Bölüm 4

1.7K 82 45
                                    

TRIS
Nefes almaya çalışarak hızlı bir şekilde doğruluyorum. Sadece bir rüyaydı. Bunu biliyorum. Ama annemi öyle görmek içimdeki saklı kalmış korkuları gün yüzüne çıkarıyor.
Biran için nefes alamıyorum. Boğazımda bir yumru oluşuyor. Dışarı çıkmak için ayağa kalkarken bir şey bana engel oluyor. Başımı eğiyorum ve göğsümün üstündeki kablalorı ve koluma takılan serumu görüyorum. Hastanede olduğumu daha yeni fark ediyorum. Acaleyle kabloları ve koluma bağlı olan serumu çıkartıyorum. Ayağa kalktığımda ilk başta başım dönse de sonra dengemi sağlıyorum ve kapıya doğru yürüyorum. Kapının kolunu kavrarken gözlerim ayna görevi gören cam kapıdaki yansımama takılıyor.
Üzerimde merkezden kaçarken ki giydiğim yeşil kıyafetler yok ya da buraya geldiğim de genç bir kadından çaldığım kapüşonlu. Onun yerine üzerimde kısa kollu, beyaz,bol bir tişört; altımda ise aynı kesim yine bol ve beyaz bir pantolon var. Sanırım bir çeşit hastane giysisi olmalı. Eskiden Chicago'da böyle bir prosedür yoktu. Bu yüzden bunu ilk önce garipsesem de camdaki yansımamdan yüzüme bakmadan odadan dışarı çıkıyorum.
Zaten göreceğim şey belli değil miydi?
Soluk ve ciddi anlamda hastalıklı görünen yüze renk katmış morluklar.

Dışarı çıktığımda etrafta kimselerin olmadığını fark ediyorum. Ama uzun holün sonundaki pencereden bakınca nedenini anlıyorum. Dışarısı neredeyse zifiri karanlık görünüyor. Gecenin geç bir saati olmalı. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Tobias'ın yanına mı? Onu şu an nasıl bulabilirim ki? Hala burada mı?
Kalbim tekliyor. Burada olduğunu biliyorum. O burada. Yaşıyor... Öyle olmak zorunda.

Bu düşünceyle birlikte tekrar dengem bozuluyor ve bej rengindeki duvara yaslanıyorum. Dışarı çıkmalıyım. Temiz havada doğru düzgün düşünüp Tobias'ı nasıl bulacağıma karar vermeliyim.

Holün sağındaki merdivenlerden aşağı iniyorum ve hastanenin kapısına doğru yürüyorum. Bu zihnimde bir anı canlanmasına sebep oluyor.

Dokuz yaşındaydım. Caleb etliye sütlüye karışan bir çocuk değildi. Tam bir fedakardı. (En azından o zamanlar bana öyle gözükürdü.) Okulda bir gün morali bozuk bir Cesur'u teselli etmeye çalışırken yanlış anlaşılmıştı. Çocuk da kızıp bütün hıncını Caleb'ten çıkarmış, onu sınıfa öğretmen girene kadar dövmüştü. Biz de onu annemle birlikte hastaneye götürmüştük. Doktor, Caleb'in patlayan kaşını dikmiş ve yaralanan başka yerlerine de pansuman yapmıştı. Annem o gün Caleb'e kızmamış, durumuyla ilgili herhangi bir yorumda bulunmamıştı. Sadece bu kapının önünde çömelip, Caleb'le yüz yüze geldiğinde tek bir şey söylemişti.
" Bir daha sana zarar veren birine karşı asla kayıtsız kalma."
Bunu söylerken ses tonunda küçük, belli bile olmayan bir hırs vardı.
Belki de o gün annemin önceden Cesurluktan geldiğini anlamalıydım. Gözlerindeki o kararlılığı ve küçük çaptaki hırsı tam bir Cesur olduğunun göstergesiydi. Peki şu an Caleb nerede? Büronun yaptığı saldırıdan kurtulabildi mi?

Kapıdan çıkıyorum. Hava soğuk ama beni kendime getirdiği için bu durumdan çok da şikayetçi olmuyorum. Hastanenin kapısının önündeki banklardan birine oturuyorum ve gördüğüm manzara karşısında hayrete düşüyorum. İçime o kadar derin bir nefes çekiyorum ki iki hafta önce merkezden kaçtığımda kırdığım kaburga kemiğim akciğerime batıyor ve yüzümü ekşitiyorum.
Hastane tepede bulunduğu için neredeyse tüm Chicago'yu buradan görebiliyorum. Hancock binasında yer yer yanan daire ışıklarından artık orada oturanlar olduğunu anlıyorum. Millennium Parkı daha da büyütülmüş. Ya da bana öyle geliyor. Parkın loş aydınlatmasında bunu fark edebilmek zor.

Arkamdan adım sesleri geliyor. Arkamı dönüyorum ve onu görüyorum.

Saçlarını bir fedakar gibi kesmiş. Ama öyle olmasına rağmen garip şekilde saçları dağınık gözüküyor. Gözlerinin altı morarmış. Uzun süre uyumamış gibi. Gözlerine baktığım da ise nefesim kesiliyor. Koyu mavi gözlerinde kızgınlık ve özlem var. Yoğun özlemini kızgınlıkla kapamaya çalışıyor.

Ona doğru koşmak istiyorum, ona sarılmak, onu öpmek, onun sabun ve erkeksi kokusunun içinde kaybolup güven içinde hissetmek istiyorum. Ama artık hangisinin daha çok acı verdiğini anlayamıyorum.

" Neden bunu yapıyorsun? Neden insanların sorumluluklarını kendin üstleniyorsun? Neden tehlikeye koşuyorsun? Lanet olsun Tris... Neden bu kadar fedakar olmak zorundasın?" Adımı söylerken sesi titriyor ve gözleri doluyor.

Ahh.

Tobias'ın ağladığını ikinci kez görüyorum. Bu anlamadığım bir şekilde sinirlerimi bozuyor. O ağlayamaz. O... o benden daha güçlü. O şu an benden daha güçlü olmak zorunda. Yoksa ona merkezde yaşadıklarımı anlatabilir miyim bilmiyorum.

Bana daha da yaklaşıyor. Yüzü yüzüme o kadar yaklaşıyor ki bu loş ışıkta o koyu mavi gözleri arasında kayboluyorum. Sesi fısıltı halinde çıkıyor.
" Neden beni bırakıp gittin?" Sesi o kadar sitemkar bir şekilde çıkıyor ki ağlamamak için alt dudağımı ısırıyorum. Bu cevap veremeyeceğim bir soru. Onun yerine dudaklarına yapışıyorum. Ellerimi saçlarının arasından geçiriyorum. Beni o kadar büyük bir açlıkla öpüyor ki sanki Tobias'ın içinde kayboluyorum. Beni eskisi gibi avutmak için ya da sevdiğini göstermek için öpmüyor. Bu sefer beni özlediği için öpüyor. İşte o zaman bir şeyi anlıyorum.
Tobias sadece benim aşık olduğum adam değil. Aynı zamanda benim yaşamamı sağlayan adam.

Başım tekrardan dönüyor ve Tobias'a yaslanmama rağmen dengem bozuluyor. Bugün bu üçüncü. Niye başım bu kadar dönüyor. Bunu düşünürken kaşlarımı çatmış olmalıyım ki Tobias bunun ilaçların etkisi olduğunu söylüyor. Bilincimi yitirip, derin bir uykuya dalmadan önce Tobias bir elini dizlerimin arasından geçirip beni kucağına alıyor. Ben de başımı Tobias'ın boynundaki çukura koyuyorum ve kokusunu içime çekiyorum. Bir süre sonra da hafif sallantı ve bana güven veren kokusu sayesinde derin bir uykuya dalıyorum.

Aslına bakılırsa bu da geç gelen bir bölümdü biliyorum. Lütfen beni affedin. İlk başta bu bölümün kurgusu çok farklıydı. Birkaç kez değiştirdim. Umarım beğenmişsinizdir. Bence okunma ve beğenme sayıları çok iyi.:) Umarım yakında 1K oluruz. ;))

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 05, 2015 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

GERİ DÖNÜŞ (uyumsuzfanfic)Where stories live. Discover now