Bölüm Bir

17.5K 1.5K 682
                                    

"Mallkimi i Perëndisë (Tanrı'nın Laneti)" isimli kitabı eline aldığı zaman, Stella garip şekilde kendini huzursuz hissetmişti. Siyah kitabın ön kapağındaki beyaz harfler dışında hiçbir şey yoktu, iç kısımda kitabın ismi yazıyordu ve isminin hemen altında bir kadeh resmi bulunuyordu. Stella yavaşça yıpranmış sarı sayfaları karıştırırken alnına düşen saçı eliyle itti. Drag dilini henüz çözememişti, ancak kitapta geçen tek bir cümleyi çok net bir şekilde anlamıştı. "Do të fillojë me ata që dinë gjithçka dhe do të përfundojnë me ata që bëjnë gjithçka. (Her şeyi bilenle başlayıp, her şeyi yapabilenle bitecek.)"

Arkasından birinin yavaşça ona sarıldığını hissetti. Gülümseyerek siyah kitabı yavaşça masanın üstüne bıraktı, alışık olduğu koku burnuna dolarken arkasını döndü. Sevdiği adamın yeşil gözleri yorgun ama ışıltıyla bakıyordu.

"Ne okuyorsun?" dedi Enis, Stella'nın bıraktığı kitaba kızın omzunun üstünden göz ucuyla bakmaya çalışırken. "Burada sıkıldığını biliyorum ama neden kehanetleri okuyorsun ki?" diye devam etti aksanlı bir sesle.

Stella gülümsedi. "Henüz ejderhaların yanına yaklaşmaya cesaretim yok, biliyorsun."

Enis yarım yamalak gülümsedi, Stella'nın ne kadar kırılgan olduğunu biliyordu. Yavaşça Stella'yı öptükten sonra "Sana en ufak bir şey yapanı öldürürüm." diye mırıldandı. Stella, Enis'in ses tonundaki keskinliği iliklerine kadar hissetmişti. Ve hiç kimsenin yanında olmadığı kadar kendini güvende hissediyordu. Onu mutlu etmek için yapmayacağı şey yoktu. Aniden ciddileşen ortamı bozmak için, "Tamam." dedi Stella.

"Ne tamam?" Enis'in muzip gülümsemesine bakarken Stella, onun aklından neler geçtiğini merak etti.

"Ejderhaların yanına gideceğim." Stella parlak dudaklarını ısırırken Enis'in neredeyse ıslanmış yeşil gözlerine baktı.

"Zorlamayla gitmeni istemiyorum." dedi üzülür gibi.

"Zorla değil." Stella geri çekildi ve Enis'e baktı. "Ne zamandır buradayım. Geç bile kaldım."

Enis, kızın sıcak çekim gücünün doruklarına ulaştıran mavi gözlerine baktı. Stella'nın heyecanını ve sevgisini hissetmek için yumuşak ellerini sıkıca tuttu. Stella tanıdığı kızlara hiç benzemiyordu, öyle farklı ve kırılgandı ki Enis ona herhangi bir zarar gelmesini önlemek için her şeyi yapardı. "Peki." dedi. Stella'nın elini bırakmadan yavaşça onu kendine çekti.

İkisi beraber ağır adımlarla karın hafifçe yağdığı Dragua'ya adım attılar. Stella sıkıca üstündeki kalın kazağa sarılırken Enis onu tek kolunun altına çekti, iyice sardı. Stella Enis'in varlığından öyle memnundu ki soğuk o an umurunda bile olmuyordu. Islak ve kaygan zeminde emin adımlarla ilerledikten sonra, ejderhaların tutulduğu yuvaya vardılar. Enis üstünde sadece siyah bir tişört ve siyah pantolonla duruyordu, Stella ona bakarken hiç üşümemesini bir özentiyle izliyordu. Enis nefes kesici bir gülümseme yollarken "Vazgeçmek için erken değil." dedi. Yeşil gözlerinde anlayış parıltıları görünüyordu.

Stella gülümserken gergince başını salladı. Enis bunu hissetse de Stella'nın cesaretini içten içe takdir etmekten kendini alamadı. Stella'nın yumuşak elini bırakmadan kapıyı açtı. Ağır kapı yavaşça açılırken Stella'nın sıcak nefesi Enis'in önünde ufak bir bulut oluşturdu.

Enis iki kısa ıslık çaldıktan sonra "I Errët. Ejani tek unë, djali im." (Karanlık, bana gel oğlum.) diye fısıldadı. Stella nefesini tutmuş beklerken bunca zamandır bu karşılaşma sahnesini kafasında hayal etmişti. I Errët, yuvanın dip kuyularında olduğu yerden çıkarken Stella düşündüğünün aksine korku değil, heyecan duyuyordu. Ejderha adının hakkını vererek yıldızsız bir gece kadar siyahtı ve öyle güzeldi ki Stella hayranlıkla izliyordu.

Kayıp Tanrıça 4-KEHANETWhere stories live. Discover now