prologue : 21's suicide.

699 68 103
                                    

"...don't call me kid, don't call me baby..."
Taylor Swift, illicit affairs.




❷ ❶

ark Lee. 2021 Ocak, 1. / 17:35
Contentin Peninsula. Cherbourg, Fransa.


"Mark, ne zaman geleceksin? Hiç tatillerde falan gelebilme ihtimalin yok mu? Üstelik bu sene sensiz bir Noel geçirdik." Laptop'ın ekranından bana dudaklarını büzerek konuşan Saera'ya neredeyse gözlerimi devirecekken yutkunup sakince konuştum.

"Yıl sonunda gelebilirim sadece. Biliyorsun uçak bileti, gidip gelmek büyük sorun..."

"Mark..." siyah kaküllerinin altındaki gözlerini irice açarak, "Birlikte bu şehirde gezmeyi o kadar özledim ki anlatamam. Çete zaten hergün seni anıyor, yani hepimiz seni bekliyoruz."

Sandalyemin sırtına yaslayıp elimi saçlarıma atıp parmaklarımla tutamları karıştırdım. "Çocuklara selamımı söyle."

"Uzaktan selam söylersin zaten ancak. Gelince seni boğazlayayım da gör."

"Saera, kapatmam gerek. Yarına yetiştirmem gereken bir ödevim var ve ben daha kitap yüzü açmadım."

Ellerini teslim olur gibi kaldırdı. "Annene söylemeyeceğim merak etme. Görüşürüz. Çok öptüm..."

Elimi kaldırıp hafifçe salladım kapatmadan önce. Kapat tuşuna bastığım an kafamı klavyenin üzerine yaslayıp derin bir soluk aldım. Geleli iki sene oluyordu, Seul'e kaç kere gidip gelmiştim ama yine de rahat yoktu. Dünyanın öbür ucuna da gitsem peşimi bırakmayacak, beni yalnız bırakmayacak bir hayata sahiptim.

Ayaklanıp odamdan çıkıp salonla birleşik olan mutfağa girdim ve buzdolabından mısır gevreğiyle sütü alıp tezgaha bıraktım. Mutfak dolabından aldığım kaseye biraz mısır gevreği ve süt doldurup içine çekmeceden aldığım kaşığı koydum ve dış kapıya ilerleyip verandaya çıktım.

100 metre ilerdeki kayalıklara gözlerimi kısarak baktığım sırada karla karışık yağmur ince damlalar halinde yere düşüyordu. Üzerimdeki gri kazağın kapüşonunu kafama çekip ahşap sandalyeye oturdum ve mısır gevreğinden kaşıklamaya başladım. Hafifçe sallanırken esmeye başlayan rüzgârın sesi çatıdaki gıcırtıları arttırdı.

Aslına bakarsam... İlhamı bu şekilde çağırmaya çalışmak saçmalıktı. Aradığımı bulamıyordum. Ahşap merdivenlerde, kayalıklara çarpan denizin sesinde ya da arkada boylu boyuna uzanmış ormanın yeşilliğindeki karanlık değildi. Istediğim buydu, hep bu olmuştu ama hala sanki bir şey... Yazacağım o lanet roman için gerekli olan bir şey eksikti.

Kasedeki mısır gevreği bittikten sonra yerimden kalktığımda içeri yönelecekken, otururken görmediğim noktaya denk gelen kayalığın diğer tarafında duran kadını kapıya yaklaşınca fark ettim. Orada öylece duruyordu. Hatta ufak adımlarla kayalıkların ucuna doğru yaklaşıyordu, ayakları çıplak mıydı? Üzerinde ince olduğu her halinden belli olan açık kahve bir etek ve uzun kollu beyaz kazak vardı.

Kaşlarımı çatarak kapıyı aralayıp kaseyi portmantoya bıraktım ve girişteki şemsiyelikte duran siyah şemsiyemi kapdığım gibi ayakkabılarımı giyerek merdivenleri indim. Şemsiyeyi açıp karla karışık yağmur tanelerinden korunmayı amaçlamıştım ancak rüzgâr estiği için bu pek mümkün olamamıştı.

Kayalıklara yaklaştığımda kafamdaki merak beni cezbetmeye başlamıştı bile. Sorun şuydu, buraya bu mevsimde kimse gelmezdi. Civardaki en yakın kasaba birkaç kilometre gerideydi.

"Merhaba?" Diye seslendiğimde kadın irkilip anında bana döndü, omzunun üzerinden bana baktığında yüzünde yaşının genç olduğunu belli eden bir ayna gördüm. Bakışları parlaktı ancak bu parlaklık, gözlerine dolan yaşlardandı. Burnu kıpkırmızıydı, yine kızarmış aralık dudakları dolgundu ve titriyordu. Uzun açık kahverengi saçlarına kar taneleri düşmüştü ancak rüzgârın etkisiyle savrulmaya devam ediyordu.

"Sen kimsin?" Diye sordu, ses tonu yumuşak ve sakindi.

"Burada yaşıyorum, evimi görmüşsündür, şurada." Diye konuşarak elimle evimi işaret ettiğimde göz ucuyla oraya baktı. "Sen buralarda mı yaşıyorsun?"

Kısık bakışlarını bana çevirdi, ardından kayalıklara çevirdi. "Bilmiyorum."

"Nasıl yani?"

"Hatırlamıyorum ben. Anla işte. Kendimi ormanda bulduğumda yerde yatıyordum. Buraya kadar yürüdüm. Şimdi de izin verirsen kendimi denize atacağım."

Yüzümü buruşturup ona anlamayarak baktığımda oldukça ciddi görünüyordu. "Intihar mı edeceksin?"

"Nasıl adlandırırsan."

"Kendimi denize atacağım dedin ama hiçbir şey hatırlamıyorsun. Öyleyse neden intihar etmek istiyorsun?"

Yüzünü bana çevirdiğinde kaşları çatılmıştı. "Gözlerimi açtığımda aklımdaki tek düşünce ben kimim değildi, ölmek istiyordumdu, o yüzden."

Bir an bu kadının tesadüfi bir şekilde bu ıssız yere gelmiş olmasının benim kaderimle bir alakası olduğunun farkına vardım. Herkesin kaderi örümcek ağı gibi birbirine bağlıydı, kesişirdi bir şekilde yolları.

"Ama neden ölmek istediğini de bilmen gerekiyor. Bu çok saçma."

Kaşları havalandı bana doğru dönerken. Zayıf bedenine giydiği ince kazağı rüzgarın etkisiyle üzerinden kayıp gidecek gibi görünüyordu. "Sen mi anlayacaksın? Sen kimsin ki? Hem, karşına çıkan herkesin yardımına mı koşarsın böyle?"

"Hayır." Dedim kaşlarımı çatarak. "Buraya gelen pek olmaz. Seni görünce merak ettim. Ve... tuhaf görünüyordun yani..."

"Hiç önemli değil biliyor musun, benim hakkımda düşündüklerin. Ama güzel bir çocuğa benziyorsun." Işaret parmağıyla yüzümü işaret etti. "Gözlerin çekik. Burnun minik, dudakların ince. Sevimlisin."

Rahatsızca yutkunup gözlerimi kırpıştırırken genzimi temizledim. "Teşekkür ederim...?"

"Teşekkür etme. Yaşa."

Kaşlarım çatılırken bir anda arkasını döndü ve koşmaya başladı. Kayalıklardan aşağı atladığında donup kalmıştım. Ayaklarım hareketlenirken düşünmeyi kesmiştim. Durmadım, koşup arkasından atladım.

"artık sadece nefes alabilmek istiyorum boğulmaktan yorulduğumu biliyorum
klişelerin süslediği acılara batıyor ve asla çıkamıyorum
birini özlüyorum
bir evi terk ediyorum
kapısını kapatırken kilitliyor ve kilidini yamaç kıyısından aşağı atıyorum
ıslanmak kolay, bir de yağmura aşağıdan bak
bütün tuzlu damlalar bulutlardan değil gözlerimden akar
benim dünyamda
bana küsen küçük bir oğlan çocuğunu büyütüyor ve
bir okyanus oluşturuyorum
en sonunda elinden tutup
birlikte atlamayı başaralım diye
nefes alamıyorum
21'i öldürüyorum
ölüyorum
ve sen bunu sadece izliyorsun
ben artık mürekkebe boyanıyorum
evi terk ediyorum
aşağı atlıyorum
ölüyorum
ölüyorum
ölüyorum"

fantastik & hayran kurgu

welcome, 21.


instagram/ lostdoctorlost
twitter/ lostdoctorlost





21 Where stories live. Discover now