ORMAN 1.KISIM

169 27 16
                                    

Carla, Cael'in ayrılmış olduğunu duymasıyla bir anlığına şaşırmıştı fakat daha fazlasını sormadı. Ne olduğunu bilmese bile üzerinde oldukça fazla yük olduğu belliydi. Bu arada Orion ise karşısındaki şüpheli adamı bir kez daha inceliyordu. 

Yoksa bu kişi yol boyunca bahsetmiş oldukları Ange miydi? Onu görmesiyle Claudio ve Destin'in neden ondan korkuyor olduklarını anlayabilir hâle gelmişti. Adam gerçekten de güçlü görünüyordu. Bu yüzden o da daha fazla konuşmadı.

Tam o sırada Ange'in dikkati arkalarında beliren Earlene'e kaymıştı. Kız kardeşinden Azuma'nın yaralarına sürmek için birkaç tane, oradaki kimsenin daha önce adını dahi duymadığı bitkiden istedikten sonra diğerlerini de odadan kovmak üzere onlara döndüğü sırada Azuma, Orion'a sordu. Bunca zamandır düşünceleriyle boğuşuyormuş ve sonunda kendini toparlamaya başarmış gibi bir hali vardı. "Sen neden Cael'le ayrılmadın?"

Orion bu soruyla beraber tamamen Azuma'ya dönmüştü. Fazla detay vermese de dürüst bir şekilde cevapladı. "Şu anda saraya geri dönemem."

"Çünkü kanı saf değil. Melekler istemezler." devamını getiren Ange olmuştu. Onların bir an önce onu Azuma'yla yalnız bırakmalarını istediği için Azuma nedenini sormadan onun için cevaplamıştı ancak dedikleriyle Orion daha da çok şaşırmış gözüküyordu. Öne doğru bir adım attı. Yüzünde beliren şaşkınlığın yerine çok geçmeden kaşları çatılmıştı. "Annem sadece bir insandı. Bu o kadar büyük bir fark yaratmıyor."

Lychinus'un kralları, meleklerden çocuk yapıyor olsalar da halka göstermelik kendilerine bir kraliçe seçiyorlardı. Bu kadınların insan özellikleri damarlarında akan diğer kanlara göre çok daha fazla olsa da soy ağacında en az bir tane yarı melek olmuş olmasına özen gösterilerek seçiliyorlardı. Bu yüzden her ne kadar Orion'un annesi 'insan' olsa da damarlarında melek kanı akıyordu. Ondaki melek kanı her ne kadar kardeşleri kadar fazla olmasa da 'kanı saf değil' denecek kadar az da sayılmazdı. Sonuçta Sai ailesindeki mühürlerden kurtulabilmiş olması bunun göstergesiydi fakat Ange'in dedikleriyle içine büyük bir şüphe düşmesini engelleyememişti. "Sadece insan olduğuna emin misin?"

"Ne demeye çalışıyorsun?" Orion her ne kadar kendini geri tutmak istese de sinirlenmeden edememişti. Annesini hiç tanımaya şansı olmasa da ilk kez gördüğü birisinin onun hakkında bu şekilde konuşması hoşuna gitmemişti. Ange, onun sorularını daha fazla cevaplamadı. "Azuma'nın dinlenmesi gerekiyor, git artık."

Orion bunu duymasıyla bir kez daha Azuma'ya bakmıştı. O anda bu konuyu konuşmak için en uygun ortam değildi. Adam, her ne kadar güçlü gözüküyor olsa da sözlerinden farklı bir anlam çıkarmasına gerek olmadığını düşündü. Birkaç saniyenin ardından konuştu. Sesi yumuşamıştı. "Ne zaman istersen beni çağırabilirsin."

Ardından kapıyı da kapatarak odadan ayrıldı. Bir süre yalnız kalmaya ihtiyacı varmış gibi hissettiğinden merakla ona bakan Carla'yı görmezden gelerek odasına gitmişti.

Sadece konuşmalarını dinlemiş olan Azuma, Orion'un ayrılmasıyla tamamen Ange'e döndü. Orion ve Cael'in annelerinin farklı olmasına rağmen birbirlerine ne kadar çok benzedikleri onu şaşırtmıştı. Eğer Orion söylememiş olsaydı kesinlikle böyle bir şeye inanmazdı. Kısa bir sürenin ardından sordu. "Neden öyle bir şey söyledin ki?"

Ange, daha fazla Orion hakkında konuşmak istemiyormuş gibi gözükse de Azuma'yı cevapladı. "Ondan gelen, kale alınamayacak kadar az da olsa, şeytan kanı hissediyorum. Melekler bu yüzden onu öldürmek istiyor olmalılar, bir damla bile olsa şeytan kanı olan birinin sarayı bırak Lychinus'da olması onları rahatsız eder."

Azuma bunu duymasıyla şaşırmıştı. Şeytan kanının oranı çok az olduğu için Orion'u etkilemiyor olmalıydı. Bu yüzden kendisinin fark etmemiş olmasına şaşmamalıydı fakat melekler bunu biliyorsa neden onu o ana kadar canlı tutmuşlardı? Cael ya da Yuna da bunu hiç hissetmemiş miydi? Aklını okuyormuş gibi Ange devam etti. "Melekler Cael'in ülkeye ihanet edeceğini düşünmüş olmalılar. Sonuçta ihanet eden birindense oldukça az miktarda şeytan kanı taşıyan biri daha işe yarar olur ancak..."

Cümlesinin geri kalanını söylemeden bir anda kendini durdurmuştu. Söylemesine de gerek yoktu. Azuma tahmin edebiliyordu. Cael her şeye rağmen krallığını seçmişti, ondan şüphe etmelerine artık gerek olmadığı gibi Orion'a da ihtiyaçları kalmamıştı. Ange bu konu hakkında konuşmanın gereksiz olduğunu ve Azuma'yı daha da çok üzeceğini bildiğinden onun kafasını dağıtmak için başka bir konuya atladı. "Kendini nasıl hissediyorsun? Earlene'in getireceği bitkiler acını büyük bir ölçüde azaltacak. Uyumak ister misin?"

Azuma kısa bir sürenin ardından cevaplamıştı. "...Hayır."

Ange onu izleyerek yanındaki boş alana uzandı. Azuma ondan rahatsız olmuş gibi gözükmediğinden ona biraz daha yaklaşmıştı. Sesi yumuşaktı. "Peki ne yapmak istersin?"

Azuma onu hemen cevaplamadı. Aslında söylemek istediği çok şey varmış gibi duruyordu, kalbinin bir kez daha binlerce parçaya kırılmış olduğu belliydi. Cael... Onu bir kez daha terk etmişti. Hem de krallığı için... Bu yüzden onu suçlayamazdı, eğer yapmış olduklarını yapmasaydı onunla kalmayı seçme ihtimali olduğunun farkındaydı, tüm suçlu kendisiydi. Yine de bir türlü toparlanarak kendine gelemiyordu. Kısa bir sürenin ardından dudaklarını aralayabildi. Sesi titriyordu. "Sai ailesindeyken... Yalnızca ölmeyi diledim. Kaç kere dilediğimi hatırlamıyorum bile... Ama neden gelen o olmalıydı ki? Ben..."

Sözlerine devam edemeden gözlerinin dolamasıyla duraklayıp derince bir nefes almıştı. Ange konuştu. "Öyle deme..."

"Ne diyeyim o zaman?" Azuma bunu duymasıyla biraz sinirlenmişti fakat boğazı acıdığı için sesini fazla yükseltemedi. Yeniden ölmeyi diliyordu, hayatının hiç gerçekten güzel olup olmayacağını merak etti ancak çok fazla bir umudu yoktu. "Sonuçta hepsi benim suçum."

Ne yaşamışsa hepsi kendi suçuydu. Cael'in onu terk etmesini sağlamıştı. Ange'le de kavga etmiş olmasaydı da kaçırılıp yeniden Sai ailesine götürülmeyecekti. Leo da karısının ve çocuklarının ölümünün onun suçu olduğunu söylüyordu, neler olduğunu hatırlamasa bile haklı olmalıydı değil mi? Sonuçta her şeyi bir şekilde mahvetmeyi başarıyordu. Gözyaşlarını daha fazla tutamadı ve bu yüzden de kendinden nefret etti.

Ange, Cael'in gitmeden önce özellikle Azuma'ya kendini açıklamamış olmasını doğru bulmuyordu. Sonuçta ona gerçek kimliğini göstermişti ve yarı melek yarı şeytanlar arasındaki çekimin diğer türlerden çok daha fazla olduğunu biliyor olmalıydı. Gitmesinin nedeninin Azuma'yla bir alakası yoktu ve sırf sinirlendiği için ona tüm bunları yaşatmaya hakkı da yoktu. Fakat bunu Azuma'ya söylemedi. Sözleri muhtemelen o anda ona ulaşamazdı ve Cael'in böyle bir şeyi bilinçli olarak yaptığını bilmek daha fazla üzülmesine neden olabilirdi. Onun yerine uzanarak yanaklarından süzülen gözyaşlarını sildi ve ona rahatlaması için sihir vermeye başladı. Azuma'nın başlarda kendini tutmaya çalıştığı belli olsa da birkaç saniye sonra tamamen gözyaşlarına boğulmuştu. Ange her ne kadar ona sıkıca sarılmak istese de diğerinin canını yakmamak için kendisini tuttu. 

HALF & HALF - Yarı Şeytan [BL]Where stories live. Discover now