"insanlar, ölüm ve yaşam arasındaki çizgide gelir giderler."

49 14 0
                                    

bölüm üç; "insanlar, ölüm ve yaşam arasındaki çizgide gelir giderler. ölüm, biraz dengeni kaybetmektir sadece."

"O kadar insanın arasında arafta kalan kişi sen mi oldun gerçekten? Hadsiz herifin tekisin."

"Seokjin-ssi, biraz kırıcı olmuyor musunuz sizce de?"

Seokjin isimli Ölüm Meleği bana öfke saçan gözlerle bakarken Jimin de beni ne yapacağını bilemeyen bir ifadeyle izliyor.

Pekâlâ, sahneyi burada durdurup işlerin bu noktaya nasıl ulaştığından bahsetmem gerekiyor sanırım.

Her şey Jimin'in beni oldukça ünlü bir markanın şirketlerinden birisine getirmesiyle başlıyor. Büyük binadan içeriye girdiğimiz anda birkaç kişi dönüp Jimin'e selam veriyor, beni göremediklerini anladığımda ilk başta biraz moralim bozuluyor ama sonrasında onlara dil çıkararak kendimi avutuyorum. En üst kattaki odalardan birine asansör ile çıkıyoruz ve ben asansörün içerisinde olduğumuz süre boyunca ölü olmama rağmen uçamıyor olmamın ne kadar büyük bir haksızlık olduğundan falan bahsediyorum. Jimin her ne kadar beni dinlemiyormuş gibi gözükse bile doğru zamanlarda verdiği doğru tepkilerden beni dinlediğini anlıyor -en azından ben öyle umut ediyorum- ve konuşmaya devam ediyorum.

Üzerine şık harflerle Kim Seokjin yazılmış olan bir kapıdan içeriye girmeden hemen önce susuyorum. Odanın tam merkezindeki masada oturan adamın gözleri önce Jimin'e sonra da bana çevriliyor. Koyu renk gözlerindeki ürpertici bakışlardan çekinip Jimin'e yanaşıyorum.

"Jimin." diyor tok bir ses tonuyla. "Bu Kim Taehyung olmalı."

Harika bir oda ve şirketin içerisinde başka bir ölüm meleğiyle karşı karşıya olduğumuzu anladığımda -ve muhtemelen en yaşlı ölüm meleği olarak bilinen melekle- söylediğim her şeyde haklıymışım gibi hissediyorum.

"Seokjin-ssi," diyorum gözlerimi kısarak. "Tam olarak kaç yaşındasınız?"

Sorduğum soru karşısında ikisi de afallıyor, birisiyle tanışmak için sorulacak en iyi sorunun bu olmadığını biliyorum ama yine de kendime engel olamıyorum. Seokjin soru işaretleriyle dolu gözlerini Jimin'e çeviriyor. Jimin gergince gülümseyip parlak gri gözlerini bana çevirdiğinde muhtemelen bana 'Sus.' demeye çalışıyor ama onu pek fazla dikkate almıyorum. Aksine ona doğru yaklaşıp dudaklarımı kulağının hizasına yaklaştırıp fısıldıyorum.

"Sana söylemiştim! Baksana harika bir iş yerinde tam zamanlı CEO ve yarı zamanlı en yaşlı ölüm meleği olarak çalışıyor. Kesinlikle bir sahtekâr, artık eminim bundan."

"Taehyung." diye uyarıyor Jimin beni.

"Onun yaşını öğrenmelisiniz bu çok mühim bir mesele haline geldi-"

"Taehyung!" Jimin kafasını yana yatırıp benden biraz uzaklaştığında gözlerimi kırpıştırıp ona bakıyorum. Dudağının kenarında kısa bir süreliğine gizlenen gülüşü görüyorum ama hemen kayboluyor. "Nefesin kulağımı gıdıklıyor."

"Ayrıca söylediğiniz her şeyi duyabiliyorum Kim Taehyung." diyor Seokjin. Gözlerimi ona çevirdiğimde kızarmış kulaklarıyla bana baktığını görünce üzerimdeki takım elbisenin kollarını çekiştiriyorum.

"Öyleyse size sahtekâr dediğim için üzgünüm Seokjin-ssi." dediğimde özürüm Kim Seokjin'e yeterince samimi gelmemiş olacak ki gözlerini kısarak beni pek de dostane olmayan bakışlarla süzüyor. Bir bakıma haklı da, hâlâ onun bir sahtekâr olduğunu düşünüyorum. Ama ürkütücü gözleriyle bana bakarken ona 'Hâlâ bir sahtekâr olduğunu düşünüyorum!' diyebilecek kadar deli cesaretine sahip değilim, en azından şimdilik.

ALUMINAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin