35. Bölüm

32.8K 2.2K 201
                                    

Bölüm şarkısı; Gökçe Kılınçer - Aşkınla Ben
Keyifli okumalar.

İstanbul'a ayak bastığımızda, ilk hissettiğim duygu şaşkınlıktı. Turgay; her ne kadar "Hiç televizyonda da mı görmedin?" diye dalga geçsede, görmemiştim aslında. O lanet evde televizyon karşısında oturma, keyif yapma gibi bir imkanım yoktu. Ancak onlar oturur; "Çay getir bize,", "Mezemi tazele," gibi söylemlerle sürekli ayakta tutulurdum. Gayri ihtiyari oturmak istediğim zamanda da, Hurşit önünde bulunan kuruyemişlerden bir tane fındık alır bana fırlatır ve; "Kalk köpek, attığım fındığımı geri getir sonrada git kapının kenarında dikil!" diyerek yeri göğü inletirdi.

Köyden, şehre inenlerden hiçbir farkım yoktu kısaca. Gördüğüm hiçbir binayı incelemeden geçemiyordum ne yazık ki. Beni bıraksalar muhtemelen, hiçbir önemi olmayan herhangi bir binanın yapım aşamasını bile sorabilecek durumdaydım. Halim, tavrım etrafı incelerken; dört yaşındaki çocuklardan farksızdı. Ama Maltepe Üniversitesine girdiğimizde, gördüğüm kalabalık içimdeki tüm heyecanları ve merakları öldürdü hızlıca.

Bizim lisenin, on katı bir kalabalık mevcuttu okulda. İnsan burada yemek için sıraya girecek olsa, muhtemelen yiyemeden ölürdü. Ama ne gariptir ki, bu kalabalığı benden başka yadırgayan bir insan evladı yoktu. Mazlum'a normal gelmesini yine anlayabiliyordum ama Turgay'ı asla anlayamıyordum. Sanki haftada bir, İstanbul turu yapıyormuş gibiydi tavrı.

Maltepe üniversitesinde işimiz bittikten sonra araya birde Turgay'ın yurdu girince gerildim. Gerildim çünkü saat deli gibi hızlı akıyordu ve yaptıramadığımız okul kaydım gözümü korkutuyordu. Sanki elimden kayıp gidecekmiş, tüm haklarımı yitirecekmiş gibi hissediyordum. Turgay'ın yurt kaydını da hallettikten sonra, benim okulumun yerleşkesine geldiğimizde kalbimde bir bombardıman başladı.

Devasa bir alan. Kendi başına küçük bir kasaba gibiydi sanki gördüğüm manzara. Ben manzaranın şaşkınlığını yaşarken, yanımdaki ikili başka konuların peşindeydi. Mazlum'un önce Turgay'ı göndermek istemesine anlam veremedim çünkü gelmeden önce kalıp kalmayacağımızı sormuştum. Ve gün geçtikçe, henüz hesabına dahil olamasamda sıkıştığımızın farkındaydım. Turgay'ı Yeditepe yerleşkesinin önünden taksiye bindirdiğimizde, Mazlum; "Nasıl hissediyorsun?" diye sorunca muzipçe gözlerimi irileştirdim önce.

Ardından gözlerimi kısarak tam karşımda bulunan bedenine doğru ellerimi uzattım usulca. "Devlerin arasında kalmış karınca gibi," diyerek sır verircesine fısıldadım. Fısıldadım çünkü korkularımı yüksek sesle dillendirebilen bir insan değildim.

Mazlum gülerek bedenimi; kampüs alanına çevirip, sol kulak dibimde; "Şimdi," deyince huylandığım için boynumu kıstım. "Kaydını hallediyoruz. Yurdunu geziyoruz. Sonra," dedi ama ardından duraksadı.

"Sonra?" dedim kaşlarım çatılmış bir şekilde binalara bakarken.

"Gece Kadıköy'e iniyoruz ve sen benimle iki bira içerek okulunu kutluyorsun."

Derin bir nefes alarak söylediği cümlesiyle gözlerim yerinden çıkacaktı az daha. Benim iki bira içmem demek; kendimi Fatih Sultan Mehmed ilan etmem demekti.

Belimdeki ellerinin üzerine kollarımı sardım usulca. "Ha sen diyorsun ki beni sen kesmiyorsun?" diyerek başımı muzipçe aşağı yukarı salladım. Şimdi onun sol omzumda kaş çattığına emindim ama dönüp, bakamadım. "Neyse birde Fatih Sultan Mehmed'i denersin."

Sol kulağımın dibinde Mazlum şoklanmış bir biçimde; "Ne?" diye soluyunca, hafifçe kıkırdadım.

Kolları arasından çıkıp, sağ elimle sol elini tutup yüzüm kendisine dönük bir vaziyette geri geri adımlamaya başladım. "Bugün tüm sultanlar benim diyorum," diyerek çocukça omuz silktim. "Kaydımı biraz daha yaptırmazsak; kelleni vurdurmama azıcık kaldı." Bedenimi yola çevirerek önden ilerliyormuş gibi gitsemde, elini asla bırakmadım. Yerleşkenin, normalde dönerli olan giriş alanından elimizi kolumuzu sallayarak geçtiğimizde kaşlarım çatıldı. "Buraya böyle her isteyen girebiliyor mu?" dedim merakla.

Opia | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now