6- Yeşil Gözlerinden Muhabbet Kaptım

280 48 104
                                    

O gece davul, zurna sustu, kız evi, erkek evi, davetliler evlerine gitti, damadın arkadaşları Hüseyin'in sırtını adet olduğu üzere yumruklayarak ve kahkahalar atarak, penceresine bayrak asılı evine soktular. Metin'in annesi ve babası vicdanlarını rahatlatmak için yeni evli çifte küçük bir köy evini düğün hediyesi olarak almış; dayamış, döşemişti.  Kimse yadırgamadı hatta herkes "Haznedaroğuları'nın şanına da bu yakışır;  demek Gülbahar'ı kızları gibi sevmişler".  dedi.  Karı, kocanın asıl düşündükleri ise düğünün gecikmeden, bir an evvel yapılmasını sağlamaktı.  Böylece Gülbahar bebeği çok erken doğurmamış olacaktı.  Para işini hiç takmadılar bile;  Haznedaroğulları için minicik köy evi, buzdolabı, çamaşır makinesi neydi ki? Kocası, o parayı istese garsona bahşiş olarak bırakır bana mısın da demezdi.

Üzerinde damatlığı ile genç adam yatak odasının kapısını açtı ama içeri girmedi. Gülbahar, yüzünde duvağı, başı öne eğik, sessiz gözyaşları akıtarak, kollarında bilezikler, kurbanlık koyun gibi, çeyizlik, pembe saten yatak örtüsünün üzerinde oturuyordu. Hüseyin, kıza döndü:

"Hadi Allah rahatlık versin göl büyücüsü. Sen, 'Ben yavuklumu unuttum, kalbimden de, aklımdan da çıkarttım, senle aynı yastığa baş koymak istiyom' diyene kadar bu odaya ayak basmam. Ha, bebek doğunca üvey babalık ederim diye korkma, o benim de evladım olacak. İçin rahat olsun."

dedi ve kızın bir cevap vermesini beklemeden kapıyı kapatıp küçük odaya gitti. Sözünü tuttu. İki yıl ayrı odalarda uyudular. Bu süre zarfında bebek doğdu. Annesi gibi yeşil gözlü bir kızdı.  

"Adı Yeşim olsun" 

dediler. Hüseyin, kıza o kadar iyi kocalık ve bebeğe o kadar iyi babalık yaptı ki, Gülbahar, birdenbire olmasa da,  yavaş yavaş Metin'i kafasından ve yüreğinden sildi. Hani, mürekkeple yazı yazılmış bir kağıdı suya bırakırsınız da, bir anda değil ama yavaş yavaş yazılar suda dağılmaya, silinmeye, solmaya başlar ve sonunda tamamen görünmez olur ya aynen öyle oldu. 

Hüseyin, artık kıza "Göl büyücüsü" değil, "Gülbahar'ım" diyordu. Bebek doğduktan bir yıl sonra Gülbahar,  Hüseyin'e aşık oldu.  Aynı odada uyumaya başladıktan bir yıl sonra  bir de oğulları oldu ve ismini Yusuf koydular. 

İşte Yeşim'in odasını toplarken, Kiraz'ı eline alan Gülbahar, bunları düşünmüştü. Hayat bir kapıyı kapatmış ama ötekini açmıştı. Yeşim,  üzerine titreyen babasının "üvey" olduğunu bilmiyordu. Asla da bilmeyecekti. 

Metin'e gelince,  kaç kez uçak bileti almaya kalktıysa da, iptal ettirdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Metin'e gelince,  kaç kez uçak bileti almaya kalktıysa da, iptal ettirdi.  Aynı apartmandaki İngiliz arkadaşı Sean ile o pub senin, bu bar benim, ilk sene serserilik etti. Budweiser bardaklarını peş peşe devirirken, Gülbahar'ın yeşil gözlerini unutacağını sandı. 

Londra'daki ikinci senesinde oğlunun oradaki hali yüzünden babası kalp krizi geçirince, aniden aklı başına geldi. Bir "Adsız Alkolikler" derneğine yazılıp içkiyi bıraktı. Gerçi bu sefer de sigaraya başladı ama  bohem yaşamına son vermişti. Üniversiteyi bitirdi ve İstanbul'a döndü. Şirkette babasıyla çalışmaya başladı. Sabahlara kadar çalışıyor, Gülbahar'ı unutmaya çabalıyordu. Yakın dostlarından birinin kızı olan Yağmur'la, Boğaz'da, havai fişeklerin gökyüzünü aydınlattığı, su gibi para harcanan bir düğünle evlendi. Akabinde, biri kız, biri erkek iki de çocukları oldu. Göbeklendi, saçları seyreldi, efkârlandığı zamanlar  çatı katındaki  maun çalışma masasının başına geçip, antika gramofonda

"Yeşil gözlerinden muhabbet kaptım...."  ı dinliyor ve sigarasının dumanlarını gıcır gıcır cilalı,  çam lambri  tavana savuruyordu. 

Yeşil gözlerin hikayesini kayınvalidesinden tesadüfen öğrenen Yağmur, çatı katından gramofonun sesini duyunca, kaşlarını çatıp; gözlerinden ateş fışkırtarak:

"O hizmetçiyi hâlâ unutamadın! Rezil! Allah belanı versin!

diye bağırıyor sonra şoförlü  Mercedes'ine binip, en yakın AVM'ye gidip, Dior, Chanel, Dolce Gabbana'dan  çantalara, ayakkabılara, çizmelere, elbiselere, anti-aging kozmetiklere neredeyse bir araba parası harcayıp eve dönüyordu. Ruhunun mutsuzluğunu böyle doyuruyordu. Kısaca, ikisi de mutsuzdu.  Ama Metin'in bilmediği bir şey vardı. Adam bütün gün holdingde çalışırken, karısı, çocukları Zerrin ve Fikret'i babalarının aleyhine alttaki sözlerle dolduruyordu:

"Siz bilmiyorsunuz tabii, babanızın niye  hep aynı şarkıyı dinlediğini! Ben de bilmiyordum, babaannenizden öğrendim, meğer gençken bir hizmetçiye aşık olmuş, yeşil gözlüymüş kız. Hâlâ unutamamış! Utanmaz! Gül gibi iki evlat verdim. "

Kadın, çocukları daha küçük yaşta böyle doldurdukça, farkında olmadan büyük kötülük yapıyordu.  Bu söyledikleri yüzünden gün gelecek, sırlar ortaya dökülecek, para hırsı,  kıskançlık ve nefretten kiralık katiller tutulacak, panikten cinayetler işlenecek,  Yeşim, bu tehlikeli ve tuzaklarla dolu düğümün tam ortasında kalacaktı.

6. BÖLÜMÜN SONU



YEŞİM (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin