2

28 3 0
                                    

Michael, elinde ki fırçayı hızla tuvale geçirdi, uzun zamandır bu natürmort üzerinde çalıştığını ve eğer koluna dokunursam beni öldüreceğini zırvalıyordu.

Zaten bir ölü olduğumu göremiyor muydu?

Belinden tutup, yüzünü bana çevirirken fırçada sırıtan boya saten gömleğimi kırmızıya boyadı, kırmızı bana çok yakışırdı, Michael hiç bilmezdi. Gömleğimi yoklarken, bir eli savrulmanın etkisiyle göğsümdeydi.

"Neden hiç uslu duramıyorsun?"

"Bana hiç öyle bakma. Bunların bütün suçlusu sensin." Kemerli burnumu iki santim havaya kaldırıp, fırça tutan kadifemsi eli elime kenetledim. Kuş cıvıltıları, tavandan zemine akan ufacık bir su damlası, ağaçların hışırtısı, kalp atışım bile bizim müziğimiz olabilirdi. Buna kimse, pos bıyıklı büyük adamlar bile karşı gelemezdi, gelmemeliydi. Sol yanağında ki gamze taş yutmuşum gibi boğazıma oturdu, kargaların gagasından düşmüş gibi bir hali vardı.  Kaygan zeminde bir ileri, üç geri vals yapmaya çalışırken, valsden daha çok iki adamın savaşına benziyordu, başım geniş omuzuna düşüverdi, yeni tıraşladığı parlak çenesinden zorlasam yansımamı görebilirdim. Tanrı biliyor ya, ben dünyanın en hasta herifiydim, geceydi ve bütün bedenimi önüne serip al diyordum, bak bunlar çocukluğumdan kalma acılarım. Bakıyordu ama hiç hissettmiyordu

"Neden beni seviyorsun Michael?"

"Neden ararsan asıl sebebi ıskalarsın." Zeytin yeşiline boyadığı sedefli kelimelerinin dudaklarından dökülüşünü duymuş olsaydınız, şeytanın  iki dudağın arasına nasıl sığdığına şaşıp kalırdınız.

Yüksek bir kaleden ayaklarınızın üzerine düşerseniz, topuklarınız çatlar ve ben bulutlardan atlıyordum. Topuklarım yoktu ve Michael bana bakıp, dur diyordu, öleceksin.

Benim Antinousum, zaten ölü olduğumu bilmiyor muydu?

michael, fildişinden yapılma suratın beni zedelerWhere stories live. Discover now