- Bölüm 2 -

100 9 0
                                    

Stüdyo salonu olarak kullanılan geniş mekanın zeminine oturmuş önündeki deftere bir şeyler karalarken nahoş şeyler geçiyordu aklından.

Zihnine sızan her düşünce ve kalbine zerk edilen her duygu kaleminin ucunda bir kelimeye dönüşmeye bu haldeyken bile devam ediyordu. Son zamanlarda yaptığı hiçbir şeyi paylaşma havasında değildi, bu yüzden fazlasıyla değer veriyormuş gibi göründüğü bu nesnenin kapağını kapatmakta aceleci davranmıştı.

Oturduğu yerde kafasını kapıya doğru çevirdi ani bir içgüdüyle. Odaya yönelen ayak seslerini fark etmekte biraz gecikmiş olmalıydı ki kafasını çevirmesiyle kısa boylu bir kadınla -topuk seslerinin ona ait olduğunu tahmin ediyordu- yüz yüze gelmesi bir oldu. Yanında ise daha uzun boylu açık renk saçlı bir kadın duruyordu ve ekipten olduğu belli olan birkaç tane de adam.

Yeonjun oturduğu yerden kalktı ve Pia de Clare'in grubunun onun grubuyla buluşmasını bekledi. Kadınla Avrupai bir şekilde selamlaşmadan hemen önce kısa bir süreliğine de olsa duraksadı. Belki de onu ülkesine özgü bir şekilde selamlaması daha doğru olacaktı.                                                                         
Elleri önünde birleştirilmiş bir şekilde hafifçe öne doğru eğildi. Böylece temas etmek zorunda kalmamıştı. Belli ki böylesi Pia için de daha rahattı.

Şaşırmıştı Yeonjun hafiften. Bu katı ve yargılayıcı sisteme sürekli katlanmak zorunda olmadıklarından olsa gerek yabancılara göre biraz daha farklı bir selamlaşma şekilleri olmasına rağmen dış ülkelerdeki insanlar adetlerine saygı gösterme konusunda Kore'de yaşayanlardan daha iyiydi.

Doğduğu ülkede yaşayabilmek gerçekten de zor bir hadiseydi. Gördükleri baskıların yalnızca onlara özel olduğunu sanabilirsiniz; ancak öyle de değildi. Bütün benlikleri saygı ve özveriden oluşuyordu. Sınırları hafifçe aşmak bile insanların sizi isyankar ya da arsız olarak adlandırmasına neden olabiliyordu. Üstelik yaptırımları da fazlasıyla ağırdı. Gözlerinden düşen ya da yanlış yolda olduğuna inandıkları bir insana hak ettiğini verme gibi bir eğilimleri vardı. Yeonjun piyasadan tanıdığı kaç kişinin protesto edildiğine, albüm ya da konser biletlerinin satışlarının büyük ölçüde düştüğüne, ağza alınmayacak ithamlarla savaşmak zorunda kaldığına ve daha nicesine kaç kere şahit olduğunu sayamazdı. İnsanların henüz bir trainee iken sadece çirkin olduğunu düşündükleri için şirketlerine bağlı idollerden birinin intihar etmesi gerektiğini savunarak imza topladıklarını anımsıyordu da... Galiba ne kadar toksik bir topluma sahip olduklarını anlatmak için daha fazlasına ihtiyacı yoktu genç adamın.

K-Pop endüstrisindeki dramaların çoğuna henüz ergenliğini tamamlamamış çocuklar neden olsa da temsil ettikleri şeyin toplamdaki çürümenin ta kendisi olduğu bir gerçekti. Düzeltilmesi gereken çok fazla şey vardı. Sadece şikayet etmekle gelişme sağlanmayacaktı; ancak uğraşmak anlamsızdı. Büyürken onlara dayatılan her şey kuşaktan kuşağa istemsizce aktarılıyordu ve bunun insanlar üzerindeki etkisi son dönemlerdeki intihar oranlarına bakılırsa bir önceki kuşaktan bile daha fazlaydı.                                                     

İşte böyle. Doğma büyüme Koreli olan bir insan bile hata yapmaktan ya da başarısız olmaktan ölesiye korkarken durumun diğerleri için nasıl olduğunu hayal edin bir. Aslına bakarsanız ülkelerini kendilerine bir ev haline getirmeye çalışan yabancılar çoğunlukla dikkate bile alınmazdı. Hangisinin daha kötü olduğunu tartışmak anlamsız. Hor görmek ya da görülmek dünyanın hiçbir yerinde kabul gören bir davranış değildi zira. Ama saygı ya da sevgi onlar için öylece verilen şeyler değildi. Bunlar için çok çalışmak ve kazanmak gerekirdi. Bu nedenle bütün o dramaları ya da internetteki videoları izleyerek dünyalarının ışıltısına kapılıp büyük umutlarla buraya gelen, piyasaya girmeyi hayal eden ve kabul görmek için kendi kendiyle zorlu bir eskrime giren onca insanın yere çakılmasını izlemek üzücüydü onun için. Yine de gerçeklerle yüzleşmek için geç kalmaktansa her şeyin ne kadar sahte olduğunu çok geçmeden öğrenmeleri daha iyiydi, zira yaralar derinleştikçe izler de derinleşirdi. Oysa ihtiyaç duydukları ruhlarında yırtıklar değil, yalnızca pürüzsüzlüktü.                                                                                                                                            
"Merhaba!"

(Black) Onyx || Txt~SoogyuWhere stories live. Discover now