Bölüm•22•

2.8K 166 17
                                    

"Botan'ı da öldürdüler." Sinirle bir nefes bıraktı Amir.

"O timi ne zaman dağıttık sansak daha güçleniyorlar Amir." Amir sinirle kafasını sallarken adam devam etti elindeki yüzüğü ifadesizlikle de oynuyordu bir yandan.

"Sana ek süre verilmesinin nedeni bu bölgede şimdiye kadar yapmış olduğun başarılı eylemler yüzündendi. Ama şuan yaptığın tek şey adam kaybetmek."

Sinirlensede bir şey diyemiyordu Amir.

"Yukarıdakiler epey sinirleniyor bu duruma, haberin olsun."

Amir karşısında konuşan adama baktı.

"Öylece durmayacağım Şiyar, aklımda bir plan var.." kararlılıkla bakıyordu bu sefer. "Hem o ayak bağı time, hem de bölge içinde büyük bir eylem olacak."

İkisi de birbirine bakarken Şiyar elindeki yüzükle oynamayı bırakmış ve ilk kez gözlerini Amir'e çevirmişti.

Kafasını salladı onaylarcasına.











Atalay'ın ağzından

Botan operasyonu tim için gerçekten yorucu bir operasyon olmuştu anlaşılan, karargahta nöbetçi askerler dışında kimsecikler yoktu. Herkes uyuyordu, beni uyku tutmadığından dışarıya çıkmıştım. Yürümeye devam ettikçe banklardan birinde iki silüet gördüm, karanlıkta belli olmuyordu ama yaklaştıkça sesler netleşiyor, yüzler belirginleşiyordu. Konuşan kişileri tanıdım önce.

Cihan ve Senaydı. İkisine baktım uzaktan, ne dediklerini anlamıyordum. Zaten anlamak da istemiyordum, laf dinlemiş gibi gözükmek istememiştim.

Cihan'a karşı nasıl bir savunma mekanizmasına girmişti Sena ilk geldiği zamanlarda. Cihan da aynı performansı ona sergiliyordu. İkisi de birbirinden inattı üstelik. Ne Cihan pes etmişti ne de Sena, şimdi bakınca gerçekten çok yol katetmişlerdi birbirlerine karşı.

Cihan ne yapsa hak veriyordum ben. Onunla ilk görev yerinde tanışmıştık ve sonraki meslek yıllarımızda hep beraber olmuştuk, birkaç yıl sonra da Adıyaman'a gelince Kerim girmişti bir kardeş olarak.

Cihan babasının yokluğunda, onu aramaya adayan bir adamdı. Onun geride bıraktığı ezberinde olan tek şey telefon numarasıydı, babasının nerede olduğunu bilmeden çocukluktan uzun bir süre boyunca telefonla arayıp gün içinde ne yapıyorsa anlatırmış..Bunu kendisi söylemedi elbet, Cihan o zamanların da getirisiyle çok içine kapanık bir adamdı, içinde yaşardı duygularını.

İlk görev yılındayken görmüştüm onu, ağlıyorken...İlk günüydü askerliğin zorunlu görev yerinde, babasını aradığında istemeden kulak misafiri olmuştum. Zaten o vesileyle tanıştık onunla, sonra da yediğimiz içtiğimiz ayrı olmadı bunca zaman.

Şuan babasını arıyor mu bilmiyorum ama bir yarası kapanmadan birçok yara açılmıştı kocaman yüreğinde. Bir gün karargaha bir kız teğmenin geldiğini duyduk. Hepimiz şaşırmıştık tabi, şuan düşünüyordum da..Ne diye şaşırıyorsak! Şimdiye kadar onca insan görmüştüm, o kız askerlerde olan yürek çoğunda yoktu. Ülkemin kızlarıydı vesselam, vatan aşkıydı bu erkeği kızı mı olurdu!

Sena da öyleydi. En az Eylül kadar gözü kara, güçlü, cesur bir askerdi. Her insanın yapamacağı kadar güçlülerdi her ikisi de. Normal bir insan onların görüp şahit olduğu şeyleri yaşasa şimdiye çoktan delirmiş olurdu. Uzaktan tekrar bakmıştım ikisine. Cihan Eylül'ü kaybedeli iki sene olmuştu, babasını hâlâ bulamamışken sevdiğini kaybetmesiyle de kalbini kapatmıştı tamamen. Tamamen aklıyla hareket eden biri haline gelmişti ondan sonra zaten, kalbi ne zaman devreye girse kendini bir banka atıyordu ama bu sefer yanında birisi vardı. Buruk bir şekilde gülümsedim, Cihan isteyerek kapatmamıştı ki o kalbi..Bir dileğim vardı ki ona iyi gelen şeyler onunla olsundu...

VATAN ÖTESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin