Bölüm 5

8K 874 102
                                    

Sarah

E Bardhë git gide soğuklaşan havayı yararcasına ilerlerken kanatlarım ağırlaşmış, Hava elementinin bana yardım etmek için yol boyunca etrafımda bir rüzgarla dolanması uzakta görünen buz sarayının ardından sona ermiş gibiydi. E Bardhë evine geldiği için sevinmişti, sevinci bana da geçti ve aniden içimde büyük bir rahatlama hisseder gibi oldum. Kanatlarım sert kuzey rüzgârı yüzünden kırılganlaşmıştı.

Dragua'ya bayağıdır gelmediğim için buzla kaplı zemine iner inmez kendimi bir bakıma yabancı ancak huzurlu hissettim. Sanki burada size dokunulmazlık veriliyordu, etrafınızdaki kötülükler ulaşamıyor gibiydi. Ben tam böyle düşünürken ve yavru E Bardhë bir tepeye tünemişken yakınlarda bir yerde anne E Bardhë'nin feryadı duyuldu. Bu feryat içine girdiğim anlık mutluluğu anında dağıttı. Buraya bile kötülük ulaştığının kanıtıydı bu.

Enis geldiğimi gören ilk kişiydi. Saraylara doğru ilerlerken Enis de saraydan çıkmış, hemen ardından sevinçli bir yüzle gelen Stella ile birlikte bana doğru ilerliyordu. Stella koştu ve bana kocaman sarıldı, "Ah." diye fısıldadım. Ablamı özlemiştim.

Stella geri çekildiğinde Enis bana sarıldı. "İyi ki geldin." dedi. "Sana ihtiyacımız vardı."

"Yapabileceğim herhangi bir şey varsa," dedim gülümseyerek. "Seve seve yardım ederim."

Enis de hüzünle gülümsedi. Konuşurken sesi ciddileşmişti. "Bu tarafta."

Florin beni ölümden döndüren kadındı. Ona gerçekten de çok şey borçluydum ve bu borcu her seferinde ağır bir şekilde taşıyordum, ona yardım etmek için herhangi bir fırsatım varsa bunu kullanacaktım. Yavru E Bardhë havalandı ve feryat eden annesinin olduğu kısma bizimle beraber girdiğinde kalbim parçalanır gibi oldu.

Ejder kanı taşıyan Drag'lar kendi ejderhasının hissettiği her şeyi hissedebilirdi. İçeri girer girmez iki şey oldu; şaşılır derecede annesini andıran ancak bembeyaz derisi inci tanesi renginde olan yavru E Bardhë, nispeten soluk beyaz renginde olan derisi çekilmiş, birkaç yerinden kan süzülen kocaman annesini yerde yatarken ve feryat ederken görünce o da bir feryat kopardı, haykırdı ve annesinin yanına gidip kafasıyla onu uyandırmaya çalıştı. Yavru E Bardhë öylesine büyük bir acı hissetti ki bu acıyı en derin şekilde ben de hissettim ve bu bir anlığına nefes almamı zorlaştırdı. Kalbim göğüs kafesimin içinde sıkıştı ve ağzım kurudu. Aniden durduğum zaman Enis kolumdan tuttu.

Bir diğeri de Florin'i hissetmemdi. Normalde biri bir başkasının duygularını hissedemezdi. Ben ise o kasvetli ortama girer girmez Florin'in acısını hissettim. Florin'in kanı içimde dolaştığı için onu böylesine hissetmek daha kolaydı, ancak artık güçlerimi tam olarak kullandığım için zaten rahatça herkesi hissedebiliyordum. Stella'nın benim burada olmamdan dolayı duyduğu mutluluğu, Enis'in bana karşı minnettarlığını, yavru E Bardhë'nin acılar içinde kıvranan annesini gördükten sonra hissettiği acının keskinliğini, Dragua semalarında uçan diğer ejderhaların hislerini ve sahiplerinin ne düşündüğünü... Her şeyi biliyordum.

Kolay olmuyordu elbette. Bir anda o kadar çok bilgi beynime giriyordu ki güçlerimi kullanmayı tam anlamıyla öğrendiğim ilk zamanlarda bu beni az daha delirtiyordu. Sonrasında ise yavaşça öğrenmiştim, kafamdaki sesleri bir bir susturmayı biliyordum artık. Beynim bir trafik gibiydi, sayısız araba geçiyordu ancak ben istediğim birine dikkatimi yoğunlaştırmayı becerebiliyordum. Ortama girer girmez böylesine ağır hisler, düşünceler ve duygular üstüme çullandığında yavru E Bardhë'nin acısını hissetmemden ötürü bir anlığına afalladım. Bu anlık afallama canımı yaktı ve beynim içeride adeta yanmaya başladı. Durdum ve derin bir nefes alıp, kendimi her şeye kapattım. Bütün herkesin beyninden ve vücudundan gelen bilgilere kapattım kendimi, geriye sadece kıvranan yavru E Bardhë ve acılar içinde kendinden geçmiş olan Florin kalmıştı.

Kayıp Tanrıça 4-KEHANETWhere stories live. Discover now