ep.4: farewell to dawn

1.1K 142 84
                                    

Kalplerimizin çarpıştığını hissedebiliyorum. Kalplerimizin tutuştuğunu hissedebiliyorum. Gözlerimi aç, yeniden seninim.

Red, Yours Again

İpleri elimde tutmaya çalışmak yalnızca avuç içlerimde kesikler bırakıyordu. Endişe hiç hissetmediğim türden nefes kesiciydi ve bütün bu gerginliği daha ne kadar kaldırabileceğimden emin değildim. Hiçbir şey olması gerektiği gibi değilken öyleymiş gibi göstermeye çalışmak yalnızca beni tüketen bir illüzyon olmaktan ileriye gitmiyordu.

Her şey son süratle değişiyordu ve ben, merkezde olmama rağmen yalnızca olan bitene seyirci kalmış gibiydim. Korkmam gerekiyordu ya da buna benzer başka bir ruh hali içinde olmam. Fakat şu anda hissettiğim şey bütün bu yanlışın içinde bulduğum doğruya sıkı sıkı tutunmaktan ibaretti. Korkmuyordum fakat endişeleniyordum çünkü eğer doğrudan saparsam işte o zaman cehennemi görürdüm.

Gerginlikle oturduğum yerde biraz kıpırdandım ve babama kaçamak sayılabilecek bir bakış attım. İnadı biraz olsun kırılmış gibi görünüyordu ama yine de onun durgun sularının altında her zaman büyük dalgaların yattığını bilecek kadar onu tanıyordum.

"Uzun zaman olmuştu Jeon." dedi babam elinde tuttuğu geleneksel bardaktaki yeşil çaydan bir yudum almadan önce. "Sağlıklı olduğuna sevindim."

Keyifli sayılmasa da en azından içten denilebilecek sesi beni bir parça rahatlattı. Babalarımızın tanışıyor olması şaşırtıcı değildi öyle ki iki sürü de birbirlerini sık sık ziyaret ederlerdi. Sürü konsey üyeleri yapılacak bir anlaşma ya da sürüler arası pazarlanacak şeylerden, av sınırlarının çizilmesiyle ilgili konulardan dolayı sık sık görüşürlerdi.

Babam bir sürü konseyi üyesi değildi elbette fakat sürüler arasında yapılan ticarette büyük rol oynayan tüccarlardan biriydi. O yüzden tanışık olmaları iyi diye düşündüm. En azından iyiye işaret. Çünkü bu Jungkook'u tamamen yabancı kategorisinden çıkarırdı.

"Ben de öyle Park, hiç yaşlanmıyorsun."

İkilinin tok kahkahaları gerçek mi yoksa rol mü anlayamayarak yanımda oturan Jungook'a ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde bakış attığımda güven verici bir şekilde gözlerini kapatıp açtı. Babamın gardını indirdiğini gördüğümde gelen ani rahatlamayla neredeyse düşüp bayılacaktım. Jungkook dikkatler üzerimizde değilken kulağıma eğildi.

"İyi gidiyorlar sakinleş biraz. Jeon'ların seni almadan gitmeyeceğini sana söyledim."

Kaşlarımı çatıp aksi aksi konuştum ve ben de biraz ona doğru eğildim. "Babamı tanımıyorsun. Hem sanki beni kaçıracakmışsınız gibi konuşmayı kes."

Jungkook'un nefeslerinden güldüğünü duydum fakat önümdeki olaydan gözlerimi çekmeyerek dikkatle onları dinlemeye devam ettim.

"Gerçekten döndüğüne inanıyor musun?" diye sordu Bay Jeon. Kulağa reddedilmeye ihtiyacı varmış gibi gelen sesi herkesin dikkat kesilmesine sebep oldu. Tüyleri diken diken eden bir sessizlik salonumuzda yankılandı ve duvarlara çarpıp geri döndü. "İnanmıyorum, biliyorum Joonhyuk. Bugünün geleceğini hiç tahmin etmezdim ama şimdi buradayız. Kendimizi en kötüye hazırlamalıyız." dedi babam. Sesi koyu, gizemli denilebilecek bir tondaydı ve devam etti.

"Beni korkutan da bu. Eğer kurtları birbirini seçtiyse," dedi bize bakarak. "Elbette doğamıza karşı gelecek değiliz ama beni korkutan şey zaman. Adnos geri dönmüşken Jimin'den uzaklaşmak istediğimiz bir şey değil."

Babam anneme bakarak onun onaylamasını bekledi ve annem de başını sallayarak ona katıldı. Jeon Joonhyuk biraz çatılmış kaşlarıyla elinde tuttuğu çiçek desenli küçük fincanı önündeki ahşap sehpaya bıraktı ve ellerini önünde birleştirdi. "Doğamıza karşı gelemeyeceğinizi söylüyorsun ama bunun tam zıttı davranıyorsun Pilwoo. Eğer kurtları birbirini seçtiyse ve mühürleneceklerse Jimin'i korumak artık senin değil eşinin görevi olacaktır. Seni severim, biliyorsun ve oğlumun kaderinin oğlunla bir yazılmasına sevindiğimi de bilmelisin. Keşke böyle bir zamanda olmasaydık fakat yapabileceğimiz şeyler artık sınırlı."

fatal I: the wolven storm + jikookWhere stories live. Discover now