MvB 54

155 14 28
                                    

Saraya geldiğimizde zindanlara doğru inmeye başladık. Gaius ve Gwaine'nin bulunduğu zindanın önünden geçerken onlara doğru baktım. Gwaine'nin zırhlarını almışlardı. Düz kumaş kıyafetleri duruyordu üstünde. Beni görünce ayağa fırladı. Ama beni sizin yanınıza koymazlar ki... 

Biraz daha ilerlediğimizde beni kapısı demirden -parmaklık bile değil- bi odaya soktular. Duvardaki zincirleri görünce "Bunu yapacak kadar acımasız değilsiniz değil mi?" diye sordum. Kapının ardından Agravaine odaya girdi. "Zincirleyin ve ağzını bez ile bağlayın." diye emir verdi. Ben sana tüküreyim. Ve tükürdüm. Koluyla yüzünü silip bana tokat attı. Çok korktum aman aman. 

Kollarımı yukarı kaldırtıp ikisini ayrı ayrı duvardaki sabit zincire taktılar. Kıpırdatamıyordum. Ayaklarımı da zincirlediler. Cisimlenme olasılığım da bu şekilde son buldu. Ağzımı da kumaş ile bağladılar. Harika. 

Agravaine'e sesli bir şekilde küfretmeye başladım. "Ah anlayamıyorum ki. Umurumda da değil." deyip çıkıp kapıyı kilitlediler. 

Bu şekildeyken ne uyuyabiliyordum ne de başka bir şey yapabiliyordum. 

******* 

Bana uzun süre gibi geldikten içeri muhafızlar girdi. Zincirleri ve kumaşı söküp iki koluma girdiler. Nereye gidiyorduk acaba? 

Gwaine ve Gaius'ı görünce üzüldüm. Gaius uzanmış yatıyordu. Oldukça bitkin görünüyordu. Gwaine beni görünce yine anında ayağa kalkıp parmaklıklara yapıştı. Ona gülümsedim. Moralini yüksek tutmalıydı. 

Taht odasının kapısını açtılar. Elyan da oradaydı. Diz çökmüş oturuyordu. Beni de yanına oturttular. "Sen... Sen rüyamda gördüğüm kızsın. Emrys'in yanında dolaşan."  

"Ha? Ben mi?"

"Evet."

"Rüyalara pek inanmamalısın. Nasıl olsa bilinçaltının oyunu." 

"Seninle daha sonra görüşeceğiz." dedi ve Elyan'a döndü. Elinde siyah küçük bir yılan vardı. Ay ne tatlı şey.

"Bunun ne olduğunu biliyor musun? Hayır mı?" diye sordu Elyan'a. Gıcıklık yapıp "Ben biliyorum. Bildiğim yerden geldi. Bilmeyene niye soruyorsun?" diye söylendim. "Çok biliyorsan anlat." dedi. "Siyah yılan." dedim. Kahkaha attı. "Seni aptal..." derken sözünü kestim. "İstersen sözümü bitireyim. Bu bir Nathair. Asgorath dağından. Çoğu zaman zararsızdır. Ama biraz zorlarsan, hayal edebileceğinden çok daha acı verici olabilir." dedim. Replikleri ezberlemek işe yarıyormuş. Morgana ağzı açık dinlemişti. Çünkü söyleyeceklerinin aynısını söylemiştim. P*ç gülüşü atıyordum. Morgana'yı şaşırtmak her gün nasip olmaz. 

"Bütün bunları nereden biliyorsun?" diye sordu. Omuz silktim. "İkinci kez sormayacağım." dedi. "Sormazsan sorma." dedim. 

"Arthur nerede? Emrys'in gerçek kimliği ne? Sen kimsin? Cevaplamazsan neler olacağını biliyorsun." dedi. "Biliyorum ve cevaplamayacağım." dedim. "Bunu söylemeni umuyordum" dedi ve büyü mırıldandı. Bana doğru tıslayan yılan ısırdı. Güzelim yılansın sana yakışıyor mu bu hareketler. Ayıp be. 

Baya baya acıyordu. 4 crucio yemiş insanım bana koyar mı be?! Çığlıklarım havaya karışırken soruları tekrar etmeye devam etti. Ulan bir dursan çığlık atmayı bıraksam cevaplayacağım. Dur artık. 

En son sesim kısılınca "B-ben nereye gittiklerini bilmiyorum.  Bana öyle önemli bilgileri söylemezler. Daha buralarda yeniyim." Yalan. "Emrys'i Emrys olarak biliyorum. Gerçek kimliği hakkında bi fikrim yok." Yalan. "Ben Marie Beth Black. Amatör büyücüyüm. Seninle boy ölçüşemem." Kısmen doğru. 

Merlin ve BenWhere stories live. Discover now