1.5

943 98 359
                                    

O Vogue çekimi ne öyle ya? Uğruna bölüm yazdım... İyi okumalar, havuçlu tarçınlı keklerim! 💘

🌟

Gözlerimi tavandan sarkan sarı ampulün cızırdadığı boş bir depoda açtım. Etrafımda kimse yoktu. Boş deponun gri duvarlarında siyah sprey boyalarla yazılmış yazılar vardı. Oturtulduğum sandalyeye bağlanmıştım. Ellerim arkadan ve bacaklarım sandalyenin iki ucuna bağlıydı. Ağzımda gri bir koli bandı vardı.

Saçlarım omzumdan dökülüyordu ve saçıma bulaşmış çamur ve kanı görebiliyordum. Yüzümdeki ıslaklığın sebebi kaşımdan süzülen kanlardı muhtemelen. Çünkü acısını hissediyordum. Sızlıyordu. Soğuk, tenime çarpıp açık yarayı daha kötü bir hale getiriyordu.

Beni buraya getirip bağlayan adamların parayla bir derdi olmadığının farkındaydım ama yinede refleks olarak parmaklarımı birbirine sürtüp yüzüğümü yokladım. Yerindeydi.

Ben kendime kaçış yolları çizerken içeriye baştan aşağı siyah giyinmiş iri bir adam girdi. Sakalları uzundu. Saçlarını dört yerden örmüş sonra da toplamıştı. Eline, ucundaki zincirde kartal figürü olan bir muşta takmıştı.

"Sonunda uyandın." dedi oldukça sert bir sesle. Konuşabilmem için dudaklarımı örten gri bandı çıkardı. O kadar sert çekmişti ki, bant beraberinde derimi de götürdü sanmıştım.

Ufak bir inilti döküldü dudaklarımdan. "Eğer kafama vurmak yerine eter falan koklatsaydınız daha erken uyanırdım. Kusura bakma, beyin travması geçirince ayılmam biraz zor oldu."

Güldü. "Espri yeteneğin yerinde olduğuna göre gayet iyisin, küçük hanım."

Başımı salladım. Adam, güçlü bir ıslık çaldı. Deponun kapısı aralandı ve başka bir adam kafasını kapıdan içeri uzattı. Elinde muşta olan adam bir sandalye istediğinde bir dakika içinde bir sandalye bıraktılar. Benim bağlandığım sandalyenin eşi olan metal sandalyeye oturup bacaklarını kavuşturdu.

"Şimdi seninle biraz konuşalım."

Kafamı salladım.

"Nasılsın Cornelia?" dedi, alaylı sesi.

Bu adı, Harry'den başka birinden duymak istemiyordum ama sorun şuydu, artık ondan da duymak istemiyordum. Bana Zena diye bağırmışken sanki Cornelia olmanın hiçbir önemi kalmamıştı. İçimdeki küçük kızın artık hiçbir değeri yoktu.

"Zena." diye düzelttim adamı. Kaşları çatıldı. Sonra yüzüne yavşak bir gülümseme yayıldı.

"Yine Zena olmuşsun?"

Ağzımda biriken ve beni zehirleyecekmiş gibi hissettiğim sıvıyı adama doğru tükürdüm. Rahatı bozulup, refleks olarak biraz geriledi. Şimdi gülme sırası bendeydi.

"Ben hep Zena'ydım."

Sadece bir süreliğine kendimi Cornelia olduğuma inandırmak istemiştim. Tek amacım buydu. Kendimi her şeyi geride bırakabileceğime inandırmaya çalışıyordum ama bu imkansızdı. Harry'e teşekkür etmeliydim çünkü beni yeterince yükseğe çıkarmadan aşağı bıraktığı için, ölmemiştim. Sadece can çekişiyordum.

Parmaklarına geçirdiği muştayı, yüzüme sertçe geçirdiğinde acı dolu bir çığlık yükseldi. Sesim boş depoda yankılandı. Vurduğu yer önce uyuştu sonra beni nefessiz bırakacak kadar sızlamaya başladı. Kan, yüzümden kazağıma ve saçıma bir su gibi aktı.

"Seni öldürürüm Zena." dedi adam, elini bir kere daha kaldırdı ama vurmadı. "Sana zarar vermemin yasak olduğu bir sinema filminde değiliz. Beni zorlarsan, seni öldürme yetkim var."

Target | h.sWhere stories live. Discover now