7

115 16 8
                                    



Yüksek müzik sesini seviyordum. Gençlik yıllarından kalma iğrenç bir alışkanlıktı. Ders çalışırken, uyurken, gezerken, ders dinlerken, yani neredeyse her zaman dinlemeyi severdim. Kırmızı ışığın altında dans eden insanları izlerken odağımı yanımda duran genç bir adam dağıtmıştı. Adının ne olduğunu dahi hatırlamıyordum ama bana buradan gitmek istediğini söylüyordu. Tam 'bundan banane' demek için ağzımı açmıştım ki bir elini bacağıma koydu ve tırnaklarını sürterek yukarı çıkarttı. Yanıma ilk geldiğinde bana ne istediğini direkt söylemiş ve benim konuşmamış halimi bir çeşit onay olarak anlamıştı. Elini tutup kendi bacağının üzerine koyduğumda buradan sıkıldığımı bahane edip kalkmıştım. Chanyeol onu en son bıraktığımda dans ediyordu. Gözlerim bir süre onu aramış ve bulduğunda ise yanına gidip gidiyor olduğumu söylemiştim. Birlikte gitmeyi teklif ettiğinde ise reddedip yanından uzaklaşmıştım.

Taksi evin önünde durduğunda ücreti ödeyip inmiştim. Alkol bir boka yaramazdı. Hissettiğin üzüntüyü de siniri de yok etmezdi. Alkol alırken bir nedene bağlamak en az o alkolü tüketmek kadar anlamsızdı. Rahatlatmaz, gevşetmez ya da seni olduğun boktan farklı göstermezdi. Asansörden inip eve yürürken bu sefer başım onun kapısına dönmemişti. Neden dönsündü zaten?

İnsanın yasak bir şeye kapılması ergenlik döneminde oluşturduğu ters kimlikleme sayesinde daha da gelişirdi. Bir çocuğa küçükken yapma deyip üstüne ceza koyarsan, yapardı. Bunu sen görmeden yapardı belki ama er ya da geç yapardı. 27 yaşında kocaman adama da burası yasak bölge deyip ahlaki yargıları önüne koyarsan, yasak bölge falan dinlemezdi.

Bağlanma denen şeyi psikoloji çok farklı bakış açıları ile değerlendirip açıklamıştır. Bir bebekte görülen bağlılık ile yetişkin bir bireyde olan, farklılık göstermektedir. Yaş ilerleyip işin içine zihinsel faktörler dolunca, birine bağlanma sadece birkaç dakikamızı alabiliyordu. Bir sokak satıcısına, market görevlisine ya da polis üniforması olan birine dahi bağlılığımız dakikaları alırken; takıntılı olduğum "güzel" kavramını taşımak için yaratılmış birine bağlanmam bir gecemi almıştı.

Eve girip direkt terasa çıktığımda orada beni bekleyen sigaram ile hasret gidermek adına bir tane yakmıştım. Bugün yemekten sonra telefonu elime aldığımda, yukarda ilk çıkan ismin attığı duruma bakmak istemiştim. Kim Jongin'in aklımı çok kurcaladığının farkındaydım ama buna dur demek istemiyordum. Lâkin attığı durumu gördüğümde dün gece söylediği sözler kulağımda duyulmuştu "Kelimelerle aranın iyi olması ne kadar güzel. Ben hiçbir zaman güzel şeyler yazmayı beceremem." demişti.

Durumu gördüğüm o an "Evet kesinlikle yazmayı beceremiyorsun. Bu yüzden içinde bitirdiğini söylediğin adama bir araba dolusu söz yazmışsın." diye kızmak istemiştim ama ben kızmamıştım. Çünkü elime ne geçerdi ki kızıyor olsaydım? Ya da normal insanlar gibi bu gece bir yabancı ile kafamı dağıtmak isteseydim elime ne geçerdi? Kime neyi gösterme çabası olurdu bu?

İnsanların böyle bir durumda kaldıklarında yapacakları şeyi yapmamıştım. Çünkü yapsaydım pişman olan yine ben olacaktım, o da bu olanlardan bihaber olacaktı. Sigaramı küllüğe basıp içeri geçtiğimde kapının şiddetle çalınıyor olması sinirlerimi bozmuştu. Kapının çalınmasından, zil sesinden nefret ederdim. Kapıya öyle bir sinirle gitmiştim ki kapıdaki her kimse iyi bir bahanesi olmalıydı.

Kapıyı açtığımda elinde bir şişe şarapla dikilen Kim Jongin beklemiyordum. "Müsait misin?" Bir adım geri çekildiğimde çıplak ayakları ile geziyor olması dikkatimi çekmiş ve kaşlarımı çatmama yol açmıştı. Sonra onun sağlık bekçiliğini yapacak konumda olmadığımı farkedip kaşlarımı eski haline getirmiştim. Şişeyi salondaki masaya bırakmış ve mutfağa adımlamıştı. Dolaplara bakarken neyi aradığını anlayıp yanından geçmiş ve dolaplardan birini açıp ona bakmıştım. Konuşmadan ancak bu kadar mükemmel anlaşabilirdik. İki kadeh çıkarmış ve mantar açacağı da alıp içeri geçmişti.

fortuna | sekaiWhere stories live. Discover now