16.Bölüm

11 4 16
                                    

Annem ve babam Ranni'yi dinleyip Ranni'nin evine gitmişti. Olanları düşündükten sonra vebanın dumandan geldiğini bulmuşlardı. Daisy ateşi kullanırdı ve bu yüzden duman yoluyla zehirlemişti Krallığı. Hep ateşle ısınıp yemeklerini ateşte pişiren bir topluluk, tabi ki bundan şüphelenmez. Su değişkendi onlara göre. Zehrin enjekte olabileceği bir yoldu. Ateşten uzak durulmasını da halk bilmeliydi tabi.

Babamın dediği şey çok doğruydu. "Ateş giderse bu kışta soğuktan ölürler. Ateş kalırsa da zehirden ölürler. Her yolun sonunda bir ölüm var. Önemli olan kimin ve nasıl öleceğinin yolunu seçmek."

Annemin yazdıklarına göre ateşi söndüreceklerdi. Yani, buna Kralı ikna edeceklerdi. Bunun için de Elizabeth'le konuşmalılardı. Ranni'nin konuşması çok doğruydu çünkü annemin cadı olduğunu bilmiyordu. Bir yandan eninde sonunda öğreneceği gerçeği de vardı.

Şu da vardı ki; Elisabeth, Ranni'yle bir kez daha konuşursa Ranni'nin bayılacak olmasıydı. "Elizabeth" denildiği her an kalbi ağzına geliyordu. Tüm kan beyaz yanaklarına hücum ediyordu. Tabi bunlar annemin yaratıcı romantizminin ürünü müydü yoksa gerçek miydi, bilmiyordum.

Kitabı kapatıp babama döndüm. Gülümseyerek bakıyordu. Onun hakkında yazılanlar hoşuna gitmiş olmalıydı. Annemin zehirden korkup babama haber vermek için onca vebaya yakalanmış insanların arasına girdiği yazıyordu. Babam için endişelenmiş. Ve bir kaç süslü söz... Bunlar babamı güldürdü ama onun aksine ben biraz üzülüyordum. Konuşmamız gereken bir konu vardı.

Karşısına oturup uzun zamandır konuşmamız gereken konuyu açtım.
"Baba, annemi konuşmamız gerekiyor. Melek annemi, Lydia değil."

"Konuşalım."

"Hâlâ Lydia annemi sevdiğini biliyorum. Bu çok açık bir kere. Ama Melek annem... Aynı anda iki kişiyi seviyor olamazsın."

"Daniel, ne düşündüğünü çok iyi anlıyorum. Anneni kullandığımı düşünüyorsun. Ama gerçek öyle değil. Evet asırlar geçti. Aylar, yıllar, günler... Hiç bir zaman dilimi, benim Lydia'ya olan aşkımı bitiremedi. Ona olan saygım, sevgim, şefkatim, her şeyim sonsuz ve bu böyle devam edecek. Ama bu demek değildir ki Melek'i kullanıyorum. Onu sevmesem evlenir miydim sanıyorsun?"

"Benim doğmam için bir kadına ihtiyacın vardı."

"Bu konunun senin doğumunla hiç bir alakası yok. Tamamen sevdiğim için evlendim. Hatta öyle ki senin doğmaman için çocuk yapmak istemedim. İhanet etmekti bu benim için. Sen Lydia'nın çocuğusun ama seni Melek doğuruyor. Bu çok kötü. Seni sonsuzluğumla birlikte içimde tutmak yaşatmak istedim. Maalesef böyle olmadı ama. Melek bir çocuğumuz olsun istedi. Hayır diyemedim çünkü ben de bunu istiyordum ve onu üzmek istemedim. Maalesef bir sırra sığındım. Senin Lydia'nın çocuğu olduğunu bilmiyordu ve bilmeyecekti. Defne'ye gebe kaldı. Hiç bir makine, hiç bir teknoloji seni göstermedi. Tek bir bebek vardı Melek'in karnında, o da Defne'ydi. Defne doğunca saniye farkla sen doğdun. O sırada annenin yanında olamadım. Hastanenin çatısında senin doğup annenin ölmemesi için büyü yapıyordum. Bunu yıllar önce bir cadıdan öğrenmiştim. Şimdi anladın mı senin bu konuda bulunduğun noktayı?"

"Evet. Aynı anda iki kişiyi nasıl seviyorsun bilmiyorum ama ikisine de ihanet etmeni istemem."

"Melek biliyor."

"Nasıl? Lydia'yı biliyor mu?"

"Evet. Sadece tüm gerçeği bilmiyor. Onun gençken aşık olduğum sıradan bir kız olduğunu biliyor. İlişkimizin en başında söyledim. Lydia'ya olan aşkımı asla bırakamayacağımı. Daha doğrusu, ona olan sadakatimi bırakmayacağımı. Melek o kadar iyiydi ki... Adının anlamını fazlasıyla karşılıyordu. Beni de anlayışla karşıladı. Kendisini sevdiğimi biliyordu ama Lydia'ya bağlı olduğumu da biliyordu. İçten içe kırık olduğunu biliyordum. Kendimi pislik gibi hissediyorum bu yüzden. Melek bir sorun olmadığını ve bu durumun aramıza girmesini istemediğini söyledi. Tamamen kapattık bu konuyu."

FamilienhexeWhere stories live. Discover now