TEKLİF 2.KISIM

222 30 16
                                    


Azuma'nın çok fazla düşünmesine gerek kalmadan odanın kapısı açılmıştı. Kimin geldiğine bakmak için yerinde doğrulurken Ange'in de dediği gibi o anlık olacakları bir kez daha zamana bırakmaya karar verdi ve gözleri içeriye giren Cael'e sabitlendi. Genç adam da ona bakıyordu, kapıyı arkasından kapattıktan sonra konuştu. "Yanımıza geleceğini düşünmüştüm."

"Biraz başım ağrıyordu." diye cevapladı Azuma birkaç saniye sessizliğin ardından. Yalan söylememiş olmasına rağmen fazla detay vermekten kaçınmıştı. Cael daha fazla bu konuyu üstelemeden onun yanına gidip oturmuştu. Sanki bir anda odadan çıkıp gitmiş olduğu için pişman olmuş gibi bir hali vardı. Elini ona doğru uzatıp alnına koydu. "Şimdi nasılsın?"

"Daha iyiyim." dedi Azuma fakat baş ağrısının yeniden başladığını hissedebiliyordu. Önceki gecenin ardından aralarında kalmış olan gerginliği hâlâ hissediyor olması ona yardımcı olmuyordu. Cael'in elini alarak alnından indirdikten sonra tutmaya devam ederken belki farklı bir konuda konuşmanın yardımcı olabileceğini düşünerek sordu. "Claudio ve Destin iyiler mi? Sanki kavga ediyorlardı..."

Cael parmaklarını onunkilere kenetledikten sonra cevapladı. "Önemli bir şey değil." Onlar hakkında konuşmak istemediği belliydi, sabah Azuma'yı o şekilde bırakıp gittiğinde fazla tepki vermiş olduğunun farkındaydı fakat konu kendisinin bile düşünmeye cüret edemediği şeylere geldiğinde konuşmaktan kaçınıyordu. Uzanarak özür dilermişçesine Azuma'yı öptü. Azuma hemen gözlerini kapatarak kendini ona teslim etmişti. Belki de ona her şeyi açıklaması gerektiğini düşündü. Belki de her şeyi saklayarak aralarını gerginleştirmesine gerek yoktu. Yine de zamanı geldiğinde bunların hiçbir önemi olmayacaktı...

Ne yapması gerektiği hakkında kararsız kalırken havada hissettiği yoğunlukla bir anda Cael Azuma'dan ayrılmıştı. Azuma da bir şeylerin garip olduğunu fark etmiş gibi gözüküyordu. Etrafa bakınırken sordu. "Neler oluyor?"

"Bir ruh." diye cevapladı genç adam hemen. Azuma tam Jue'nin yaptığı sihirler ve koyduğu mühürlerden ötürü saraya ruhların giremeyeceğini söyleyecekken kendini durdurdu. Cael daha Jue'yi tanımıyordu ve o konu hakkında nasıl bir tepki vereceğini tahmin edemiyordu, o anlık en iyisinin susmak ve önlerindeki probleme odaklanmak olduğuna karar kıldı. Tam o anda Cael eklemişti. "Gidelim."

Genç adamın aceleci davranışlarından ötürü Azuma çoğu şeylerin yanlış gittiğini anlamıştı. İtiraz etmeden Cael'in arkasından yataktan kalkarak onu arkasından takip etti ancak odadan çıkar çıkmaz ayakkabılarının soğuk karların üzerine basmasıyla duraklamak zorunda kalmıştı.

Artık olması gerektiği gibi koridorda değil, daha önce görmediği bir alandaydı. Ne olduğunu algılamaya çalışırken etrafına bakındı ve yanında olması gereken Cael'in orada olmadığını gördü. Anlamadığı bir şekilde paniklemeye başlarken birinin ona seslendiğini duydu. "Azuma?"

Ses her ne kadar tanıdık olsa ve kime ait olduğunu bilse bile sesin geldiği yöne doğru dönerken Azuma birkaç adım ötesinde Destin'i bulmayı beklemiyordu. Bu yüzden biraz şaşırmıştı. Eğer Destin oradaysa diğerlerinin de orada olması gerektiğini düşündü, belki de onları aramalıydılar. Beyninde daha olanları daha tamamen idrak edememişken birden gökyüzünde bir ses yankılandı.

"Eminim neden burada olduğunu merak ediyorsunuzdur, size fazla detay vermeyeceğim. Tek bilmeniz gereken şey Azuma teklifimizi kabul edene kadar buradan çıkamayacak olmanız."

Kendi ismini duymasıyla Azuma'nın kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Konuşan kadının hem sesinden hem de tavrından daha önce onlara birçok zorluk yaşatmış olan, Claudio'yu neredeyse öldüren o ruh olduğunu söyleyebiliyordu. Nasıl onları Ange'in bile en güvenli dediği yerde bulduğunu merak ederken ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Tam o anda, ondan çok uzakta olmayan Destin sordu. "Ne teklifi?"

"Bilmiyorum," dedi Azuma yalan söyleyerek ve ardından ekledi. "Deli bir ruhun teki olmalı."

Ne cevabı ne de yalan söyleme şekli çok inandırıcı değildi ve ardından da garip bir şekilde gülmüştü. Sanki evrendeki her şey onun aleyhine çalışıyordu. Destin'in onu şüpheli bulduğu kesindi, bu konu hakkında daha fazla konuşmayarak bir çıkış yolu bulmaları gerektiğini söylemek için dudaklarını araladı fakat Destin ondan daha hızlı davranmıştı. "Yalan söylediğinin farkında olduğumu biliyorsun değil mi?"

Her ne kadar araları çok iyi olmasa da Azuma Destin'i daha önce hiçbir tehdit olarak görmemişti ancak o andaki tavrı ve kelimeleri söyleyiş şekli bir anlık da olsa onu korkutmaya yetmişti. Destin ekledi. Lafı hiç dolandırmamıştı. "Saraydan ayrıldığımızdan beri şüpheli davranıyorsun. Ange'le aranda bir şey mi var?"

Azuma onun sorduğu soruyu duymasıyla donakalmıştı. En fazla 'teklif' hakkında konuşacağını düşünmüştü. Bu da nereden çıkmıştı şimdi? Her şeyi çok mu belli ediyordu? Destin'in ciddiyetinden dolayı hızlı bir şekilde cevap vermesi gerektiğini biliyordu. "Tabii ki de yok. Hadi gidelim, bir çıkış yolu bulamalıyız."

Destin daha fazlasını söylemek istiyormuş gibi görünse de o an içinde bulundukları durumun belirsizliğinden dolayı zaman kaybetmemek adına kendini tuttu ve Azuma'nın gitmesine izin vermeden önce son bir kez ekledi. Sesi tehdit doluydu. "Sana yalnızca Claudio benden istedi diye iyi davranıyordum. Cael'i incitecek tek bir hareket bile yaparsan herhangi bir nezaket veya acıma bekleme."

Duydukları Azuma'nın endişeye kapılmasına ve biraz daha derinden incinmesine neden olsa da konunun kapanması için kafasını sallayıp konuştu. Sesi kısıktı. "Öyle bir şey olmayacak."

Karların içinde uzunca bir süre dolaşmışlardı. Çıkmadan önce yanına daha kalın kıyafetler almamış olduğu için soğuk iyice içine işlemişti. Bu onu rahatsız etmiyor olsa bile önünden yürüyen Destin kollarını birbirine dolamış gibi gözüküyordu. Azuma her ne kadar onunla yeniden konuşmak istemese de sessizlikten ötürü aralarındaki gerginliğin büyüdüğünü hissediyordu ve etrafta sadece Destin varken bu hoşuna gitmiyordu. Destin dışında başka biri olsa muhtemelen onunla konuşarak bu gerginliği unuturdu fakat o anda pek de bir seçeneği yoktu. Kısa bir süre daha düşündükten sonra konuşmamanın iyi bir fikir olduğuna karar vererek ağzını açmadı.

Biraz daha yürüdüler, yolun sonu veya oranın bir çıkışı gerçekten yokmuş gibi gözüküyordu. Eğer Ange orada olsaydı Azuma ne yapacaklarını sorabilirdi ancak orada değildi. Bu yüzden ne yapacağına karar vermek ona kalmıştı.

Kendisi her ne kadar dayanıklı olsa da Destin yalnızca bir insandı ve soğukta ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu. Cael ve Ange bir şekilde kendi başlarının çaresine bakabilirlerdi fakat Azuma bunun Claudio ve Ayama için de o kadar kolay olmayacağının farkındaydı. Ruby'nin söylediğinin başta her ne kadar kabul etmeyeceği bir teklif olduğunu kendi kendine demiş olsa bile o anda diğer seçenekleri de gözden geçiriyordu. Kimsenin hayatını tehlikeye atmak istemezdi.

En sonunda dayanamayarak sıkıntıyla iç çekerken Destin'in durakladığını hissetti. Kendisi de sarışına çok yaklaşmadan olduğu yerde durdu ve gözlerini üzerinde yürümekte olduğu bembeyaz kar kütlelerinden çekerek karşısına sabitledi. Uzunca bir çiçek tarlası önlerinde uzanıyordu.

Karların üzerinde büyümüş olan pembe ve beyaz renkli çiçeklerin kadifemsi büyük yaprakları gökyüzüne doğru açılmıştı. Yeni düşmeye başlamış kar tanelerinin altında parlıyorlardı. Azuma daha önce böylesine güzel ve çekici bir çiçek gördüğünü hatırlamıyordu. Hoş kokusu burnuna gelirken istemsizce onlara doğru bir adım attı ve durdu. Ancak bu çiçeklerin ne olduğunu sormak için kendisi bile fark etmeden yanında hareketsizce duran Destin'e döndüğünde bir şeylerin yolunda olmadığını anlayabilmişti. 

HALF & HALF - Yarı Şeytan [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin