulutlar dağılmış gibiydi, bir zihin berraklığı hasıl olmuştu belli ki. Dudakları bir şey söylemek ister gibi usulca kıpırdanırken ben de ağzından çıkacak herhangi bir şeyi yakalamak için tetikte bekliyordum, onu ürkütmüş olmalıyım. Vazgeçmiş göründü, bir an sonra yeniden o kafası karışık, dalgın haline geri döndü.

"Sabah olunca Jen'e kalma kararımızı açıklarız. Sanırım bir yayın yapmak da gerekecek... Neyse, bunları dert etme şimdi, iyice dinlen. Bir şeye ihtiyacın olursa odamın yerini biliyorsun. İyi geceler."

Benim için iyi bir gece olmadı. Sabaha kadar kabuslarla boğuştum. Bir kere içim huzursuzlanarak uyandım, kafam allak bullaktı. Neyin gerçek neyin rüya olduğunu ayırt edemez bir halde birkaç saat öncesinde yaşananları düşünüyordum. Sonunda tekrar uyuyakaldığımda hava aydınlanmak üzereydi.

İkinci kez uyanışım kapının yumruklanma sesiyle oldu. Yatağımdan sıçradım, elimi yüreğime bastırarak kapıya koştum. Mateusz'a bir şey olduğunu düşünmüştüm. Kapıyı savurup açınca karşımda Chester'ı gördüm.

"Ne oldu?" diye sordum telaşla.

"Bir şey yok." dedi, yatıştırırcasına elini koluma yerleştirdi. Dokunuşundan silkinerek kurtuldum. Yüreğim hâlâ ağzımdaydı, kötü bir şey olduğu hissini içimden atamıyordum.

Chester beni gözüyle tartar gibi şöyle bir bakarak, "Gerçekten bir şey yok." dedi, "Sadece diğerlerinden önce seninle konuşmak istemiştim."

"Ne hakkında?"

"Biliyorsun, Ocria'dan çıkma vakti geldi."

Sakinleşmek için elimle bağrımı ovuştururken "İyi bir zaman değil." diye mırıldandım.

"Lütfen!"

Chester'ın sesi bir anda öfkeyle patlamıştı. Ürktüğümü belli etmeden kapıyı kapatmaya çalıştım.

A0023Where stories live. Discover now