25. BÖLÜM (Final)

5.4K 660 968
                                    

Sen Beni Güzel Hatırla / Hande Mehan

⭐⭐⭐⭐⭐

Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.

Stefan Zweig (Olağanüstü Bir Gece)

Hasret'in kendine göre asla hakkı olmayanı istemesiyle Armağan'ın hakkından geldiği o günü takip eden günler ikisi için de işkenceden farksızdı. Hasret hak ettiğini bile bile, söylediklerinin adamda meydana getirdiği bariz yıkımı gözlerinde görmesine, elini kalbinde hissettiği o an tüm kırgınlıklarını, aldatılmışlıklarını unutup boynuna atlamasına ramak kalmasına rağmen o cümlenin ağzından dökülmesine izin vermişti. Bazı cefalar kolay unutulmuyordu. Üzerini örtmek adına ne kadar uğraşırsa uğraşsın, yaşadığı sıkıntılar başını olmadık yerden çıkarıyor, eli kolu varmışçasına o örtüyü kaldırıp kenara fırlatıyordu.

Onun masum, çocuk gözlerine yerleştirdiği acıyla kalbi burulsa da bir zaman intikamla ona baktıklarını aklından çıkaramadığı her an için hesap verme sırası artık Armağan'daydı Hasret'e göre. Hiçbir zaman kinci, geçmişle yaşayan biri olmamıştı ancak açlıktan ölse dahi, asla ve kat'a istemeyeceği parayı talep ederek onun canını yakmak istemişti. Geri dönüşü olmayan bir yola girdiğinin tüm benliğiyle farkında olarak o odadan çıktığında Armağan peşinden gelmemişti. İstese de gelemeyecek kadar onu taşa çevirdiğinin bilinciyle akan gözyaşları kendini ne kadar sıkarsa sıksın işyerinde de akıyorlardı. İki ay boyunca eve gidene dek, ruh halini işine yansıtmamayı başarmaya yetecek kadar rol yapabilmişti fakat son perdede işler değişmişti.

"Hasret, beni daha ne kadar görmezden geleceksin?"

Odasının kapısına yüzü dönük halde duyduğu sesle acilen yanaklarına süzülen yaşları sildi. Ona döndüğünde kızaran yüzü ne varsa açık edecekti ama umursamadı. İşe yeni başladığı ilk birkaç hafta bambaşka bir hayatın kapısından girmişken son iki aydır onunla konuşmaya çabalayan herkese sahte gülücükler saçmaktan yorulmuştu. Vildan da Armağan'dan farksız öksüz, yetim bir çocuk gibi şefkatini istiyordu ondan. Son dönemde göstermekte en cimri olduğu duyguyu babası hatırlatmadıkça kendine bile gösteremiyordu.

"Ne istiyorsun?"

"Özür dilemek istiyorum. Beni affet istiyorum. Ben eşeğim tekiyim, vur sırtıma semeri demek istiyorum." İstemsizce dudağının bir tarafı yukarı kıvrılınca Vildan bunu kaçırmadı ve aralarındaki mesafeyi kapatarak ona sımsıkı sarıldı. "Özür dilerim. Beni affet. Ben eşeğin tekiyim, vur sırtıma semeri."

"Sanki beni tanımıyorsun da."

Vildan'ın içeri sürüklemesiyle odanın mahremiyetine saklandıklarında Hasret'in sessiz gözyaşları hıçkırıklarına karıştı. Ama az önce odada yaşananları da istifasını en kısa sürede vereceğini ona anlatmayacaktı. İnsanlara güvenmemeyi zor yoldan öğrenmişti ve aptala yatarak bunu heba etmeyecekti. Vildan onu teselli edecek sözlerden mahrum cümleleriyle sakinleştirmeye çalışırken Hasret yaptığından pişman olmamayı diliyordu içinden. O gittikten sonra iki kuzen aralarında ne isterse tartışabilir, birbirlerinin kollarında ne kadar isterse ağlayabilirlerdi.

"Affetmeyecek misin bizi? Kuzenime bok atmak istemiyorum ama akraba mağduruyum ben. Kandırıldım gibi bir şey."

"İnan Vildan yoruldum. Kuzenine yardım ve yataklık ettiğin için seni suçlamıyorum fakat eskisi gibi olmamızı bekleyemezsin. Bak. Armağan'ı Uygar'dan sonra ışık hızıyla sevdim neredeyse. Ondan önce kendime yakıştıramadığım hatalar yaptım. Ama sevmek hata olmamalıydı. Hele hele sekiz yıldan sonra, duygusuz bir domuza birden çarpılmamalıydım. Onun yaşadıklarını küçümsemek zalimlik olur ama... Ama işte bazı gerçekler, körlemesine aşka müsaade etmiyor."

Seni TanıyorumWhere stories live. Discover now