the blackest day.

5.4K 549 565
                                    

$ : Hwang Hyunjin'den.

Nerede olduğuma dair hiçbir fikrimin olmadığı başka bir sokağa girdi adımlarım tüm bu günahtan beni uzaklaştırmak istercesine. Hiçbir şey umurumda değildi, dünya yansa sikimde değildi çünkü tanrı zaten bana vereceğini vermiş, şimdi ise yapacaklarımı zevkle izlemek adına arkasına yaslanmıştı. Böyle olmamalıydı, beynim ve kalbim büyük bir savaşın içindeyken gözlerimden düşen yaşlar kaldırımları bulanıklaştırmamalıydı. Ağırdı, fazla ağırdı kalbimin acısı. Yeni bir sokağa girdiğimi fark ettiğimde başımı yerden kaldırmadan gülümsedim bu yüzden acıyla.

Her sokak ona çıkıyordu.

Başımı hafifçe kaldırıp gözlerimin aradığı sarışını sokağın sonunda buluşunu izlemiştim gülümseyerek. Siktiğimin gerçeğini öğrendiğimden beri gördüğüm milyonuncu halüsinasyondu. Günün akşam saatinde beynime ulaşan o birkaç kelime, ondan uzaklaşmamı sağlamıştı. Kendimden uzaklaşmamı, her şeyden kaçmak istememi sağlamıştı. İkimizin senelerdir çektiği acının altındaki sebebi araştırmadan öylece inanmanın verdiği günahı kabullenmek istememiştim. Kendimi veya onu suçlamak istememiştim. Kırıp dökmek, ölesiye dağıtmak, hatta sarhoş olmak istemiştim ama her şeyin kapısı ona çıkıyordu, beynimde dönen tek isim onunki iken nasıl bakabilirdim ki yüzüne?

Geceden beri dışarıda oluşumun verdiği yorgunluk ile kolumu kaldırıp kordonu gevşemiş saate bıraktım gözlerimi, gecenin koyuluğunda, köşeden beni izleyen sarışının halüsinasyon olmasını kabullenemediğim silüeti ile beraber.

03:52.

Kolumu indirişimle beraber yorgun adımlarım, ismini dahi bilmediğim bu ıssız sokakta durarak bedenimi bir kaldırıma bırakmış, sırtımı arkamdaki ışığın direğine yaslamamı sağlamıştı. Turuncu ışık önüme düşüyordu, beni izleyen, benim de gözlerimi alamadığım sarışının halüsinasyonunun işini kolaylaştırıyordu. Fakat onu ayrıca güzelleştiriyordu, yüzümdeki silinmez gülümseme ile onda gezdirdim bakışlarımı özlemle. Artık onu izlemek acı vermiyordu. Onu düşünmek, acı veriyordu.

Ona inanmadan, sorgulamadan çekip gittiğim gerçeği, acı veriyordu. Onsuzluğun bizi mahvettiği iki senenin ardından gerçeği öğrensem de, hâlime baktığımda yine tebessüm bırakmıştım sarışına. O da benimle beraber gülümserken, gözlerimin bana ihanet ettiği bu halüsinasyon oyunu gözlerimden bir yaş daha akmasına sebep oldu. Bitmiş miydik, gecenin karanlığında belli bile olmuyordu bu. Serin rüzgar tişörtümün altından girerek babasının bıraktığı yaraları sızlatıyordu. İyileştirecek tek kişinin o olması, benim ise ondan uzakta oluşum, daha da mahvediyordu bizi.

Öyle ki, halüsinasyonunu gördüğüm sarışın, saçlarının önüne düşen tutamlarını küçük elleri ile düzelterek karşımda oturduğu kaldırım zemininden kalkmış, birkaç adımda yanıma ulaşmıştı. O hep böyleydi, hep canım acıdığında yanıma gelirdi, kendini umursamadan, yaralarının kanamasını düşünmeden belirirdi yanımda. Ondan ayrı kaldığım iki sene boyunca da, geceleri arkamdan bana sarıldığını düşünerek uykuya dalmaya alışmıştım. Ona olan bu bağlılığım, acizlik gibi geliyordu o zamanlar.

Acizlik değildi, tıpkı şu anda, Makriz'de yaptığı gibi ince parmak uçları ile tişörtümün üstünden yaralarımı okşaması asla acizlik olamazdı. Daha da yakınımda beliren bu halüsinasyon beni bir uçuruma çekiyordu. Gerçekliğini istediğim sarışın bedenin farklı bir versiyonunu sunuyordu bana. Ben ise kabul ediyordum, öyle özlemiştim ki onu. Kabul etmekten başka hiçbir seçeneğim yoktu. Öyle bitmiştim ki onsuzluktan, yine de beni öldüren, aynı zamanda bana nefes veren gözlerine bakacak cesareti bulamadığımdan yine uzak kalıyordum ondan.

mafia ; hyunlixWhere stories live. Discover now