29.BÖLÜM

32.8K 1.1K 1K
                                    


Nefesi, yüzüme dalgalanarak çarpıyordu. Gözleri hâlâ dudaklarımdaydı. Sanki zaman durmuş gibi hissediyordum. Herkes farklı bir dünyada, biz farklı dünyada gibiydik.

Benim de gözlerim onun dudaklarına kaydığında, gözlerimi oradan çekmek için direniyordum ama olmuyordu, yapamıyordum. Bir şey bana engel oluyor gibiydi.

Etkilememelisin Erva hayır, bu olmamalı. Onun, beni kendine hapsetmesine izin vermemeliyim. Bu asla olmamalı.

Başımı geriye doğru attığımda, belimdeki eli daha da sıkılaştı ve beni kendine daha da yaklaştırdı. Gözleri; dudaklarımdan ayrılıp gözlerime değdiğinde, dudakları alnıma doğru yol almıştı.

Sıcak dudakları alnıma değdiğinde, bütün vücudum akıma kapılmış gibi elektriklenmişti.
Öpüşü içten, çok sıcak ve bir o kadar da güven vericiydi. Kendimi ondan uzaklaştırmak için hiçbir eylemde bulunmadım, daha doğrusu bulunamadım.

Sanki Yağız vücudumu esiri altına almış ve beni yönetiyordu. Saçlarımın bir tutamını kulağımın arasına sıkıştırdı. Gözleri tekrar gözlerimle buluştuğunda:

"Sana aşığım Elvin. Hemde deliler gibi. Seni kendimden bile kıskanıyorum."

Alnımdan ayrılan dudaklarını yanağıma değdirdi. Belimdeki eli tamamen gevşemişti. Neden karşı koyamıyordum ona? Neden bunu yapamıyordum ki? Dudakları tenimden ayrıldığında, torpidoya doğru uzandı.

Peçete kutusundan bir tane peçete çıkarıp bana doğru uzandı. Nihayet kendimi ondan uzaklaştırıp:

"Amacın ne senin?"

Bana daha da yaklaştı ve çenemden tutup rujumu silmeye başladı. Başımı sağa sola doğru hareket ettirerek debeleniyordum.

"Bundan sonra bir daha makyaj yaparsan, ben de ardından sileceğim."

Söyledikleri ile kaşlarımı çattım. Ne alakaydı?

"Eğer makyaj yapmamı istemiyorsan, o zaman makyaj malzemelerini odama koydurtmasaydın!"

"Ben o makyajı dışarıda yap diye almadım. Benim yanımda süslen diye aldım Erva!"

Sinirlenmiştim ve kaşlarımı çattım.

Bir eli direksiyonun üstünde, diğeri ise dizinin üstündeydi. Bana pişkin bir şekilde sırıtıyordu. Sinirlerim daha da tavan yapmıştı.

"Niye gülüyorsun sen?"

Soru ile karışık uyarı cümlem, gülüşünün daha da büyümesine sebebiyet vermişti. Bembeyaz inci gibi sıralanan dişleri tamamen ortadaydı.

"Sinirlendirme beni! Gülme dedim sana!"

Yavaşça yaklaşıp üzerime eğildiğinde, kendimi ondan uzakta tutmaktan dolayı neredeyse cama yapışacaktım. Dudaklarını kulağıma değdirdi.

"Sinirlendiğinde çok ateşli görünüyorsun."

Söyledikleri ile gözlerim irice açıldı. Yüz halimin kesinlikle gülünç olduğunu tahmin edebiliyordum çünkü Yağız benden uzaklaşıp kahkaha atmaya başladı.

Kahkaha atması devam ederken, beş yaşındaki bir çocuğun küsme halini takınıp ellerimi bağlayarak başımı camdan tarafa çevirdim. Bu kadar komik olan da neydi? Ve neden bu kadar çok gülüyordu?

"Gülmeyi kes artık. Okula götür beni. Yoksa ben kendim giderim!"

Dediklerimi duymamış bir şekilde gülmeye devam ediyordu. Sinirlerim tavan yapmış bir vaziyette arabanın kapısını açtım. Kapıyı açmamla, kapıya doğru hızlıca uzanıp kapatması bir oldu.

İÇİMDEKİ TUTSAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin