› on üç yaş paradoksu

47.1K 3.5K 1.7K
                                    

Soyunma odasına doğru ilerlerken kaslarım sızlıyordu. Telafi antrenmanı olduğu için ekstra zorlanan bedenim yürürken bile acısını belli ediyordu. Normalde tatil olan bu günde antrenmana gelmiş olmak zaten iğrenç bir şeydi fakat antrenör ilk tatilde "Yarın antrenmana gel!" diye mesaj attığında itiraz edememiştim elbette.

Terli vücudumdan formamı sıyırıp duşa girdim. Su bedenimdeki henüz kurumamış terleri alıp götürürken hızlıca duş jelini vücuduma yedirdim. Yorgun bedenimi eve götürüp yatağa atmak istediğim için hiç oyalanmadan durulanıp çıktım. Altıma siyah bir havlu sarıp odanın içine doğru ilerledim. Normalde her yanı insan kaynayan ufak soyunma odasının bomboş olmasının verdiği rahatlıkla havluyu çözdüm ve iç çamaşırımı almak için dolabıma uzandım.

Fakat tam bu sırada kulağıma ulaşan sesle irkilip arkamı döndüm. Yere düşen anahtar sesine benzer ses bedenimi paniğe sürüklemişti. Hızlıca üstümü giyinip sesin geldiği yöne temkinle ilerledim. Gözlerimle yeri hızlıca tararken "Bir şey mi arıyorsun?" diyen sesle bugünkü ikinci irkilmemi yaşadım.

Antrenör kapıya yaslanmış, bana düz bir ifadeyle bakıyordu. Saçımı kaşıyıp "Anahtar sesi geldi sanki, onu merak ettim." dedim. Daha on beş dakika önce antrenmanda canımı çıkartmış adamla normal bir şekilde -normal sayılır mı emin değildim- konuşmak garipti. Yine de hoşuma gitmediğini söylesem yalan söylemiş olurdum.

Kaşlarını çatıp "Ben duymadım, yanlış duymuşsundur." dedi. Gözüme düşen saç tutamını arkaya doğru itip "Sanırım." diye mırıldandım. Üstüne göz gezdirdiğimde eşofman takımını değişmiş olduğunu gördüm. O da ben hareketleri yaparken fazlasıyla hareket ettiği için duş alıp değişiyor olmalıydı, saçlarının nemli olması da bu teorimi güçlendiriyordu.

"Sana bir şey sormak için uğradım. Gel." dedi ve beni beklemeden salonun içine doğru ilerledi. Arkasından ilerlerken o dolapların yanına kadar ilerledi ve "Bozuk bir dolap varmış herhalde bir tane, birisi söylemişti. Yarın bir görevli uğrayacak." diye sordu.

Başımı sallayıp "19 numara bozuktu diye hatırlıyorum. Banyonun bir çeşmesi de çalışmıyor." diye bilgilendirdim onu. Normalde bu işlerle antrenörler değil saha görevlileri ilgilenirdi ama antrenör geldiğinden beri her şeyle o ilgileniyor sayılırdı. Bunu mükemmelliyetçi kişiliği sebebiyle yaptığını tahmin ediyordum.

Söylediğimi başıyla onayladı ve on dokuz numaralı dolaba doğru gitti. İçini açıp tekrar kapatmaya çalıştı, dolap sorunsuz bir şekilde kapandığında kaşlarını çatıp tekrar açtı. İçine baktı, herhangi bir sorun görememiş olmalı ki tekrar kapattı ve kilitledi. Hâlâ dolabı incelerken "Bunda bir sorun olduğuna emin misin?" diye mırıldandı.

"Yanlış hatırlıyor olabilirim." dedim alt dudağımı ısırıp. Bana yandan ters bir bakış attı, "On dakika önce emin olmadığını söyleyebilirdin." dedi üç kere denemiş olmanın verdiği rahatsızlıkla. Tam omuz silkecekken duyduğum kilit sesiyle aynı anda kaşlarımızı çattık. Duraksadıktan sonra ağzının içinde "Hassiktir." lafını geveledi ve büyük adımlarla kapıya doğru ilerledi. Ne olduğunu hiçbir şekilde anlamayan ben de peşinden ilerledim.

Kapıya sertçe vurmaya başladı. Bir süre boş bir çabayla vurduktan sonra bana bir bakış atıp içerideki banklardan birisine oturdu. Kaşımın kenarını kaşıyıp "Neler oluyor?" dedim merakla. Bu sırada kapıyı açmayı denemiştim ama açılmamıştı.

Ters bir sesle "Kilitli kaldık." dedi. "Ne?" dedim duyduğumdan emin olmak için. Liseli romantik bir kitapta mıydık biz, ne kilitli kalması?

Antrenör [b×b]Där berättelser lever. Upptäck nu