𝗽𝗿𝗲𝘆

690 70 205
                                    

-

Uyandığımda Finn saçlarımı okşuyordu. Uyurken onla sarılarak uyumuştuk belli ki. Şimdi ise birbirimize bakıp gülümsüyorduk. Ben onun yüz hatlarını incelerken o sadece beni izliyordu. "Günaydın bebeğim." "Günaydın Finnie."

Aklıma havuzda yakınlaşma yaşarken korunmadığımız gelmişti. Finn'den yavaşça ayrılıp yataktan kalktım ve mutfağa gittim. Buzdolabının yanındaki çekmeceye önceden her ihtimale karşı aldığım doğum kontrol haplarını koymuştum. Çekmeceyi açtım ve orada duran kutuyu açıp içinden bir tane kapsül aldım. Hap kutusunun kapağını kapatıp tekrar çekmeceye koydum ve çekmeceyi ittim. Elime aldığım bardağa sürahiden bir miktar su doldurup hapı ağzıma koydum ve üzerine su içip hapın suyla beraber boğazımdan geçmesine yardımcı oldum. (arkadaslar ben hap içemiyorum amk napsam bogazimdan gecmiyor)

İçi boş bardağı tezgaha bıraktım ve tekrar yatak odasına döndüm. Finn yataktan doğrulmuş, telefonunu kurcalarken sigarasını içiyordu. Yanına gittiğimde dikkatini çekmeyi başarmıştım. Telefonunu bırakıp elimden tuttu ve beni yatağa doğru çekti. Dudaklarına yaklaştığımda ağzından dışarı çıkan dumanlar ağzımla buluşuyordu. Dudaklarımı kısa bir süreliğine öptükten sonra beni belimden kendine çekti. Bedenlerimiz birbirine değerken sadece birbirimize bakıyorduk. İki parmağının arasında tuttuğu sigarasını ağzına yaklaştırdı ve bir kez içine çektikten sonra dudaklarının arasından ayırdı. Sigarayı küllüğe bastırıp sönmesini sağladıktan sonra ellerini iki yanıma koyarak ağırlık vermeden üzerime çıktı. İki yanağını da ellerimle kavradığımda onu kendime yaklaştırıp dudaklarımızı birleştirdim. İkimiz de birbirimizi istekle öperken Finn elini yavaşça omzumdan başlayıp aşağı doğru indirirken huylanmıştım. Elini göğsüme getirdiğinde kasılmıştım ve dudaklarımızı ayırdım. Finn de bana bakarken elini göğsümden çekti. "Bir sorun mu var?"

"Sadece şuan istemiyorum Finnie. Yanlış anlama lütfen. Hem daha yeni uyandık, kendime bile gelemedim." dedim gülümseyerek. Başını yukarı aşağı sallayarak boynuma bir buse kondurdu ve geri yanıma yattı.

-

Başım dönüyor, midem bulanıyor, her şeyden çifter tane görüyordum. Son üç gündür böyleydi. Kimseyle konuşasım gelmiyordu ve sürekli içime atıyordum. Vücudumun birkaç yerinde birtakım ağrılar vardı. Hiç geçmiyorlardı, hemde hiçbir zaman.

"A-alo?"

"Millie? Yeni falan mı uyandın sesin çok bulanık ve halsiz geliyor." hayır. Saat akşam sekiz ve genellikle uyku tutmadığı için hiç uyumuyorum.

"Evet. Dün uyku pek tutmadı ve uyuyamadığım için öğle saatlerinde koltukta sızmışım. Neyse, elinde o şeylerden başka var mı?"

"Tabii. İstiyor musun?"

"İstiyorum. Bizim evin yanındaki sokağa gelebilir misin?"

"Evet. Birkaç dakikaya oradayım, görüşürüz." telefonu kulağımdan çekip kapattım. Şuan yatak odasındaydım ve Finn ise sanırım salondaydı. Gardrobuma gittim ve üzerimdeki pijamayı çıkarıp yatağa fırlattığımda gardrobuma dönüp bir eşofman takımı seçtim. Eşofmanı üzerime geçirdiğimde telefonumu cebime attım ve odadan çıkıp merdivenlerden indim. "Günaydın bebeğim. Güzel uyudun mu?" ne demezsin. Finn benim bu saatte kestirdiğimi düşünürken ben onca saat duvara bomboş bakıyordum.

"Evet. Ben biraz hava almaya çıkacağım. Beş dakikaya dönerim." dış kapıyı açtım ve dışarı çıktığımda tekrar arkamdan kapattım. Eşofman üstünün kapşonunu kafama geçirdim ve ellerimi de cebime sokup yürümeye başladım. Çok kısa bir süre sonra George'a bahsettiğim sokak arasına geldiğimde orada beni bekleyen George'u görmem bir olmuştu. Ona doğru ilerledim ve onun karşısına geçtiğimde durdum. "Göz altların morarmış neden?"

Glory And Gore | fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin