Bölüm 44

661 112 46
                                    

Enis

Güneş battı, gündüz yerini geceye bıraktı ve ay ışığı tepeleri aşıp ormana daldı. Pam, yanımdaki ağacın altında sızmış haldeydi. Kolu kanamayı bırakmıştı ancak hala kötü görünüyordu. Eğildim, elimle yarayı açıp baktım. Pam sızladı ve gözlerini açıp bana baktı. Solgun görünüyordu. "Susadım." dedi yavaşça. Başımı salladım.

Ayağa kalktım ve ağaçların arasında ilerledim. Hava karanlık olduğundan dolayı orman içinde hiç ışık yoktu. Göle yakın bir yerde bir su kaynağı vardı, Pam'in getirdiği su şişelerinden birine su doldurup hızla yanına geri döndüm. Suyu verdiğimde nefes almadan bitirdi. Şimdi biraz daha kendine gelmiş gibi görünüyordu.

"Yaranı iyileştireceğim." dedim. Eğildim ve yarasına baktım. "Ama iz kalacak."

Pam'in gözleri ışıldadı, "Sorun değil." dedi.

İki elimi uzattım, bir elimle kolunu tuttum. Diğer elimde minik bir mavi ateş oluştu. Ateşi yavaşça yaraya bastırdığımda Pam neredeyse çığlık atacaktı. Diğer eliyle bileğimi sıkıca tuttu, dişlerini sertçe birbirine bastırdı. Birkaç saniye sonra yara kapanmış durumdaydı, geriye sadece mor bir çizgi kalmıştı.

Ellerimi çektim. Ayağa kalktım ve tepenin kenarına gittim. Stella bu adaya geleli iki saat olmuştu. Beni görmüş müydü, bilmiyordum ama eğer görmüş olsaydı yanıma geleceğini düşünüyordum. Veya daha da iyisi, "Neden sevdiğim adam karşımda canlı duruyor?" diye sorup aklını kaçırırdı büyük ihtimalle. İçimde yanıp tutuşan bir istek vardı. Stella birkaç metre ötemde duruyordu, uzansam sarılabilirdim. Ama bunu yapamazdım. Yerimde duramıyor gibiydim, vücudumdaki tüm kan kaynıyordu sanki. Gözlerimi çeşmenin oraya çevirdim, banklardaki ışıklar yanıyordu ve bana keskin bir görüş sağlıyordu. Aşağıya baktım, hemen aşağımda duran mağaralardan birinde Stella vardı. 

Eğildim ve elimi toprağa bastırdım. Draglar basit elementsel güçler kullanabiliyordu, tıpkı şimdi yapacağım gibi. Toprağa dokunur dokunmaz, aşağıda duran mağaraları hissetmeye başladım. Tüm vücudumla ve gücümün yettiği kadarıyla sonunda Stella'nın yerini saptadım. Kuzeyde, sıralanmış mağaraların en sonundakinde duruyordu.

Elimi çektim, ayağa kalktım. Birkaç dakika sonra bir hareket hissettim. Mağaralardan biri çıkmıştı. Ortalık sakinleşmiş, çoğu kişi geç saat olduğundan dolayı mağaralarına gitmişti. Tam tahmin ettiğim gibi, Stella yavaş adımlarla mağaranın önünde durdu, aşağıdaki çeşmeye bakıyordu. Üzerine bir şal almıştı, koyulaşmış sarı saçları hafif rüzgarda sağa sola uçuşuyordu. Şalı hafifçe çekiştirdi, o anda gözüme şalın üzerine iğnelenmiş bir şey takıldı... Tüy. Kanatlarımdan koparıp ona verdiğim tüy.

Gözlerim doldu aniden. Uzanmak istiyordum. Hemen aşağıda duruyordu, öyle yakındı ki. Kafasını kaldırıp yukarıya bakacak olsa beni görecekti. Ama bakmadı, öylece durdu ve çeşmeyi izledi. Birkaç dakika boyunca, gecenin tadını çıkarmasını ve sonra şalına daha da sıkı sarılarak mağaraya geri dönmesini izledim. Uyuyamıyor muydu yoksa o da benim gibi? İçim parçalanır gibi oldu. O esnada Pam "Enis." dedi.

Ona döndüm. Yüzüme baktı ve "Hayalet görmüş gibisin." dedi.

"Stella..." dedim yavaş bir sesle. "Burada."

Pam şaşırdı, iyileşmiş kolunu tutarak "Niye?" dedi.

"Bilmiyorum, ben..." Aşağıya bakış attım. "Onu görmek istiyorum."

"Enis, bunu yapamazsın." dedi Pam. Ayağa kalktı zorlanarak. "Seni görürse her şey biter."

Evet, biterdi. Stella beni gördüğü anda Michael'ın yaşadığımdan haberi olurdu. Ve ben neden kendi ölümümü yapmıştım ki? Neyi saklıyordum? Bunlar Michael'ın soracağı ve eninde sonunda Adira ile ilişkilendireceği sorulardı. Stella'nın beni bir saniye görmesi demek, her şeyin bitmesi demekti.

Kayıp Tanrıça 4-KEHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin