"""6

246 41 38
                                    

Günlerdir aynı sırada aynı iki günü yaşayıp uyanıyordu. Artık kaçıncı kez onu kaybetti bilmiyordu. Onu kaybetmek istemiyordu. Onu da kendisini de bu döngüden çıkarmk istiyordu. Normal hayatına dönmek istiyordu. Jun'un tekrar etrafında dolanmasını görmek istiyordu.

Bu sefer o da onun peşinde dolanacaktı. Ona şimdiye kadar yaşattığı her şey için o kadar pişmandı ki. Her seferinde Jun'un kayboluşunu görüp aynı yerde uyanmaktan yorulmuştu. Aklına artık sadece tek bir şey geliyordu. Yorgun ve bıkmış bir halde deniz fenerine gitti.

Düşüncelerini toparlayıp yapacağı bu deliliği benimsemeye çalıştı. Rüzgarın karşısında tam uçta durdu. Denizin tuzlu kokusunu taşıyan sert havanın ona kızarcasına tenine sürtmesine izin verdi. Tıpkı ilk seferde Jun'un yaptığı gibi tüm nefesini rüzgara karşı güçlü bir sesle bıraktı.

"Kaybetmekten korkuyorum!"

İlk seferde fısıltı halinde çıkan sözleri şimdi bağırıyordu. Korkuyordu ve korktuğu sürekli başına geliyordu. Jun'u sürekli kaybediyordu. Kolları arasında olsun veya olmasın Wen Junhui sürekli hayata gözlerini yumuyordu. Denizin hırçın sesi onun fani bedeninden çıkan sesini bastırmıştı.

Sözleri bir bir dönüp kızarcasına yüzünü tokatlamıştı rüzgar ile. Gözlerini kapatıp tuzlu havayla doldurdu ciğerlerini. Bu son nefes alışıydı. Rüzgara kucak açarcasına kollarını açtı iki yana. Deniz ananın onu kabul etmesi için dua etti ve kenardan yavaşça salındı aşağıya doğru.

Bir kez daha onu kaybetmektense ölmeyi tercih ediyordu. Saçları arasında geçen rüzgarın hissi ile son gördüğü görüntü açık gökyüzü oluyordu. Bu ölmek için harika bir manzaraydı.
Aynı sırada uyanmamayı dileyerek atladığı uçurumdan tekrar sırasına ışınlanmıştı sanki.

Her zamanki sırada uyandı. Hiçbir işe yaramamış olacağını düşünecekti ancak uyandığında sınıfta kimse yoktu. Sadece ileride ona alayla gülümseyerek bakan Samuel vardı. Yeni bir gün olup olmadığını anlayamıyordu. Sınıfta kimse yoktu. Sadece ikisi.

"Aptal olduğunu biliyorsun değil mi?"

Bunu ona Sameul diyordu ama ne için? Neyi kast ediyordu? Son yaşananlardan sonra artık aklı iyice bulanmış hiçbir şeyi anlayamaz olmuştu.

"Samuel."

Alayla karşısında bir sıranın üzerine oturdu. Normal davranmıyordu.

"Samuel şu anda hayatına devam ediyor. Ben sadece bedenini ödünç aldım."

Sonunda tüm bu olanlardan sonra delirdiğine kanaat getirmişti. Şizofren olup her şeyi kafasında kurduğuna emindi.

"Ne delirdin ne de şizofrensin."

Dediklerine karşı irkildi. Karşısında Sameul olmadığını söyleyen kişi kimdi?

"Neler oluyor?"

Minghao aşırı endişeli ve karmaşık bir durumda olmasına rağmen karşısındaki bu yabancı Samuel cebinden lolipop çıkarıp paketini söktü ve ağzına attı. Yüzünde onu aşağılayan bir gülümseme vardı.

"Neler olduğunu anlatayım sana. Samuel şu an hayatına devam ediyor, Jun da hayatına devam ediyor. Herkes hayatına devam ediyor. Sen, Xu Minghao. Sen günler önce hayata gözlerini yumdun."

Zaman ve mekan hissini o kadar zamanca önce yitirmişti ki neler olduğunu kavrayamıyordu.

"Anlamıyorum."

Konuşmasını engelleyen lolipopu ağzından çıkardı ve avucunu açtığında şeker artık orada yoktu.

"İnsanların aptal olduğunu söylemişlerdi ancak
bu kadar olduğunu tahmin etmemiştim."

Döngü | JunhaoWhere stories live. Discover now