DOĞA
Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum. İçime çektiğim oksijen
ciğerlerime yetmiyordu sanki. Olaylara başka pencereden
bakınca o kızın dediği şeyler çok daha yatkın gelmeye başlıyor
bu kanımın çekilmesine sebep oluyordu. Olamazdı. Olmamalıydı.
Zaman geçtikçe kendi kendimi heyecanlandırıyor ağlayacak
kıvama geliyordum. Daha çok bekleyeceğimi düşünürken birden
hızla kapıdan çıkan Çağatay'la gözlerim açıldı. Benim peşimde
olan adamlarda onun ardından mahcup gibi ellerini önlerinde
birleştirmiş ilerliyordu. Çağatay'ın sesi boş sokakta yankılandı
" YAPACAĞINIZ İŞİ SİKEYİM SİZİN "Sinirli bir şekilde arabaya
doğru yürürken bağırıyordu.
"BENDEN ŞÜPHELENİRSE SİKERİM BELANIZI DUYDUNUZ MU "
bir yandan bağırıyor bir yandan adamları itip kakıyordu. Korkuyla
onun ilk defa gördüğüm bu haline bakarken peşime o adamları
onun taktığından emin olmuştum artık. Tokat yer gibi acıyla
yüzümü buruşturdum. Yanağımdan yaşlar istemeden süzülüyor
kısa sürede güvendiğim adamın yavaş yavaş pişmanlığını
yaşıyordum. Şuan burada bu aptalca oyunu bitirip karşısına geçip
gerçekleri bildiğimi haykırabilir bu saçmalığı bitirebilirdim ama
ihtimaller zihnime bir bir dizilirken Şebnemin dediği gibi beni
korumak istediğini söyleyebilirdi ki mantıklı bir sebepti bu.
Baştan beri planladığım şeye sadık kalmalı takip edip ne halt
yediğini görmem lazımdı. Kendimi tekrar mantıklı düşünmeye
zorlayarak oturduğum yerden tetikte onları izlemeye devam
ettim. Çağatay cebinden telefonu çıkarıp bir şeyler yapmıştı. Daha
sonra telefonum çalmaya başlayınca hızla elimi çantama daldırıp
telefonu buldum tuş kilidine basarak sessize aldıktan sonra
derin bi nefes alıp karşımda sinirden resmen şeytana dönüşen
adama baktım. Bir elini beline koymuş beni takip eden adamlara
öldürecekmiş gibi bakıyordu yavaşça telefonu açıp kulağıma
yaklaştırdım.
"Alo ? Doğa ?"
ona bir şeyler belli etmemeliydim. Hem hastaymış hem iyiymiş gibi
konuşmam gerekiyordu. "Efendim Çağatay nasılsın ?"
Karşımdaki adam belindeki elini indirip derin bir nefes aldıktan
sonra konuşmaya devam etti. " İyiyim. Nasıl olduğunu sormak için
aradım. Bir sorun yok değil mi ?"
"İyiyim iyi. Teşekkür ederim arayıp sorduğun için. Yarın bir
nane limon da yaparsın tam olur" gülerken öksürmeye çalıştım
canım çıkacakmış gibi öksürürken kelimeleri mırıldandım "Ay
Çağatay ben biraz sıcak bir şeyler hazırlayacağım kapatıyorum
görüşürüz " benden de iyi oyuncu olurdu gerçekten. " Tamam.
İyi bak kendine " deyip kapatmıştı telefonu. Adamları tek tek
arabalara geçerken kendi de arabasına binip hareket ettirmişti.
Tekrardan heyecanım nüksettiğin de neredeyse konvoy gibi
olan arabalarının ilerlemesini bekleyip arabayı çalıştırdım. 45
dakika boyunca şehir içinden ilerleyip daha sonra tenha bir
yola çıkmıştık kırmızı bir arabayla takip ettiğimi varsayarsak
çok dikkat çekebilirdim bu tenha yolda onların arkasında.
Yakında bir petrol ofisinin girişinden girip uzağa gitmelerini
bekledim. Daha sonra petrol ofisinin çıkışından çıkarak düz
yolda ilerlemeye başladım. Hızlı gitmemeye çalışıyordum ama
arabaları kaybetme korkusu da basınca biraz gaza yükleniyordu
ayağım ister istemez. Sonunda mecburen onları kaybetmiştim
ama yakalanmamdansa kaybetmem daha iyiydi. Düz yolda
nereye gittiğimi bilmeyerek ilerlemeye başladım. 20 dakika daha
direksiyon salladıktan sonra beyaz taşlarla bezenmiş bir sağa
dönüş çıkmıştı karşıma düz ilerleyip sağa dönme konusunda
kararsız kalınca taşlı yolun sonuna gözlerimi kısarak baktım,
büyük bir depo olduğunu görünce yüzümde zafer sırıtışıyla
aradığım yerin orası olduğunu anladım arabayı yolda bırakmam
gerektiğini düşündüm. Bundan sonrasını uzak da olsa yürüyerek
gitmem gerekiyordu. Arabayı iyice geriye çektiğimden emin
olduktan sonra titreyen ellerimle kapıyı açıp serin havanın
kollarını bıraktım kendimi. Böyle bir dağın başına geleceğimizi
tahmin etmediğimden üzerime bir şeyler almamıştım. Depoya
doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım ama ayağımdaki
topuklular işi zorlaştırıyordu. İlerledikçe ağaç dallarına takılıp
duran beyaz elbisemde cabasıydı. Beyaz değil kahverengi olmuştu
elbise artık zaten. Yeşilçam filmlerinden kaçmış gibiydim aynı.
200 metre ötedeki kahvenin birine girip " İstanbul nerede ağalar"
diyecektim. Ah Gerçekten. Şu durumda bile saçma sapan şeyler
düşünebiliyordum. Depoya yaklaşmıştım ama ayaklarımda derman
kalmamıştı, hızlı hızlı soluklanırken deponun dışında sırasıyla
dizilmiş arabalar çarptı gözüme bir ağacın arkasında sevgilimin bu
tenha yerde ne yaptığını çözmeye çalışıyordum resmen. Çağatay'ın
bu depoya gelmesi o kızın söylediklerini doğrular gibiydi ama
ben hala oradan buradan bir şeyler çıkartıyor Çağatay'ın kötü
şeyler yaptığına inandıramıyordum kendimi. Etrafımda koca
koca ağaçlar vardı her yer karanlıktı ve yerdeki uzun otlar
ayağıma batıyordu. Ormanın içinden gelen uğuldama ve böcek
sesleri daha çok ürpermemi sağlıyordu. Deponun dışında adam
olmasını beklesem de dışarıda ne korumalar vardı ne de başka
bir şey. İyice tekrardan dışarıyı taradıktan sonra arabaların
yanına gidip yavaşça çökerek kapıya doğru ilerledim. Deponun
büyük bir girişi vardı girişin içinde de bir tane küçük asıl kapı
vardı. Topuklularımı ses çıkarmasınlar diye elime aldıktan
sonra yavaşça büyük kapıdan içeri doğru adımlamaya başladım.
Kapının demir kenarlarından tutunarak yavaşça ilerleyip küçük
kapının yanına geldim. İçeride çok fazla adam vardı ama sadece
Çağatay'ın kahkaha sesleri geliyordu. Neler olduğuna bakmayı
deli gibi istiyordum ama kafamı o kapının yanından çıkardığım
an fark edilirdim bunun da farkındaydım. Başka bir çözüm yolu
düşünürken parmaklarımı çenemde tıklatıp kafamı hafifçe yukarı
kaldırdım. Gözlerim aniden açılırken çözümümü istemeden
bulmuştum bile ! Ayakkabılarımı hafifçe yere bırakıp parmaklarım
üzerinde doğruldum demirde açılan ufak yuvarlak boşluklardan
içerisi görünüyordu. İlk başta bulanıklaşan görüntüm yerine
geldiğinde hemen elimle ağzımı kapattım. Sandalyeye bağlanmış
dört adam vardı ve adamların çok fazla olmasa da ellerinde
yüzlerinde kanlar vardı. Eğer Çağatay düşündüğüm kadar kibar
ve düzgün bir adam olsaydı neden bu kahrolası depodaydık ? Bu
adamlar neden bağlıydı ? Korkuyla gözlerim dolarken buradan
gitmek istedim. Bu kadarı yeterdi. Buradan gidecektim ve
Çağatay'ın açıklama yapmasına bile izin vermeyecektim. Bir daha
da birilerine bu kadar kolay da asla güvenmeyecektim. Tam geri
çekilecekken beni durduran ses Çağatayınki olmuştu. Merakla
küçük deliğe iyice yaklaşırken Çağatay
"Hmm"
"Demek söylemeyeceksiniz ?" Elinde demir bir balyoz tutuyordu.
O demir balyozu bir tur salladıktan sonra sözlerine devam etti.
"Vallahi tebrik ediyorum sizi. Tarihteki en cesur en canına
susamış adamlar sizsinizdir herhalde." Adamların arkasından
konuşuyor asla ön taraflarına geçmiyordu. Bense lal olmuş olanları
izliyordum yaşlı gözlerimi de var sayarsak yarım yamalak.
"Sizde haklısınız konuşmayın tabi ama bilin ki istediğim olmayınca
çok bozuluyorum " Elindeki balyozu bir tur daha çevirip " Size
ikinci bir şans veriyorum konuşmak için yoksa işler pek de iyi
gitmeyecek" Adamlar birbirine baktıktan sonra sessiz kalmaya
devam ettiler. Çağatay depoyu inletecek bir kahkaha atmıştı
ama bu kahkaha benim yanımda attığı gibi değildi. Daha önce
görmediğim kadar soğuk ve ürkütücü bir kahkahaydı. Kahkahası
yavaş yavaş dinerken elindeki demir balyozu kaldırıp tekerleme
söylemeye başladı kelimeleri yavaşça uzatıyor ve heceliyordu" 00
piti piti karamela sepeti " balyoz adamlar arasında dolaşıyordu o
heceledikçe " terazi lastik cim las"
"TİK!"
YAZARIN KALEMİNDEN
Genç kız gördüğü manzarayla şok olmuş bir şekilde gözleri açılmış
elindeki topuklu ayakkabılar düşerek betonda bir bomba etkisi
yaratmıştı. Çığlık attığını ancak adamlar ona doğru koşmaya
başladığında fark etmişti. İnsani bir iç güdüyle yalın ayak
hayatında hiç koşmadığı kadar hızlı koşmaya başlamıştı. O ürktüğü
ormana şimdi canını kurtarmak için koşuyordu. Göz yaşları
yanaklarından hızla süzülürken tek istediği o ormanın içinde
kaybolmaktı. Gördüğü şey zihninde tekrar tekrar canlanırken
delirmek üzereydi. Çağatay o adamın başının yarısını gövdesinden
sökmüştü ve bunu kahkahalarıyla yapmıştı. O an doğa sadece
Çağatay'ın mafya olmasını diledi. İnsanları tehdit eden para alan
bir mafya. Bu kadarı olmazdı bu kadarı çok fazlaydı. Ayağına irili
ufaklı taşlar çarpıyor canı çok yanıyordu ama duramazdı daha
hızlı daha da hızlı koşmaya başladı. Şok anı geçince çığlık çığlığa
bağırmaya başladı "YARDIM !" nefes nefese hem koşuyor hem
yardım dileniyordu. " YARDIM EDİN NE OLUR!" kara ormanda
onu ağaçlardan ve genç adamdan başka duyan yoktu. Genç kız
arabaya doğru koşarken arkasından gelen adım seslerinin daha
da yakından geldiğini fark ettiğinde bir an sadece küçük bir an
kafasını çevirdi Çağatay genç kızın tek bileğinden hızla tutup hızını
kesti. Kız kendisini can havliyle çekerken ağacın dibine düşmüştü.
Genç adam sarsılsa da düşmemişti hala genç kızın bileğini tutuyor
hafif eğri bi konumda ona bakıyordu. Ağacın köşesine sinmiş kız
korkuyla bağırdı " BIRAK! HEMEN BIRAK BENİ ! "
Genç adamın içi eziliyordu daha dün gözlerine sevgiyle bakan
kadın şimdi korkudan titriyordu. Böyle olmamalıydı. Bu şekilde
değildi planlarının sonuçları. Doğanın onu takip edebileceğini hiç
düşünmemişti.
"DUR ! Sakin ol. Sen yanlış gördün yanlış anladın beni" belki genç
kızı kendisiyle çeliştirebilirim gördüklerinin bir hayalden ibaret
olduğuna inandırabilirim diye düşündü kendi kendine.
"TAMAM BAK BIRAK GİDEYİM NE OLUR BEN- BEN SADECE
GİDEYİM BIRAK BENİ" kendi yalanına kendisi bile inanmayan
genç adam bir umutla attığı yalanın da tutmadığını görünce
kendini daha fazla kasmayarak kızı evine götürmek için
bileklerinden tutup sertçe kaldırdı.
"Gidiyoruz"
Genç kız çırpınıyor durmasını söylüyor ne kadar gücü varsa
kullanıyor ama genç adamı durduramıyordu. Sonunda
ayaklarından destek alıp kendini geri çekti. Yere hızla düşmüştü
ama gene de bileklerini genç adamın elinden kurtaramamıştı. Canı
çok yanıyordu artık yalvarmaktan ve ağlamaktan yorulmuştu ama
pes etmiyordu çığlık atarak ağlıyor yalvarıyordu ama nafile genç
adam sadece planının böyle başarısız olmasına üzülüyor genç
kızın bütün bu olanları görmesini kabullenmeye çalışıyordu. Böyle
olmamalıydı genç kız daima ona sarılıp öpmeli genç adamın onu
sevdiği kadar olmasa bile çok az bile olsa onu sevmeliydi.
"Yeter artık! Kes şunu !" Kızı sertçe yerden kaldırıp bir hamleyle
omuzlarına atmıştı. Çağatay'ın adamları birden etraflarına hızlıca
doldurdular
"Bir isteğin var mı abi, emret ?"
"Anesteziyi getir Ferhat dozu 25 olsun
"NE ?! BIRAK BIRAK BENİ ŞEREFSİZ PİS HERİFİN TEKİSİN!"
adamlar şaşkınlıkla abilerine bakarken Çağatay sinirle soludu.
Canından çok sevdiği kadın şimdi kendisinden nefret ediyordu
ama edemezdi, etmeyecekti. Belini tutan eli hızla sıkılaştı. Kız
acıyla inlerken daha çok ağlamaya başlamıştı. "Kes sesini "
diye tısladı adam. Hıçkırıklarının arasından " Pis-pisliksiniz
He-hepinizz !! Ne bakı-l-yorsunuz yardım etsenize !" Adamlar
kafalarını yerden bile kaldırmıyorlardı. Ferhat sonunda elinde
şeffaf bir sıvı dolu şırıngayla döndüğünde Doğa çırpınsa da etki
etmemişti. Genç adam şırıngayı kızın ay gibi tenine dikkatlice
batırmış ve anestezi kızın kanında usulca dolanmaya başlamıştı.
Doğa yavaşça çırpınmayı kesmiş hareketsiz bir şekilde Çağatay'ın
omuzlarında sallanıyordu. Çağatay arabasının arka koltuğuna
kızı yerleştirmiş yanına da kendi geçmişti. Ferhat şoför koltuğuna
geçmiş arabayı çalıştırmıştı. Farlar karanlık ormanı aydınlatırken
Ferhat'ın da Çağatay'ın da içinde filizlenen tek duygu hayal
kırıklığıydı. Sessiz bir şekilde ilerleyen yolculuk Ferhat'ın sesiyle
bozuldu. "Abi ne olacak şimdi ? "Çağatay gözünü bir an olsun
Doğanın yüzünden ayırmıyor parmaklarıyla yüzünü okşuyordu."
Başından beri olması gereken şey olacak Doğa artık yanımdan
hiç ayrılmayacak " Ferhat sıkıntıyla nefes verdi. Sonunda abisi de
sevilsin istiyordu ama hiç bir şey olması gerektiği gibi gitmemişti.
Tam bir şey diyecekken Çağatay keskin bir tonla " Yeter. Olan
oldu böyle olması daha iyi. Daha fazla sahneye çıkmasını
kaldıramazdım zaten ama bunu yapan o kaltak arkadaşından
da hesap sormayacak değilim. Doğa çok kötü ilk önce onunla
ilgileneceğim daha sonra onların işini görürüm." geri kalan
yolculuk sakin ve sessiz geçmişti. Geniş evin bahçesinde araba
yavaşça dönmüş ve durmuştu Çağatay doğayı kucağına alıp
merdivenlere yöneldi. Aklına gelen şeyle durup hizmetçi kadına
döndü
"Şırınga ve sakinleştirici getirin eve." başka bir şey söylemeye
gerek duymadan genç kızla birlikte odasına girdi. Siyah yatak
örtüsünün üstüne boylu boyunca yatırdı kızı. Ayağa kalkıp
bilinçsizce yatan kıza baktı, beyaz elbisesi yer yer çamur olmuş
küçük ayakları da kanamıştı. Banyoya gidip ilk yardım setini
çıkardı. Geri gelip yatağın ucuna eğildi. Kızın küçük ayaklarını
iri eliyle tutunca gözlerinden ufak bir anlıkta olsa acıma geçti
adamın. Keşke sürüklemeseydim diye konuştu kendi kendine
ama söylediği lafları unutamazdı. Onunla olduğu süre boyunca
konuşamazdı böyle. Sevmediğini hiç söyleyemezdi asıl. Canı
yanarsa can yakardı genç adam ve genç kadının ettiği sözler can
yakan cinstendi hele de ona böyle delicesine saplanan bir kalbe
edilmemesi gereken sözlerdi. Oksijenli suyla kalan çamuru ve
kanı temizledi daha sonra beyaz sargı beziyle sardı ayaklarını.
Kalkıp dolaba yöneldi siyah kapağı yana kaydırıp en açık gri
renkli tişörtünü askıdan alıp yatağın kenarına bıraktı. Gözleri
tekrardan kızın çamurlu elbisesine kaydı daha sonra bacaklarına..
Yutkunarak yaklaştı. Genç kızı yan çevirip fermuarını çözdü
zayıflıktan iyice belirginleşen bel kemiğinde parmaklarını
gezdirdi ve yakınlaşıp usulca öptü. Elbisenin kollarını çıkarınca
kızın teniyle aynı renkte olan beyaz südyeni göz önüne çıkmıştı.
Çağatay tekrar eğilip kızın iki göğüs arasına yüzünü yaklaştırıp
bastırdı derin derin nefesler alırken yaşadığı olaya sevinecek hale
gelmişti. Artık onun o güzel kokusunu koklayabiliyordu rahatça..
Bilinçli olup olmaması önemli değildi. Her türlü her şekilde zaten
kendisine ait bi insana sahip olmak için tutmayacaktı kendini. Onu
rahatça koklamak öpmek onun da hakkıydı. Meleği üşümesin diye
zorla da olsa kendisini geri çekmiş elbisenin diğer geri kalanını
da bacaklarından sıyırmıştı. Bacağına da tüy kadar hafif bir
öpücük bırakmayı da ihmal etmemişti. Tişörtü eline aldı ve hafifçe
kaldırdığı başından geçirdi daha sonra kollarından. Sonra baygın
kızın yanına huzurla uzandı. Mutluydu. Her şeye rağmen onunla
uyuyacağı için çok mutluydu genç adam. Kızın ince belinden tutup
kendine çekti. İnce yorganı kaldırıp üzerine örttüğünde huzurlu
bir uykuya dalabilmişti.
Çağatay günün ışıklarında gözlerini açmış rüyada olduğunu
düşünüp tekrar uyumuştu. Saatler sonra tekrar uyandığında
manzarası hala değişmemişti. Hala kucağında Doğa vardı.
Gülümsedi ve yüzünün her karışını sevgiyle öptü adam. Genç kız
hala uyanmamıştı ve hiç bir tepki vermiyordu. Anestezi ağır bir
uyuşturucuydu bazen hafıza kaybına bile sebep olabiliyordu.
Adam bunu bildiği için endişe etmemişti ama bir daha kine
dozajının çok daha az ayarlanması gerektiğine karar kıldı. Doğa
için her şey çok yeniydi ve alışması için sakinleştiriciye ihtiyacı
vardı genç adam böyle düşünmese vermezdi o sakinleştiriciyi
Doğa'ya.. Genç adam kahvaltısını yapıp sabah sporuna çıkmıştı
oğullarıyla birlikte saat 3 olmuştu eve döndüğünde ama Doğa hala
uyanmamıştı. Genç adam sinirle şaşırmışlık arası kaşlarını çattı.
Bu kadar uzun sürmemeliydi. Bünyesinin bu kadar zayıf olacağını
tahmin edememişti. Tekrar odaya çıktı genç kız konumunu bile
değiştirmeden uyuyordu. Yaptığından pişmanlık duysa da başka
bir seçeneği olmadığı için kafasını sallayıp kendine geldi ve soğuk
duşun altına attı kendini.
Doğa'nın yavaş yavaş bilinci yerine gelirken gözlerini açamıyordu.
Uzak bir yerlerden su sesi geliyor ve çok yakınından da hızlı
hızlı soluk sesleri geliyordu. Genç kız gözünü açamayacak kadar
yorgun hissediyordu kendini elini ayağını oynatamıyor sadece
gözleri kapalı sesler duyabiliyordu. Elinde bir ıslaklık hissedince
gözlerini açmaya zorladı kendini. İrislerindeki görüntü net hali
aldığında karşısında dev gibi bembeyaz bir köpek görünce boğazı
kopacakmış gibi bir çığlık attıktan sonra tekrar bayıldı. Çağatay
belinde her an düşecekmiş gibi duran havluyla hızla dışarı attı
kendini. Kendisine suçlu bakışlar atan oğlu Thor ve bir adet
bayılmış Doğa vardı karşısında .
"Thor ! Ne yapıyorsun oğlum be !"
köpek anlamsız bir kaç mırıltı çıkardıktan sonra üzgün bakışlarla
kapıya doğru adımladı çıkmadan önce tekrar anlamsız sesler
çıkardıktan sonra gözden kayboldu. Çağatay yarı çıplak bir şekilde
hızla yatağa doğru ilerleyip genç kızın durumuna baktı. Bayıldığını
anlayınca iç çekip yatağın yan tarafına oturdu bıkkınca. Yatak
çökerken Çağatay sesli bir şekilde düşündü
"Vay amına koyayım. Her şeyde ters gidiyor."
Islak olan saçlarını sallayıp kalktı. Dolabına gidip hızlıca üstünü
değiştirdi. Tekrardan yatağa gittiğinde saat 5 e geliyordu ve
artık Doğanın uyanıp yemek yemesi gerekiyordu ama onu öylece
uyandıramazdı, bilincinin yerine gelmesini beklemek zorundaydı.
Sakince yanına uzanıp ince yorganın altına girdi. Baygın genç
kızın boynuna gömdü kafasını yavaşça huzur bulduğu bu
koku da kaybolmak istiyordu genç adam. Boynundaki ufak
benleri öpmeye başladı. Hafif hafif öpücükler konduruyor içini
huzurla dolduruyordu. Genç adam kızın boynunda mutluluğu
bulurken Doğanın bilinci yavaşça geri gelmeye başlamıştı. Genç
kız boynunda hissettiği nefesle gözlerini araladı. Bilinci hala
yerinde değildi sadece etrafa bakıyor nerede olduğunu çözmeye
çalışıyordu. Görüntüler zihninde bir bir canlanınca nefesi tekledi
ve gözlerini sonuna kadar açtı ve kafasını oynatıp boynunda nefes
alanın kim olduğunu gördü. Genç adamın olduğunu anlayınca
hızla kendini oturur pozisyona getirip geri geri gitmeye çalıştı ama
genç kızın kolunu kaldıracak gücü yoktu beyninin verdiği emirleri
uzuvlar yerine getirmiyordu. Genç kız dehşetle karşısındaki
adama bakıyor bir kaçış yolu bulmak için odayı tarıyordu.
"Sakin ol. Bir şey yapmayacağım sana zarar vermeyeceğim !''
Genç kız konuşmak istese de boğazının kuruluğundan sesini
çıkartamamıştı. Öksürerek dudağını ıslatıp çatallı sesiyle cevap
verdi " Bırak , bırak beni. " geriye gitmeye çalışıyor ama vücudunu
kaldıramıyordu. Genç adam sinirlenerek kızın belinden tuttuğu
gibi aşağıya çekip yüzünü yüzüyle denkleştirdi kaşlarını daha
da çatıp " Sakin ol diyorsam olacaksın anladın mı ?" Genç kız
şok olmuş bir şekilde kıpırdamadan adama bakmaya devam
ediyordu 24 saatte yaşadığı şeyleri beyni almıyor gerçekliğini
kabul etmiyordu. Her şey bir rüya olmalıydı. Çağatay aklına gelen
şeyle yataktan kalkıp kapıya doğru ilerledi genç kız ise durumdan
faydalanıp kalkmaya çalışsa da vücudunu oynatamıyordu. Genç
adam kapıdan aşağıya doğru seslendi.
"Yemeğini getirin Doğanın"
Genç kız çabaladığı halde kolunu kaldıramadığını gördüğünde
anormal bir şeyler olduğunu anlamakta gecikmedi. Pürüzlü sesiyle
önündeki uzun iri adama seslendi.
"Ne verdin bana ? Kolumu oynatamıyorum, ayaklarımı"
Genç adam sanki hiç bir şey olmamış gibi kapının yanından ayrılıp
tekrar genç kızın yanına uzandı dirseğini başının altına koyup
kızın yaşlı gözlerine baktı" Bir tür sakinleştirici diyelim. Senin
için biraz karmaşık olaylar anlıyorum. Alışman için biraz desteğe
ihtiyacın olduğunu düşündüm o yüzden sakinleştirici verdim
biraz "Genç kız gözlerini sıkıca kapattı ve her şeyin tekrardan bir
rüya olmasını diledi. Gözlerini kapatır kapatmaz akan iki damlayı
eliyle silmek isteyen genç adam Doğa'nın yanağına dokunur
dokunmaz genç kızın yüzünü çevirmesiyle eli havada kaldı. Doğa
mırıldanıyordu " Allah'ım yardım et lütfen lütfen lütfen Kurtar
beni bu katilin elinden lütfen bir çözüm yo" Çağatay çenesini
tutup hızla kendine çevirmişti kızı gözleri buluşurken Genç
kızın gözlerindeki korkuyu gördü. Korktuğunu gördükçe daha
da sinirleniyordu genç adam bu gözlerin ona sevgiyle bakması
gerekiyordu eğer saman altından su yürütüp salak salak işler
yapmasaydı her şey planına göre ilerleyecekti.
"Senin için benden başka çözüm yolu yok bundan sonra anladın
mı? Gördüklerini unutup normal davranmaya çalışacaksın."
Genç kız kendini mantıklı düşünmeye zorluyor karşısında
bir katil olduğunu canını kurtarmak istiyorsa onu daha fazla
sinirlendirmemesi gerektiğini biliyordu ama daha fazla da yüzüne
bakmayı midesi kaldırmayacaktı. Olabildiğince kibar olduğunu
düşündüğü bir ses tonuyla ve korkudan titrememeye çaba
göstererek" Beni döndürür müsün lütfen pencere tarafına "dedi.
Adam bu kadar hızla normalleşmeyeceğini bildiği için yüzüne
ne yapmaya çalıştığını çözmek ister gibi bakıyordu. İstediğini
yapıp kendisine sırtı gelecek şekilde döndürdü kızı. Genç kız o
kadar hafifti ki adam şaşırmadan edemiyordu. Gün içerisinde
çalıştığı ağırlıklar genç kızın iki katından fazlaydı. Aradan çok
geçmemişti ki Doğa hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Genç
adam çok üzülüyordu ama ona ağlama demenin bir faydası
olmayacağını bildiği için sessiz kalıp ağlamamasını diledi. Bir süre
sonra kızın ağlaması durmuştu belinden tutup tekrar kendisine
döndürdüğünde tekrardan uykuya daldığını gördü o arada kapı
çalınmıştı ve yemek tepsiyle birlikte içerideydi. Çağatay Doğanın
çok zayıf olduğunu görüyor sanki o an yemez ise çok kötü şeyler
olacağını düşünüyordu.
"Doğa uyan" biraz daha sesini yükselterek " Doğa hadi"
"Hmm"
"Uyan yemek yemen lazım kaç saattir yemiyorsun"
Genç kız gözlerini açtığında nefret ettiği adamın kollarında
olduğunu gördü elinden bir şey gelmiyordu ağlamaktan başka.
Tekrar gözleri dolarken Çağatay sinirle soludu " Kes artık. Şu
yemeği ye hadi " Doğa elini ayağını yavaş yavaş hissetmeye
başlarken kaçmak için güç toplaması ve adamın huyuna gitmesi
gerektiğini bildiği için hiç bir şey söylemiyor öylece bakınıyordu."
Benim canım istemiyor ki daha son-"
Lafını bıçak gibi bölen keskin ve sert bit sesle " Sana soru sordum
mu?"
"HADİ!"
Yüzüne kükreyen adamla iyice eli ayağı boşalmıştı korkudan
doğanın, çoktan ağlamaya başlamıştı bile ama o korkuyla da
eli kaşığı bulmuştu. Bir yandan ağlıyor bir yandan da titreyerek
tutuğu kaşığı çorbaya daldırıp çıkarmaya çalışıyordu. Çorba ağzına
girinceye kadar kaşıktan yarısı dökülüyordu. Manzarayı gören
hizmetli zavallıcık kıza bakıp bakıp iç çekiyordu. Allah kimseyi bu
zalim adamın kalbine düşürmesindi.
"Çık dışarı ne bakıyorsun ?"
"Tabi efendim"
Hizmetli çıktıktan sonra Çağatay Doğa'ya dönüp kaşık tutan elini
tuttu. " Bırak şunu ben içiririm yarısını döktün zaten " Kaşığı tutup
çorbaya daldırdı genç adam kıza çorbayı yedirirken bir yandan da
söyleniyordu" Nasıl bu kadar zayıf olabilirsin? bir deri bir kemik
kalmışsın. Evde yemek yedirmiyorlar mıydı yoksa o beyinsiz
abinden beklerim. Her neyse bundan sonra burası evin olduğuna
göre hiç bir öğününü atlamadan yemek yiyeceksin."
Genç kız kendini tutamayarak tısladı "Peki sen nasıl bu
kadar vicdansız bir canavar olabiliyorsun ?! Ailem hakkında
konuşurken kelimelerine dikkat et! Ayrıca burası benim evim
değil asla da olmayacak. Gideceğim buradan " Çağatay genç kızın
kelimelerini kalbine birer ok saplanırcasına dinledi genç kızın
(asla gerçekleşmeyecek bir şey bile olsa ) gitmekten bahsetmesi
genç adamı deli etmeye yetmişti. Çağatay hızla ayağa kalkıp tepsiyi
odanın bir kenarına fırlattı. Hızla ayağa kalkarak işaret parmağını
kıza doğrulttu. " Burası senin evin olmayabilir ama bundan
sonra senin evin benim ! ben nereye gidersem orada olacaksın!
Ne sanmıştın ?! Beni kendine aşık ettikten sonra kolayca çekip
gidebileceğini mi düşündün ?!''
Genç kız ağlamaklı sesiyle cevap verdi " Ben.. bir şey yapmadım"
ses tonu o kadar kısıktı ki adam ayrı bir kulak kabartmıştı kıza."
Ben böyle bir insan olduğunu nereden bilebilirdim? Bilseydim
seninle aynı ortamda bile nefes almazdım ben " Yaşlar tekrar
yanaklarından süzülmeye başlayınca genç kız göz aşlarının asla
dinmeyeceğini sanıyordu artık.
"Nasıl biriymişim ben ?" merak ve sinirle sorduğu soruyu genç
kız dürüstçe cevapladı
"Katilsin sen. Acımasızsın. Gördüm seni ! Bir adamı öldürdün !"
Çağatay" Neden geldin ? Neden gördün? Böyle olmayacaktı.
Gelmeseydin her şey daha güzel olacaktı. Her bok o sürtük
arkadaşının başının altından çıktı ! Eğer söylemeseydi sa-"
Doğa şaşkınlıkla olduğu yerden doğrulup Çağatay'ın ağzından
çıkanlara dikkat kesildi.
"Bekle. Ne dedin? Hangi arkadaşım kimden bahsediyorsun ? "
"Şebnem orospusu. Bilmiyormuş gibi yapma. Her şey onun
başının altından çıktı biliyorum."
Doğa hiç bir cevap vermeden Çağatay'a öylece
bakakalmıştı. Çağatay bir şeylerin ters olduğunu anlayınca kaşlarını
çattı. Ortada başka bir şey dönüyordu ve ikisi de neler olduğunu
anlamaya çalışır gibiydi. İlk konuşan Doğa oldu.
"Senin bu akıl oyunu zırvalıklarını yiyeceğimi düşünüyorsan
daha çok beklersin. Eğer Şebnem bilseydi senin böyle bir canavar
olduğunu kesinlikle bana söylerdi. " Genç adam anlamaz gözlerle
kıza bakıyordu. Eğer Şebnem ötmediyse kimdi ? Neden kendisini
durduk yere takip etsindi ki ?
"Neden takip ettin beni durduk yerde o zaman ?"
Doğa" Partisine gittiğimiz kız gerçekleri söyledi bana ! Lanet
olsun ! O kadar aptaldım ki inanmadım ona ! Gerizekalı gibi
seni savundum ben ! Öyle biri değil dedim ama sen benim
düşüncelerimin çok ötesinde bir canavarmışsın ! "Genç kız sesini
yükseltirken Çağatayın'da siniri yükseliyordu. Kızın çenesini kıvrak
bir hareketle tutup sıktı. Tükürür gibi " Sen beni kötü biliyorsun
ama senin o orospu arkadaşın başından beri her şeyi biliyordu. O
boğaçhan itinin altında inlemek için sustu söylemedi sana hiç bir
şey. Senin benden başka limanın yok bunu da unutma!
Genç kız öğrendikleriyle yeni bir darbe yerken. Geriye kalan
çarpılan bir kapı ve genç kızın hıçkırıklarıydı.
ARKADAŞLAR OKUYAN KİŞİ SAYISI FAZLA AMA OY VEREN YOK SİZ
HİKAYEME GEREKEN DEĞERİ VERMEZSENİZ BENİM ERKENDEN
YAZIP ATMAMI NASIL BEKLİYORSUNUZ ?
YORUM YAPMAK İSTEMEZSİNİZ ANLARIM AMA LÜTFEN
OKUDUYSANIZ EN AZINDAN OYLAYIN.
HEPİNİZİ ÇOK SEVDİĞİMİ DE SAKIN UNUTMAYIN BEN SADECE
HAK EDEN DEĞERİN VERİLMESİNİ İSTİYORUM.
İYİ OKUMALAR

YOU ARE READING
BEYAZ
Teen Fiction"Lütfen bırak beni yalvarırım" Artık yakarışlarıma cevap bile vermiyordu ben ise sadece pişmandım çok pişmandım. Hani herkesin hayatına bir insan girer ve hasarlar vererek çıkar ya sonra dönüp baktığımızda bu insanı hayatımıza aldığımız için pişman...