Bölüm 40

604 128 42
                                    

Mary Rose, kaybettiği ve yeniden kazandığı anıları beynini alt üst etmiş bir haldeyken karanlık odasında yatağa uzandı. Işığı açmaya zahmet etmiyordu, çünkü kendisini iyi hissetmiyordu.

Hayatında daha önce böyle bir duygu karmaşası hissetmemişti. Sanki yıllar önce gömdüğü bütün hisler bir anda kalbinde yeniden belirmiş gibiydi. Nefesi daralıyordu. Düşündükçe başı ağrımaya başlıyordu. Doğruldu, dizlerini kendine çekerek geniş geniş nefesler almaya başladı. Aklında sadece Michael vardı.

Ondan ömrü boyunca nefret ettiğini düşünmüştü. Halbuki o ilk aşık olduğu adamdı. Kalbi yaralı gibiydi, uzanıp tutacak olsa elinde patlayacaktı. Üşüyordu. Anılar gözlerinin önünden gitmiyordu.

Mary Rose, yıllar önce nedensiz bir şekilde Sorcier'yi terk edip Shat'a geldiğinde sadece mutlu olmak istiyordu. Minik bir ev kiralamıştı, büyücülerin çoğunlukta olduğu bir mahalleydi burası. Herkes güleryüzlü ve yardımseverdi. O zamanlar içinde hiçbir sıkıntı yoktu çünkü anıları değiştirilmişti. Arkasında bıraktığı insanlardan habersizdi. Rion'u hatırlıyordu ancak önemsemiyordu. Sorcier'de savaş olduğunda Shat da katılmış ancak o zamanlar Rion ve Michael'ın öldüğü haberini almıştı. Sevindiğini hatırlıyordu. Yavaşça titredi, gözyaşlarına hakim olamadı.

Kalbi karışıktı. Michael'a olan aşkı yeniden alev almıştı ancak önceki hisleri de duruyordu. Aynı anda hem nefret etmek istiyor hem onu sevmek istiyordu. Onun yanında olma isteğini bastıramıyordu. Kollarını dizlerinden çekti, uzanıp lambayı yaktı. Camdan dışarıya bakış attı, belki onu görürdü. 

Phrkagias bahçenin bir köşesinde oturuyor, yalnız görünüyordu. Bir süre sonra Hartes göründü. Bir yere gidiyor gibiydi, kardeşini görünce yavaşça ona yanaştı. Bir süre bir şey konuştular. Phrkagias yavaşça Mary'nin odasını işaret etmişti. Mary geri çekildi, yine de onları görebiliyordu. Hartes kafasını iki yana salladıktan sonra uzaklaştı oradan. 

Phrkagias'ı gerçekten de hiç sevmemiş miydi? Ona aşık olduğunu düşünüyordu. 

"Hayır." demişti Michael. "Phrkagias'ı sevmiyorsun. Hiç de gerçekten sevmedin. O sadece benim yokluğumda avunduğun biriydi."

 Phrkagias'a baktı Mary Rose. O da yavaşça oturduğu yerden gözlerini kaldırıp odanın camına baktı, Mary'i gördü. Gözleri bir anlığına parlar gibi oldu ancak Mary perdeleri çekti. Phrkagias hüzünlü bir şekilde iç çekti.

Ne yapacağını bilmiyordu. Bir süre sonra kapısı çaldı. "Gel." dedi bir ümitle. Michael mı gelmişti? O konuştukları zamandan beri onu görmüyordu, nerede olduğunu bilmiyordu. O gelmişse ne yapacaktı? Ondan nefret etmek çok daha kolaydı halbuki. Şimdi bu karmaşık duygular içinde iken ne yapacağını bilmiyordu.

Ardor odaya girdi, elinde minik bir tepsi tutuyordu. Üzerinde buharı tütmekte olan birkaç tabak yemek vardı. "Yemeğe gelmeyince merak ettim, anne." dedi yumuşak bir sesle.

"Ah." dedi. İlerledi ve oğlunun elinden tepsiyi aldı, camın önündeki ufak masaya bıraktı. Yanındaki sandalyeye otururken karşısındaki boş sandalyeyi işaret etti. Ardor da geçip oturdu.

Mary yemeği yemeye başladı. Ardor "Neyin var?" dedi endişeyle. "Hasta mısın?"

"Hayır..." Mary gözlerini kaldırıp oğluna baktı. Nasıl sözlere dökeceğini bilemiyordu. "Hiç... Daha önce zihninin karıştığını, sanki sana ait bir şeyin orada olmadığını hissettin mi?" 

Ardor şaşkınlıkla baktı. Şimdi ne diyeceğini bilememe sırası ona geçmişti. Gözlerini kırpıştırırken yutkunmakta zorlanmıştı. "Evet." dedi yavaşça.

Kayıp Tanrıça 4-KEHANETWhere stories live. Discover now