Bölüm 30

1.5K 110 25
                                    

- Biraz konuşabilir miyiz Tuana? Dedi gözlerimin içine bakarak.

- Sizinle konuşacak hiçbir şeyim yok benim.

- Lütfen. Dedi masum bir çocuk ifadesini takınarak. Ben onu babamın cenazesinde gördüğüm için hem yeteri kadar şaşkındım hem de kimseyle konuşabilecek durumda değildim. Çok acılıydım. Yaram çok ama çok derindendi.

- Lütfen beni dinle. Dedi sessizce. Kolumu tutmaya yeltenir gibi oldu ama hemen geri çekildi.

- Hayır. Dedim sessizce kimsenin duymasını istemeyerek.

Cenaze işleri ve taziyeler sebebi ile Mersin' de kalmıştım kırk gün boyunca. Halil' i yanıma getirmişlerdi ikinci ailem dediğim annem ve babam. Bir süre Halil' e bakması için eve gelen bir yardımcı abla bulmuştum mahallemizde. Bu ortamlarda durmasını istemiyordum. Etkilenmesini hiç istemiyordum. Başsağlığına gelenlerin dedesinin arkadaşları olduğunu, onların bizim misafirlerimiz olduğu için ikramlarda bulunduğumuzu söylüyordum.

Bütün dostların katıldığı babamı çok sevenler için onun hocalık yaptığı camide mevlüt okuttuk kırkıncı günün sonunda. Herkes dağılmıştı. O hariç.

- Lütfen Tuana beni dinle. Dedi.

- Sizi tanımıyorum. Dedim gözlerim dolu doluydu ama asla bir damla dahi gözyaşı akıtmayacaktım, onun için zamanında akıttıklarım bana yeterdi.

- Lütfen Allah rızası için beni dinle. Dedi ve yine kolumu tutmaya çalışırken geri çekti kendini bir anda. Benim için bu sözün ne kadar önemli olduğunu bilirdi. Çok değerliydi bu söz.

- İstemiyorum. Dedim.

- Beni dinle Tuana, sana yalvarıyorum çok pişmanım.

Bu sözleri duyacağım hiç aklıma gelmezdi. Hatta böyle bir şeyi aklımdan geçirmeyi bırak hayal bile edemezdim. Böyle bir durum yaşamak için neler vermezdim bir zamanlar ama artık bizim yaşadıklarımızın üstündeki yollardan çok sular akmış, etrafında çalılıklar birikmişti. Temizleyemezdik artık o patikalı yolları.

- Sadece beş dakika o ilk oturduğumuz çay bahçesinde olur mu? Dedi.

- Sizinle görüşmek istemiyorum. Dedim ve hızlıca yanından ayrıldım.

Babamın vefatından beri uyuyamıyordum geceleri. Hüzün kaplıyordu içimi. Çocukluğumun, genç kızlığımın geçtiği bu evdeki duvarlar üstüme üstüme geliyorlardı sanki. Halil' in benim genç kızken yattığım yatakta mışıl mışıl uyuduğu bir vakit, dolabımın içindeki üst raftan çok eskiden beri açmadığım bir zamanlar Antep' ten alıdğım sedefli kutuyu aldım kucağıma ve sessiz adımlarla odadan çıkıp babamın çok sevdiği koltuğa oturdum. O kutuyu açmaya o kadar çok korkuyordum ki ama dayanamadım ve açtım. İçinde mavi defterim ve siyah kutudaki kolyem vardı. Yıllarca o kutunun orada durduğunu biliyordum. Annem odamı ben onların yanına ziyarete gelirim diye hiçbir eşyayı yerinden oynatmamıştı. Kutunun içindeki kolyeme baktım. Çok eski günlere gittim. Bana verdiği güne gittim bir an. Bir kere bile takamadığım bana ilk defa başkası tarafından hediye olarak verilen o değerli eşyam. Uzun uzun elimde tuttum. Uyuyakalmışım. Rüyamda onu gördüm. Yıllar önce gördüğüm rüyama çok benziyordu. Bekir orada deniz kenarında duruyor ve bana elini uzatıyordu ama bu sefer onun elini tutmak için ona yürüdüğüm anda sabah ezanı ile uyandım. Koltuktan kalkıp namazımı kıldıktan sonra oğlumun uyuduğu yatağın yanına çöktüm sessizce Kur' an okudum.

Sabah olduğunda, Halil' i erkenden yanımıza gelen yardımcı ablaya emanet edip, biraz sahilde yürümek istediğimi söyledim. Sabahın erken saatlerinde eskiden büyük anılarımı yaşadığım o sahilde sessizce yürümeye başladım. Farkında olmadan ayaklarım gençliğimin hem en güzel hem de en acı olayını yaşadığı yere doğru sürüklüyordu beni. Ne kadar zaman yürüdüğümü hatırlamıyordum fakat bir anda o çay bahçesinin önünden tesadüfen geçtiğimi farkettim. Yerinde bambaşka bir mekan vardı. Bir balık restaronı gördüm. "Mavi Derya" adında. Bir zamanlar bizim hayalini kurduğumuz daha doğrusu sadece benim hayalini kurduğum ama karşımdakinin yalanlarıyla süslendiği o mekan işte tam karşımdaydı. Mavi pitikareli örtü serilmiş beyaz sandalyeler, masalar vardı dışarıdan gözüken. Acaba dedim duvarlarında da özlü sözler var mıydı? Saçmalama diye geçirdim içimden saçmalama yoluna git. Bir anda sağ kolumu biri tuttu. Bekir.

- Tuana...

Kendimi geri çekmeye çalışıyordum izin vermiyordu.

- Tuana beni lütfen beş dakika dinle ve ondan sonra ne yaparsan yap ama lütfen dinle.

Artık benimde gücüm yoktu. Çok yorgundum. Başımı eğdim ve dinlemeye karar verdim. Böylece rahat bırakırdı beni. Eskisi gibi keskin parfüm kokmuyordu. Kolunda da o pahalı markalı saatlerinden biri yoktu. Üstünde düz beyaz hakim yakalı uzun kollu bir gömlek vardı ve keten kumaşlı krem rengi bir pantolon giymişti. Onu ilk defa böyle görüyordum. Çünkü o hep siyah tişörtler giyer koyu renkli kot pantolonlarla gezerdi. Her zaman deri ceketi olurdu üzerinde. Onun tarzının bu değişimi beni şaşırtmıştı. Bende ise uzun siyah bir ferace vardı. Çünkü eşimi kaybettikten sonra kendimi oğluma adamıştım. Güzel giyinmek için gayem kalmamıştı eskiden de yoktu ama özen gösteririrdim giydiklerime. Şimdi ise, sadece oğlum ve kitaplarım vardı benim için.

Bekir. Eski sevda demeye çok utandığım, her gün Allah' a sana inandığım günler için beni affetmesi için yalvarmama sebep olan bu kömür gözlü genç adam. Şimdi yine yanımdaydı. Onu dinlememi istiyordu. Anlatacak neyi vardı ki? Biz yıllar önce o yağmurlu günde konuşacağımız her şeyi gözyaşlarımla dökmedik mi? 'GİT' demedi mi bana? Canımı feci halde acıtmadı mı? Daha neyim kaldı ki o acıdan sonra. Ne istiyorsun benden? O masum duygulara sahip saf genç kız değildim artık. Duygularımı toprağa gömdüm yoluma gittim. Zaten öyle olmasını o istemişti. O istemese gidemezdim ki. Bırakamazdım. Kendime bile itiraf edemediğim ama Rabb' imin bildiği o özel masum duygularım vardı. Hislerim dolu doluydu ona karşı. Daha ne olsun ki? Ben o hissettiğim her kalbimdeki çarpıntıdan dolayı en küçük zerresine kadar her gece namazlarımda af diledim.

Hiç konuşmadan yürüdük dakikalarca. Sessiz sakin bir yer bulmuş gibi bir edayla otururken bir banka

"Bismillahirrahmanirrahim..." dedi.

Bekir. Bunu diyen sen miydin gerçekten? Kulaklarım yanlış mı duymuştu yoksa. İnanamadım.

Gözleri dolu doluydu.

- Tuana beni affet! Dedi ve gözlerinden yaşlar süzüldü. Bu gerçek miydi yoksa ben hayal mi görüyordum.

BEKİR (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now