31. Bölüm: Ödenemeyecek Kefaretler...

2.8K 394 6
                                    

Herkese merhaba, kilit bölüm 2 geldi!!! Ama nasıl geldi. Biraz uzun ve duygusal açıdan ağır bir bölüm oldu. Üzülerek belirtmek isterim ki biraz hüzünlü anlar var. Ah Egemen!

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım. Şimdiden keyifli okumalar diliyorum.

Egemen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Egemen...

Kulağıma hem sanki birkaç adım ötemdeymiş kadar yakın hem de binlerce metre aşağılarda kalmış en derin noktadan uğultu şekilde dağılarak gelen dedemin "Dilam uyuyor mu daha kıymetlin? Bırak da uyandırayım artık. Özledim yakışıklı oğlumu," diyen sesiyle zorlukla göz kapaklarımı aralamaya çalışıyordum.

Dilimle damağımı yokladım ve yutkunarak kurumuş olan boğazımı yumuşatmaya çalışırken gözlerim üzerimdeki ince pikeye takıldı, saatler önce tükenmişlik ve yorgunlukla kendimi en son yatağın tam ortasına öylece sırtüstü atmıştım. Babaannem. Kim bilir kaç defa uğramıştı yanıma.

Kaşlarımı çattım ve dedem ile babaannemin aşağıdan gelen konuşma seslerine odaklandım. Gerçekten ama gerçekten hiçbir şey değişmemişti.

"Ertuğrul bırak uyusun çocuk, çok yorgun görünüyordu."

"Saat öğleni geçti Dilam, acıkmıştır oğlum bırak da kaldırayım artık. Şöyle kollarımı sımsıkı sararak kucaklamayı özledim. Hem senin tansiyon bahanen yüzünden mezuniyet törenine de katılamadık çocuğun. Şu korkularından sıyrıl artık. Bi kabullenemedin gitti!"

"Ertuğrul bak açığa alınma konusunu açıp üzme Egemen'i. Çok berbat görünüyordu. Kendini fazlasıyla hırpalamış belli ki."

"Sürekli aynı şeyi tekrarlayarak uyarma beni Dila! Çocuğun canını sıkmaya niyetim yok."

Derin bir iç çektim. Babaannem sabaha karşı gördüğü sefil halimi görevden alınmış olmama bağlıyordu. Ah! Bir bilseydi dün okuyarak defterden öğrendiğim o lanet gerçeği, yıllar önce öldüğünü zannettiği oğlunun yaşadığını ve bunun üzerine bir de terörist olduğunu... Bu felaketi asla kaldıramazdı. Bunu ikisi de kaldıramazdı.

Son birkaç gündür, mezuniyet gününden beri öylesine berbat şeyler yaşamıştım ki, babaannem ile dedemin dağıldığımı düşündüğü açığa alınma olayı üzüldüğüm en son şeydi şu anda.

"Ben gidiyorum uyandıracağım artık torunumu." Sesi isyanla dolu olan dedem rest çekerek sabırsızlanırken babaannem "Hayır Ertuğrul!" diyerek onu susturdu. Emekli general olan dedeme bugüne kadar emir veren güce sahip tek kişi babaannemdi.

"Daha az önce üzerine bakayım bahanesiyle çıktın, az kalsın uyandırıyordun. Bırak uyusun çocuk, bitkin görünüyordu diyorum sana."

"Ama Dilam...."

Dedemin babaanneme bu şekilde hitap etmesine her zaman hayranlık duymuştum. Yaşlanmışlardı ve bazen onları kaybetme korkusu beni ölesiye korkutuyordu. O iki insanın varlığında endişelendiğim kaybetme korkusu bana evrenin yaşanmışlık boşluğunu, artık işine yaramayan parçaları yok etmek için akan zamanla ve acımasızca kullandığı mekanik gaddarlığını düşündürürdü.

DÖNENCEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin