40. Bölüm

32.9K 2.2K 205
                                    

Selamlar.
Araya yılbaşı ve evdekal girince, elimizde olmayan normal hayat sebeplerinden dolayı sizleri beklettik.
Beklettiğimiz için çok özür diler, sağlıklı mutlu yıllar dileriz.
Bölüm şarkısı; Ceren Gündoğdu - Sağım Solum Aşk

Mazlum, lavaboya çıkmak için mutfaktan çıkınca elime aldığım cezveye iki tatlı kaşığı Türk kahvesi ve dört adet kesme şeker koydum. Kahve ve şekerin üzerine henüz bir fincan su koyabilmişken; arkamda adım sesleri işitince gülümsedim. "Ne kadar çabuk döndün?" dedim gülümseyerek. Bir fincan daha su doldurup cezvenin içine boşalttıktan sonra, cezvenin içindeki kaşıkla kahve, su ve şekerin birbirine karışması için karıştırmaya başladım. "Ben daha cezveyi ocağa koymadım," dedikten sonra ocağı yaktım. Cezveyi ocağın üzerine yerleştirip arkamı döndüğümde ise kalakaldım. "Ni-" dedim ve duraksadım. "Nizamettin baba?"

Kendi kendime konuşmak şöyle bir yana dursun, Mazlum ile konuştuğumu zannederken aslında babasıyla konuşuyormuşum. Ağzımdan saçma sapan, fazla samimi bir şey çıkmamış olması ise tamamen acemi şansımdandı herhalde.

"Kahveyi de koydun ama," deyince Nizamettin baba, hızla ocağın altını kapattım.

"Sende mi içecektin?" diyerek dayandığım tezgahtan uzaklaşıp, yönümü mutfak dolaplarına çevirdim. Kahve kavanozunu geri aldım hızlıca. "Biz siz uyudunuz diye sormadık ama annemede yapayım mı?"

Tam kahve kavanozuna kuru bir kaşık daldırmıştım ki, Nizamettin baba sağ elini havalandırdı. "Dur kızım," dedi. Dur kızım... Nizamettin baba; kızım dedikçe benim kulaklarımda bir uğuldama başlıyordu. "Yıldız benim seninle bir şey konuşmam lazım," diye devam edince, elimde kahve kavanozuyla mutfağın ortasında kalakaldım. "Biraz konuşsak siz sonra kahvenizi içseniz olur mu?"

"O-olur," dedim kekeler bir halde. "Olur tabi. Geç, buyur otur," diyerek elimdeki kahve kavanozunu bıraktım ve mutfak masasını gösterdim. Ben acaba ne yanlışımı gördü de, benimle konuşmak istiyor diye düşünürken Nizamettin baba mutfağa girmek yerine kapıya döndü yüzünü.

"İçeride konuşalım," deyince peki dercesine başımı salladım. Ocağı kapatıp, kapatmadığımı kontrol ettikten sonra salona doğru, ördek yavruları gibi ilerlemeye başladım. Nizamettin baba, üçlü koltuğun en ucuna oturduğunda ben karşısında azar işitmeye hazır bir halde dikiliyordum. "Yıldız," dediğinde yerdeki bakışlarım usul usul yerden kalkıp, yüzüne tırmandı. Ne zaman suçlu bir çocuk psikolojine girip, ellerimi önümde bağladığımı bile anlayamadım. "Sen, beni gerçekten baban olarak görüyor musun?" diye sorduğunda ise yüzüme bir şaşkınlık oturdu.

Ne bu kadar sıcak bir ses tonuyla konuşma, ne de böyle bir soru bekliyordum. Ben tam karşısında ayakta dikilirken, zihnimi duyacağım her şeye kapatmanın yollarını arıyordum çünkü. "Eee," dedim konuşmayı yeni öğrenen çocuklar gibi. "Elbette."

"O zaman," diyerek Nizamettin baba sol elini havalandırdı ve bedenimi işaret etti. "Neden vardiya amirinin önünde, işe geç kalmış işçi gibi dikiliyorsun?" Şoktan şoka atladığım için ne cevap verebildim, ne konumumu sorgulayabildim ne de yerimi değiştirebildim. "Sen benim karşımda bu evin insanını hiç el pençe dikilirken gördün mü?" Havalandırdığı sol elini koltuğun üzerine, yanındaki boşluğa vurdu usulca. "Önce gel bir otur bakalım," deyince ağırca yutkundum. Ardından sol eliyle, sol dizinin üstüne vurdu birkaç kez. "Hatta gel," dediğinde bayılacak gibiydim. Kucağına oturmak için biraz fazla büyük değil miydim? "Yat dizime bir bakalım, seninle baba kız konuşması yapalım."

Koltuğa oturdum. Ama sanki oturan ben değildim de, ben bir kuklaydım ve biri iplerimle bedenimi yönetiyor gibiydi. Nizamettin baba iki elimi dizlerimin üstüne koyup, oturduğumu görünce sol elini arkamdan geçirerek sol omzuma attı ve bedenimi dizime doğru çekti. Başım dizlerine değdiğinde, Nizamettin baba sol elini sol kolumun üzerinde tutmasaydı, ateşe değmiş gibi kalkardım. Ama kalkamadım.

Opia | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now