Bitti

8.4K 296 305
                                    

0.4

●●●

"Ona böyle davranmaya, elinizi kaldırmaya ne hakkınız var!?" (Joseph)

"Aile meselemize karışmamanı tavsiye ederim Joseph." (David)

"Alessandra aile meselelerinin sadece aileye özel kalması gerektiğini umursamıyor anlaşılan. Sana bu yalanları söylediği için cezasını çekecek." (Beth)

"Sen hala onu cezalandırmaktan, kızmaktan mı bahsediyorsun?! Bana değil de, bir karakola gitseydi daha iyi olurdu! Aklınız başınıza gelirdi belki!" (Joseph)

"Bence de polise gitse daha iyi olurdu. En fazla onu bir yetimhaneye götürürlerdi! Biz de rahat bir nefes alırdık! Senin, onun nasıl bir bela olduğundan haberin bile yok Joseph! Başımıza beladan başka bir şey getirdiği yok! Bugün paramı çalan bir çocuğu mu savunuyorsun bana!?" (Beth)

"Öyle bir şey yapmış olsa bile, ona el kaldırmak, ya da psikolojik sorunlara yol açabilecek cezalar vermek ne demek kaçıncı yüzyılda yaşıyorsunuz siz!? Genç bir kıza nasıl böyle davranacak kadar alçak oldunuz!?" (Joseph)

"Sen karışma Joseph! Defol git evimizden, başkasının piçinden sana ne!?" (David)

"Anladığın dilden konuşayım o zaman orospu çocuğu!"

---

Evime gelmiştik. Evim olmayan evime, istenmediğim yere. Cehennemime demek daha doğru olurdu aslında. Ne hissedeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sadece korku benden izinsiz içimde yer ediyordu ve bu beni deli ediyordu. Ben iç dünyamda bunlarla savaş verirken, Joseph dışarıda beklememi, önce kendisinin onlarla konuşmak istediğini söyleyip içeri girmişti. Yaklaşık 10 dakikadır kapının önünde onu bekliyordum ve o içeri girerken pek sakin görünmüyordu. Endişelenmeden edemedim.

Ne konuştuklarını deli gibi merak etsemde kendimi dizginlemeye gayret ediyordum. Bilmesemde olurdu, tahmin etmek zor değildi.

Çok geçmeden içeriden birtakım patırtılar ve annemin çığlıkları yükseldi. Duyduklarım karşısında beynim bir an için gidip geldi ve nihayet içeri girmek aklıma gelebildi. Koşarak içeri girdim.

Joseph, üvey babamın üzerindeydi!

"Sana mı düştü o piçi düşünmek?! Başına ne geldiyse ha-" üvey babam daha lafını bitiremeden Joseph suratına sert bir yumruk geçirdi, nefesimi tuttum. Annemin çığlıkları bütün evi sardı ve ben donakalmış şekilde olan biteni izliyordum.

"O senin de kızın! Nasıl böyle konuşursun lan sen!" Joseph'in sinirden renk değiştiren sesi gözyaşlarımı, ağzımdan firar eden hıçkırıksa sinirden kudurmuş annemi tetikledi.

Üzerime vahşi bir hayvanmışcasına atlayan annem; bir eliyle saçlarımı kavrayıp, diğer eliyle yüzüme okkalı bir tokat attı. Sinirle bağırıyordu. Ama ben duyamıyordum, şoka girmiştim, hareket dahi edemiyor, canımın acısını bile belli edemiyordum. Bu halimden yararlanan annem sinirini benden çıkartmaya devam etti. Yüzüme inen her tokatta, annemin rahmine düştüğüm güne lanet ettim. Anneme, kendime, hayatıma lanet ettim. Acı hissi tüm damarlarımda dolaşırken birden durdu. Ne zaman yumduğumu bilmediğim gözlerimi zorlukla açtım ve onun güzel mavi gözlerini gördüm. Annemin defalarca vurduğu, hissizleşen yanaklarımı narince avuçladı. Gözyaşlarımı sildi.

Sanki ölmüşümde cennette onu bulmuşum gibiydi. Ya da koruyucu meleğim falan olmalıydı, bu güzellik başka nasıl anlatılabilirdi?

Hiç kimse, birine muhtaç olmamalıydı, ama ben ona muhtaçtım işte. Bu muhtaçlık, sevgisine olan açlığımdandı belki de. Yanımda olması, hatta nefes alması bile yeterdi.

Cheers Darlin'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin