KURTULUŞ 8.KISIM

156 32 16
                                    


Taedus ona geçen yıllarda neler olduğunun kısa bir özetini vermişti ve biraz konuşmuşlardı. Bununla beraber Ange, sonunda az da olsa rahatlamayı başarabildi ancak kendi hayatında ona anlatabileceği kayda değer bir şey olmadığı için bunun hakkında söz etmeye bile geçmedi. Onun sessizliği üzerine Taedus kedilerle oynarken bir yandan da onu yakından incelemeye başlamıştı. Neler olmuş olabileceğini düşünüyordu.

Normalde olsa böyle bir şey hakkında asla kafa yormaya bile uğraşmazdı fakat zaman içerisinde Ange ile aralarında çok fazla şey yaşanmıştı, bu yüzden onun bir şekilde mutluluğu bulmasını diliyordu. Eğer orada durmak onu mutsuz ediyorsa onu geri götürmeyi tercih ederdi fakat konu hakkında bir bilgisi olmadan böyle bir şeye kalkışması da mümkün değildi. Üstelik Ange ona herhangi bir şey söylemeyi reddediyordu. Aklına gelen fikirle istemeyerek de olsa enerjisini harcayarak doğrulup yanında uzandı ona bile bakmayan Ange'e doğru eğildi.

Ange, Taedus gibi üşengeç birinin yerinden kalkamaya bile tahammül etmesini beklemiyor olduğundan diğer adam dudaklarına kapanırken hazırlıksız yakalanmıştı. Ne zaman onunla beraber olsa ilk hamleyi yapan her zaman Ange olmuştu, yıllar birini değiştirebilecek olsa bile Taedus'un o kadar değişmeyeceğini biliyordu. Ne planladığını merak ederken birkaç saniyenin ardından şokun geçmesiyle omuzlarından tutarak Taedus'u hafifçe itmişti. Taedus, onu zorlamadan ondan ayrılıp gözlerini diğerininkilere sabitledi. Ange onun bir anda nedense mutlu olduğunu söyleyebiliyordu. Tanrının dudakları hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı. "Aşık olduğun o şanslı kişi kim?"

Ange'in kaşları hafifçe çatıldı. Hâlâ üzerinden çekilmemiş olan Taedus'u bir yandan itmeye çalışırken bir yandan cevaplamıştı. Sesi kendi kontrolü dışında normalden biraz daha yüksek çıkmıştı. "Nereden çıkarıyorsun böyle bir saçmalığı?"

Taedus daha da çok sırıtırken kendini tamamen Ange'in üzerine bıraktı. Ange, her ne kadar çabalasa da adamı bir türlü yerinde oynatamıyordu. Onu üzerinden atamaması için tanrı güçlerini kullandığına emin olurken Taedus bir kedi gibi iyice ona sokulmuştu. "Bana hiçbir zaman birisi için hayır demedin sonuçta. Senin kalbini o kişiden sonra bu şekilde çalabilen birini görmedim. Hadi anlat bana."

Ange, diğerini üzerinden atamayacağını anlayınca bundan vazgeçmiş ve kendini tamamen bırakmıştı. Taedus'un sorusuna nasıl cevap vereceğini bilmediğinden kısa bir süreliğine sessizleşti. Azuma'yı umursuyor ve kaybolmuş olduğu için onun hakkında endişeleniyor olduğu bir gerçekti fakat bununla aşk tamamen farklı şeylerdi. Endişe hissetmesinin nedeni bile kanlarının aynı olmasından öteye geçemezdi ancak düşünceleri bu yönde olmasına rağmen sonunda dudaklarını aralayabildiğinden neden ağzından çıkan kelimelerin yalanmış gibi hissettirdiğini sorgulamadan edememişti. "Ona aşık değilim."

Taedus, yana doğru yuvarlandı. Ange'in üzerinden kalkmıştı fakat hâlâ ona çok yakındı, duygusuzmuş gibi gözüken suratına baktı. "Birisi var yani?"

Ange ona arkasını döndü. "Sus artık."

Taedus onun bu tavrına hafifçe gülerken Ange'in ondan daha da uzaklaşmaması için kolunu atarak ona sıkıca sarıldı. "Pekala. Ona hemen kavuşamayacağın için üzgünüm, seni biraz bekleteceğim."

Ange onu duymazdan gelirken Taedus'un hâlâ güldüğünü duyabiliyordu. Onu umursamayarak gözlerini kapattı ve uyuyormuş taklidi yaptı.

-

Altum'un gelmesi beklediğinden daha uzun sürmüştü. Günler boyunca yalnızca yatmış, kedilerle oynamış ve Taedus'un ağzından laf almaya çalışmalarıyla uğramıştı. Taedus'a Azuma hakkında bir bilgi vermek istemediği için acilen gitmesi gerektiği hakkında bir şey söyleyememişti fakat Altum gelmeseydi şansına güvenmeyi deneyerek bunu yapardı muhtemelen.

Altum geldiğinde Ange onu tamamen görmezden gelmiş ve adamın sanki hiçbir şey olmamış gibi onunla konuşmaya çalışmasına karşılık olarak yalnızca düz bir surat ifadesi takınmıştı. Sonuç olarak Altum sadece Taedus'la konuşmaya karar vermişti fakat Taedus da ona tanrılarla alakalı bir konu olmadıkça cevap vermeyi reddetmişti. İstenmediği açıkça ifade edilmiş olmasına rağmen Altum beklediğinden çok daha fazla orada kalmıştı ve Ange bunun her saniyesinden nefret etmişti.

Altum sonunda Astra'yla ilgili halletmesi gereken işleri olduğundan dolayı oradan ayrılmak zorunda kaldığında ikisi de rahat bir nefes alabilmişlerdi. Ange, diğer tanrının ayrılmasının ardından tek bir saniye bile beklemeden Taedus'a döndü. "Ben gidiyorum."

Taedus, Ange'in ışınlanma sihrini kullanacağını anlamasıyla onu hemen kolundan tutarak durdurmuştu. "Seni götüreyim."

"Ben kendim gidebilirim." diye onu reddetti Ange.

"Olmaz." Taedus ciddi gözüküyordu. "Daha fazla yasaklı sihir kullanma. Ruhuna zarar veriyor."

"Kimin umurunda ki?" Ange'in sesinde dalga geçer bir ton vardı.

"Benim." Taedus bunu oldukça ciddi bir şekilde söyledikten sonra Ange'in omzuna dokunmuş ve Ange'in cevap vermesine izin vermeden onunla beraber onu almış olduğu terk edilmiş sarayın önüne ışınlanmıştı.

Ange, bu konu hakkında bir şey yapamadığı için iç çekerken orada olduklarını hissetmiş olan Canis sanki onları bekliyormuş gibi sarayın içinden çıkıp koşarak yanlarına doğru gelmişti. Ange'in etrafında dönerken, Ange köpeğin oradaki varlığını bile duymamış gibi sarayı inceliyordu. Canis ardından ondan ilgi görmediğini fark edince Taedus'un etrafında dönmeye başlamıştı. Ange kısa bir sürenin ardından belirtti. "Burada değiller."

Saraydan gelen kimsenin varlığını hissedemiyordu. Jue oradaydı fakat o, her zaman varlığını gizlerdi. Earlene ise hiçbir zaman ona karşı, özellikle de böyle bir durum karşısında, varlığını gizlemeye kalkışmazdı. Neredeyse iki haftadır Taedus'la beraberlerdi ve bunca zaman boyunca Earlene Azuma'yı bulup geri dönememiş miydi? İçini, onu bile şaşırtan bir panik kaplarken hızla arkasını döndü ve nedense oradaki varlığını unutmuş olduğu Taedus'la göz göze geldi. Ondan kurtulması gerektiğinden hızlı bir şekilde düşünüp belirtmişti. "Sen artık gitsen iyi olur."

Taedus kısa bir süre ona baktı. Bir şeylerin yanlış olduğu belliydi. Ciddi bir şekilde konuştu. "Bana güvenmiyorsun."

Ange, ona bunun zamanı olmadığını söylemek istemişti ancak Taedus'u gerçekten bir cevap bekliyormuş gibi gördüğünde düşündüklerini konuşmadı, onun yerine kendini gülümsemeye zorladı. "Sana güvendiğimi biliyorsun. Bana istediğini yapmana izin veriyorum sonuçta."

Taedus, onun aralarında gerginlik çıkarmak istemediğini gördüğünde istemeden de olsa yumuşamıştı. Ange ona yeniden gitmesi gerektiğini söylemek isterken bir yandan da diğerlerini nerede bulacağını düşünüyordu. Earlene ile iletişim kurabilirdi fakat ondan önce Azuma'nın yerini hissetmeye çalıştı. Kanları aynı olduğu için bunu yapabilmeleri için birbirlerinin üzerlerine mühür koymalarına gerek yoktu ancak mühürlerle birbirlerinden oldukları yeri saklayabilirlerdi. Azuma'nın üzerindeki, Cael'in koymuş olduğu mühürden ötürü yerinin bulunmaması gerekiyordu fakat hissetmeye çalıştığında enerjisinin güney tarafından geldiğini fark edince durakladı.

Cael'in koyduğu mühür... Parçalanmış mıydı?

Hemen oradan ayrılmak istiyor olmasına rağmen en azından Taedus geri gidene kadar saraya girip orada beklemeyi düşündü, ona beklediği kişilerin yakında geleceğini söyleyebilirdi fakat ağzını bile açmasına kalmadan Taedus konuşmuştu. "Yoksa o kişi... Azuma mı?" 

HALF & HALF - Yarı Şeytan [BL]Where stories live. Discover now