• B ö l ü m 11 •

40.7K 1.2K 82
                                    

Hellö 💦

Zaman bir şekilde akıp geçiyordu. Evime geleli 2 hafta olmuştu. Oktar, ilk hafta ortalıkta gözükmemişti. Bu hafta da pek fazla görememiştim. Simay ile birlikte dışarı çıkıyorlardı ama yoktu. Ondan kaçacak delik aramamak işime gelse de hâlâ aklımı kurcalamıyor değildi.

Ceketi hâlâ dolabımda duruyordu. Aklımdansa bir erkekle uyuduğum gerçeği çıkmıyordu. Simay'a ne zaman baksam hatalı bir çocuk gibi başımı önüme eğip alt dudağımın titremesini engellemeye çalışır gibi hissediyordum. Garipti işte. Ama sesini çıkarmayan Oktar'a bazen minnet duymuyor değildim. Bazen de aklım almıyordu. Simay'ı aldattığını anlamamak için kör olmak gerekirdi. Ne Simay ondan ayrılıyordu ne de Oktar onu bırakıyor...

Simay'ı gitgide çözebilmiştim. Oktar'dan ayrılmama sebebi güçtü. Orası net. Ama güç insanı neden bu kadar etkilerdi hâlâ anlam veremiyordum. Ne de olsa her insan kendince bir yere sahipti. Simay'ı bu okulda bile güzel yerlere koymaya çalışan çok insan vardı ama o en zirveyi gözüne dikmiş bir kadındı. Oktar'ın gücünün kendisine verdiği ayrıcalıktan hoşlanıyordu. Okulda ya da başka bir yerde eğer Oktar'ın yanında olduğunu bilen insanlar varsa ona özel muamele yapıp sanki Hanım Ağa gibi davranıyorlardı.

Oktar'dan birçok insanın haberi vardı orası kesin. Simay ne zaman bir olayı anlatsa büyük insanların bile Oktar'a saygıyla baktığını belirtmişti. Hatta bu hafta okula geldiği bir ara velisi gelen öğrenci ailesini müdürün odasına götürürken adam Oktar'ı görmüş ve elini sıkmış birkaç konu konuşmuşlardı.

Artık onun herkesçe bilinen bir iş adamı olduğu gerçekti. Belki kötü olduğunu biliyorlardı belki de bilmiyorlardı. Ama bilenlerin de bunu bilmezlikten geldiği bir gerçekti. Nedense kimse ona bulaşmak istemiyordu. O ortam aklıma gelince ise başımı salladım ve kendime güldüm. Kim öyle bir adama bulaşmak isterdi ki?

"Hâlâ ders mi çalışıyorsun?"

Gelen sesin kime ait olduğunu bilen bedenimin verdiği tepki ile istemsiz derin bir nefes aldım. Başımı kaldırıp bakmak istemiyordum. Ama orada olduğu kesindi.

Ortalıkta gözükmeyen adam sonunda benimle konuşmaya yeltenmişti. Bunun olmasını istemiyordum ama içimdeki bu duygu sanki konuşmasını istiyormuş gibiydi. Gizli bir hissiyat olduğu gerçek. Bense bu yanımdan utanıyor gibiydim.

Başımı kaldırdım ve ona baktım. Okulun bahçesinde her zamanki bankımda oturuyordum. Ama bu sefer kitap okumak yerine matematik notlarımı düzene çekiyordum.

"Evet. Birilerinin ders çalışması lazım." dedim ve geri önüme dönüp nerede kaldığımı kontrol etmeye çalıştım ama Oktar çoktan yanıma oturmuş beni izliyordu bile.

Basketbol sahalarının olduğu yerdeydik. Burada insanların bizi görebileceğini sanmıyordum ama yine de içimde bir tedirginlik vardı. İnsanlar, en yakın arkadaşımın sevgilisi diye normal düşünebilirlerdi ama Simay'ın benim hakkımdaki düşüncelerinin değişmesinden korkuyordum.

"O kadar zengin bir aileye sahipsin ama bu kadar çalışman... Hayret ettiriyorsun." dedi.

Banka ters oturmuştu. Masaya dirseklerini koyup yaslanmıştı ve bu sayede yüzümü daha rahat görebiliyordu. Kalemimi yavaşça defterimin üzerine bırakıp ona baktım. Dudaklarımda istemsiz bir gülümseme belirmişti.

"Zahredar soyadına layık olmak için okul notlarının herkesten iyi olması gerek." diye kısa bir açıklama yaptım. Ama içimdeki o yine ortaya çıkan çığlık, daha fazla şeyin barındığının habercisiydi.

"Garipmiş. Ben senin yerinde olsam, doğuştan gelen zenginliğimle hayatımı yaşardım. Böyle oturup derslerle 17 yaşını heba etmek..." dediğinde adeta yaşımla dalga geçercesine bir simaya girişmişti.

ÖLÜ KENT -1- VE -2-Where stories live. Discover now