Yirmi Dördüncü Bölüm; "Maslup Olmuş Ruh"
Komik.
Yaşamı anlamlandıramıyordum. Senelerdir yargıladığım adamın suçsuz olması dudağımın kenarında alaycı bir tebessümün payidar olmasını sağlamıştı. Benden daha çok acı çekmişti ama güçlüydü. Yüklerini ödül gibi taşıyordu sırtında. Kötü bir adamın oğluydu ve onu kambur yapan babası gibi olmak korkusuydu.
Babası gibi can yakacağını düşünmüştü. Farkında değildi ama kendisine zalimdi. Susan bir adamın ekiniydi yaralar. Yüreğinden toprağa düşen yalnızca acılarıydı.
Güçlü görünüyordu yahut hiç yara almamış gibi... Sırtı dağ gibi duruyordu. Sanki hiçbir şey onun belini bükemeyecekmiş gibi...
Onu düşünürken bir soru tüm zihnime pay edilmişti. Dışarıdan bakıldığında ben de onun gibi mi görünüyordum?
Uzağımda olup sadece adımı bilenler için belki ama yanıma yaklaştırdığım insanlar hangi kuyuya düştüğümü, hangi kervandan yardım istediğimi biliyordu... Ben Güven'e yaralarımı heybesine bırakacak kadar çok yaklaşmıştım. Nasıl görmemiştim içinde taşıdığı kederi? Elimi tutmaya çalışırken benimle aynı kuyuda olduğunu nasıl olmuştu da anlamamıştım...
Çığlık atmaya o kadar alışmıştım ki duyduğum her vaveylânın bana ait olduğunu düşünüyordum.
"Uyuyor," dedi Cihat odaya girip karşımdaki tekli koltuğa otururken. "İstersen dışarı çıkalım."
Onlar benim yara izlerimi görüyordu. Bense dünya benim yaralarımla var olmuş gibi hakikâte kör olmuştum. Hayatımı uç noktalarda yaşamış, duygularımın sel gibi taşmasına da çöl gibi kurumasına da izin vermiştim ama şu an orta noktada duruyor, adım atmak için bekliyordum. Hissizdim... Ürkütücü bir sessizlikle yargılanıyordum.
Adalet terazim kötürüm olmuştu. Sadece yanıtlayamadığım birçok soru vardı önümde.
"Sedef," Cihat'ın seslenmesiyle gözlerimi halıdan kaldırıp ona baktım. Görmeyen gözlerini suçladığını düşündüğüm sayılı andan biriydi. Beni görmeyi istiyordu. "Sedef?"
"Gözlerin... nasıl kaybettin?"
Her şey zamanını bekler ama o an merak ettiğim tek şey karanlığa ne zaman ve nasıl gömüldüğüydü?
"Kitap bittiğinde yanıtını alacağın bir soru sordun," dedi Cihat ve bir daha açılmamak üzere noktaladı bu konuyu. "Bugün radyo yayını yapalım mı?"
"Çok yorgunum, Cihat," dedim kelimeleri bulduğumda. "Kimseyi hayatın güzel olduğuna inandırabileceğimi düşünmüyorum."
"Bu yüzden yayın açalım," dedi Cihat. "Yaşamın bizden çaldıklarına rağmen ayaklarımızın üstünde neden durmamız gerektiğini göstermek için."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AH VAR, AF YOK.
Teen FictionYırtık bir haritanın üstüne yönünü kaybetmiş bir pusula bıraktı. Kaybolduk. *** "Korkuyorum," dedim hislerimi dile getirip duvara yanaşırken. Azrail benliğimi benden çalacakmış gibi, ellerimi önümde çapraz yapmış ona inanmamam gerektiğini kendime sö...