BÖLÜM 2

1.7K 58 15
                                    

TOBIAS
Okul kapısının önünde dururken, öğrenci olduğum zamanları hatırlıyorum. Bir Cesur olmadan önce bir Kasıntı olduğum zamanlar... Bir çok Fedakar, okulu aşağılandıkları yer olarak görürken; ben her zaman bir kaçış noktası olarak görmüştüm. Evde yaşadığım dehşetten, Marcus'un dehşetinden, kaçtığım yer...

Cara elinde tuttuğu gri vazoyla, insanların etrafından hilal şeklini oluşturduğu kürsüye çıkıyor. Etraf yeterince sessiz olduğu için mikrafona ihtiyaç duymuyor. Derin bir nefes alıyor ve konuşmaya başlıyor. " Bugün Caleb Prior'u son yolculuğuna uğurlamak için burada bulunuyoruz."

Caleb Prior

Ona, yaptıkları yüzünden kızgın olsam da öldü diye mutlu değilim ama üzgün de değilim. Hiçbir şey hissetmiyorum. Çünkü o, kardeşine ihanet etmiş kişiyken aynı zamanda kardeşi için o, kendini feda edeceği kadar değerliydi.
Cara sözlerine devam ediyor ama onu dinlemiyorum. Sağ tarafımda duran Christina'ya bakıyorum. Ağlamıyor. Üzgün olabilir ama ağlamıyor. Etrafımdakilere bakıyorum. Birçoğu ağlamıyor. Benim gibi burada olmak istemeyen birçok insan olduğuna eminim. Belki de o kadar değerli bir insan değildi.

İçimde bir öfke kıvılcımı çakıyor. Eğer o kadar değerli değilse niye şimdi yanımda Tris yok?

Böyle düşünmenin bana bir fayda sağlamadığını biliyorum ama düşünmeden de edemiyorum.

Cara sözlerini bitirdiği sırada bir kız koşarak George'un yanına geliyor. George'un yanına geldiğinde ellerini dizlerinin üzerine koyuyor ve soluklanmaya başlıyor. O sırada Cara'nın Caleb'in külleri döküşünü izlemek yerine kıza odaklanıyorum.

Sıkıca at kuruğu şeklinde topladığı
saçları siyah ve dümdüz. Yeşil olan gözleri o kadar koyu yeşil ki sanki kahverengi gibi gözüküyor. Sert ve keskin bakışları var. Bu kızla daha önce tanışmıştım. George'un kurduğu polis teşkilatından biri. Adının Liz olduğunu hatırlıyorum.

Liz yeterince soluklandığında doğruluyor. " Dün akşam devriyesinde tampon bölgenin yakınlarından getirdiğimiz kız ortalığı ayağa kaldırdı. Sorun şu ki elinde bir de silah var-" George'un yanında duran Amar, Liz'in sözünü kesiyor.
" Silah mı?" Kalın kaşlarını çattığında, kaşları gözlerinin üstünde düz bir çizgi oluşturuyor.
"Evet. Dahası Chicago ile ilgili bilgiler istedi. Ona şu ana kadar hiç bir bilgi vermedik. Ama biraz daha oyalarsak birini inciteceğinden endişeleniyoruz."
" Şu an nerede peki?" George uzun süredir koruduğu sessizliğini bozuyor. Liz, George'un sorusunu karşıdaki tepenin üzerine kurulmuş hastaneyi göstererk yanıtlıyor.

Camdan yapılmış kürsünün etrafında hilal şeklini oluşturmuş insanlara tekrardan bakıyorum. Susan ve eskiden fedakarlıkta olan birkaç kişi dışında - ki bunlar da Caleb'in Tris'e ihanet ettiğini bilmeyen insanlar- kimsenin ağlamadığını görünce biraz önce içimde çakan öfke kıvılcımı büyüyerek içimdeki bir yangına dönüşüyor adeta. Tris'in hayatını, sadece üç yıl daha fazla yaşayacak biri için feda ettiğini sindiremiyorum. Bir şeylere vurmak, bir şeyleri kırmak istiyorum. Öfkemi dışarı vurmak istiyorum. Ama eğer şimdi öfkemi dışarı vurursam dışarı çıkan tek şey öfkem olmayacak. Dışarı çıkan aynı zamanda üç yıl boyunca gem vurduğum tüm duygularım olacak.

" Ben de geliyorum. Bakarsınız bir işinize yararım." diyorum George, Amar ve Liz'e dönerek. Burada daha fazla kalamam. Belki başka bir işle meşgul olmak, içimdeki yangını biraz olsun söndürebilir.

"Peki." George'un ses tonundan şaşırdığını anlaşılıyor. Amar ise bana çarpık bir gülümsemeyle bakıyor. Gelmeme memnun oldu.

Çoktan hastaneye doğru yürümeye başlamış olan Liz'in arkasından biz de yürümeye başlıyoruz.

GERİ DÖNÜŞ (uyumsuzfanfic)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang