8

1K 87 38
                                    

XXIV

Bu yaşlı ip kaçkını benim redingotumu aldı, ama aslında ben vermemiştim. Üstelik bu paçavrayı, bu iğrenç ceketi de bana bıraktı. Allah bilir, nasıl görünüyorum?

Aldırmadığım ya da acıdığım için vermemiştim redingotumu. Hayır; ama benden daha güçlüydü. Reddetseydim, iri yumruklarıyla dövebilirdi beni.

Ah evet, acımıştım! Yüreğim kötü duygularla doluydu. O yaşlı hırsızı, ellerimle boğabilmek isterdim! Onu ayaklarımın altına almak isterdim!

Kalbimin öfke ve acıyla dolduğunu duyumsuyorum. Safra kesem patlamış gibi. Ölüm insanı ne kadar da hırçın yapıyor...

XXV

Penceresinde birçok demir parmaklığı, kapısında birçok sürgüsü olan, dört duvarla çevrili bir hücreye götürdüler beni; belli bir şey.

Bir masa, bir sandalye ve yazmak için gerekli şeyler istedim. Bütün istediklerimi getirdiler.

Sonra bir yatak istedim. Gardiyan bana şöyle bir baktı, "Neden istiyorsunuz ki?" der gibiydi.

Hücremin köşesine bezden bir yatak kurdular. Fakat aynı anda, odamdiye nitelendirdikleri hücreye bir jandarma geldi. Acaba kendimi şilteyle öldürmemden mi korkuyorlardı?

XXVI

Saat on.

Ah! Zavallı küçük kızım benim! Daha altı saat var ve ben ölmüş olacağım ondan sonra! Amfilerin soğuk masasının üzerinde sürünen iğrenç bir şey olacağım; bir yandan kalıbı çıkarılan bir baş, öte yandan anatomik açıdan incelenen bir gövde olacağım; sonra da geriye kalanları bir tabuta dolduracaklar ve hepsi de sonunda Clamart'a gidecek.

İşte yavrucuğum, babana bunları yapacaklar; bana hiç kin duymuyorlar bu insanlar, ama hepsi de benden şikâyetçiler ve isteseler, beni kurtarabilirler. Beni öldürecekler. Anlıyor musun bunu Marie? Soğukkanlılıkla, törenle, toplumun iyiliği için öldürecekler beni! Ah! Ulu Tanrım!

Zavallı küçüğüm! Seni bu kadar çok seven baban; senin beyaz ve güzel kokulu küçük boynuna öpücük konduran baban; sanki bir ipeğe dokunuyormuş gibi, saçlarının buklelerinde durmadan ellerini gezdiren; senin o yuvarlak güzelim yüzünü ellerinin içine alan; seni dizlerinin üstünde zıplatan ve akşam olduğunda da Tanrı'ya dua etmen için senin ellerini birleştiren baban!

Peki, kim yapacak bütün bunları şimdi sana? Kim sevecek seni? Yaşıtın olan bütün çocukların babaları var, yalnızca seninki yok. Çocuğum, yılbaşlarından, bayram armağanlarından, güzel oyuncaklardan, şekerlerden ve öpücüklerden nasıl vazgeçeceksin? Zavallı yetimim benim, nasıl vazgeçeceksin içmekten ve yemekten?

Ah! Şu jüri üyeleri, en azından görselerdi benim küçük Marie'mi? Belki de anlarlardı üç yaşındaki bir çocuğun babasının öldürülmesinin bir hata olacağını...

Ve bir gün, büyüdüğünde, tabii ki büyüyebilirse, ne hallere düşecek? Babası Paris halkının bir anısı olacak. Benden ve adımdan ötürü utanç duyacak, aşağılanacak, horlanacak; hepsi de benim yüzümden, onu bütün kalbiyle seven birinin yüzünden olacak. Ah! Benim sevgili küçük Marie'm! Doğru mu, söyle bana, benim yüzümden utanç ve korku duyacak mısın?

Sefil! Ne suç işledim ve topluma da nasıl bir suç işlettiriyorum böyle!

Ah! Doğru mu acaba, gün batmadan önce öleceğim? Doğru mu acaba, bu ben miyim? Dışarıdan duyduğum bu boğuk çığlıklar, rıhtımda koşuşan şu neşeli insan kalabalığı, kışlalarında hazırlanan şu jandarmalar, şu kara giyinmiş rahip, şu kırmızı eldivenli adam, hepsi de benim için hazırlanıyor! Ölecek olan benim için! Şimdi burada duran, yaşayan, hareket eden, soluk alıp veren, bütün masalara benzeyen bu masanın önünde oturan ve şu anda başka bir yerde olabilecek ben; dokunan ben, duyumsayan ben, giysisi buruş buruş olan ben!

Bir İdam Mahkumunun Son GünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin