3. BÖLÜM

4.8K 675 591
                                    

Bu Kez Anladım / Emre Aydın

⭐⭐⭐

"İnsan bazen öyle bir sınıra gelir ki; onu aşamaz mutsuz olur, aşar bu kez belki daha mutsuz olur."

Dostoyevski (Suç ve Ceza)

Hayat, taktığın boynuzun kulağını aşıp, gözünü çıkarmasından sonra kalbini de yerinden sökmesi ama yine de ölememenmiş. Hasret, yüzüne serpiştiren yılın ilk karının soğuğunu hissedemeyecek kızgınlıkla ve hızlı adımlarla bara yürürken beyninin odacıklarında dolaşan bu sözü, hangi ünlü filozofun söylediğini hatırlamaya çalıştı bir süre. Hatta böyle bir söz var olmayabilirdi de. Keşke birisi çıkıp söyleseymiş diye geçirdi içinden. Şu anda buna çok ihtiyacı vardı. Büyük ihtimalle gaddarlıktı ancak başka kalplerin de sevdiği biri tarafından kırıldığını bilmek acısını hafifletecekti sanki.

"Belki de hayatta yediği kazıklar insanı filozof yapıyordur. Bu laflar öyle; elimle alnımı kaşıyayım da götümden özlü söz uydurayım diye üretilemez. Kesinlikle yaşanmışlık barındırmalı özünde."

Hasret bir yandan söylenip bir yandan bara giden yokuşu çıkarken kendisini her zamankinden yaşlı hissetti. Tüm sorumluluğu bir ebeveyn gibi üstüne aldığında yirmi üç yaşındaydı belki ama annesi o küçükken öldüğünden zaten yıllardır ev işlerini yürütüyordu. Babası yerine de çalışmak yorgunluk dışında ona yük gelmiyordu. Ölüm ya da kaza... Kadere karşı gelinemediğini hiç tanımadığı anne babası ondan vazgeçtiklerinde öğrenmek zorunda kalmıştı. Şanslıydı ki, ona kol kanat geren aile, ona asla evlatlık olduğunu hissettirmemişti. Daha birkaç haftalıkken terk edilen bir bebek olmanın her zaman iyi yanlarını görmüştü. Çünkü karyola parmaklıklarının ardından ilgi ve sevgi beklememişti. Daima kucakta, içten, karşılıklı sevilmişti. Ve yine onların vesilesiyle tanıştığı büyük aşkı, son sekiz yıldır ayaklarını yerden kesmişti. Ne var ki, sonunun böyle biteceğini aklına, hayaline getirmeyeceği büyük aşkı, ağzı gerdirilen bir balon gibi sönüvermişti gözlerinin önünde, çıkardığı bet sesle birlikte.

Gözyaşlarını elinin tersiyle silerek daha da hızlandı. Çok önce barda olmalıydı. Nitekim Giray onun nerede kaldığını sormak için birkaç kez aramıştı. Evden sinirle çıktığından evde ona işe gitmesini hatırlatan telefonunu yanına almayı unutmuştu. Arayanın Giray olduğunu gören Uygar sıkılı dişlerinin arasından aramayı her seferinde düşürdü. Elindekini amcasının olduğu kanepeye fırlattı.

"Orospu çocuğu elli kere aramadan rahat etmiyor."

"Hasret'in patronu o. Belli ki, işe geç kalmış."

"Ne patron ama. Onu yatağa atma fırsatı kolluyor."

"Neyse ki, bu fırsatı kollayıp başarıya ulaşan tek kişi sensin. Şimdilik."

"Ne demek bu amca?"

"Kızımın hayatını yaşamasına izin ver. Bırak seninle kuramayacağı düzeni kursun. Başka birini sevebilir."

Uygar sinirle kahkaha attığında amcası bu konunun üzerine gidebileceğini biliyordu. Hasret kendi kanını taşımıyordu belki ama verdiği karardan döndürülemeyeceğini adı gibi biliyordu. Nasıl ki, tüm yasaklara, yanağında parmak izlerini bir hafta taşıdığı sert tokada inat Uygar'dan vazgeçmemişse, bu beklenmedik evlilik onda bir şeyleri bitirmişti.

"Anlamıyorum. İşimde iyiydim. Hiçbir sebep yokken beni işten çıkardılar. Hadi dedim olabilir. Bana iş mi yok? Beş ay ya, beş aydır bir mühendis olarak iş bulamadım. Sanki birileri özellikle iş bulamayayım diye araya insan soktu."

Seni TanıyorumWhere stories live. Discover now