37|bir saat içinde sevdiğime yemin edeceğim seni.

91 20 58
                                    

Nikah töreninin başlamasına yaklaşık bir saat kala bütün saray halkı işleri başından aşkın, oradan oraya koşuşturuyor ve her şeyin mükemmel olduğundan emin olmak için dikkatle denetim yapıyorlardı. Tarihi salon yer seçilmiş, en güzel geleneksel yemekler yapılmış, kaliteli içecekler çıkartılmış, her yer özenle süslenmişti, içinde bulundukları yüzyılın en büyük olayı bu nikâh olacağı için herkesin gözleri üzerlerindeydi. Birçok yerden şehre akın eden konukların bazıları saraya, bazıları ise konaklara yerleştirilmiş, halktan bizzat General tarafından seçilen konuklar Xing şehrindeki bir hana yerleştirilmişti. Her şey mükemmel ilerliyordu, zaman daralmaya devam ediyordu.

"Dejun? İznin varsa gelebilir miyim içeri?"

Xiao Dejun saatlerdir birçok kişi tarafından özenle hazırlandığı odada her şeyden biraz sıkılmış, aynadaki yansımasını izliyorken Beşinci Prens'in sesini duymuştu, ona içeri gelmesini söyledi, nihayet odadan gönderebildiği hizmetçiler yüzünden oldukça gerilmişti ve tanıdık bir yüz görecek olmak hoşuna gidecekti.

Prens Renjun yavaşça içeri girdiğinde Dejun bütün bedenini ona döndürdü, üzerinde yer yer dantel detaylı, gümüş renkli iplerle özenle işlenmiş, fazlasıyla parlak ve muazzam görünen bir takım vardı, aksesuarları, yüzükleri, yaka iğnesi, fuları, sol taraftan ayrılarak bir kısmı arkaya taranırken diğer kısmı alnına dökülerek bırakılmış sarışın, parlak saçları, hafif ten makyajı, ceketinin cebindeki beyaz mendili ve küçük çiçeği ile göz alıcıydı. Öyle ki Prens Renjun gözlerini üzerinden çekememiş, dakikalarca onu süzmüştü.

"Mükemmel görünüyorsun."

Xiao Dejun gülümsedi, olduğu yerde durmaya devam etti çünkü elbisesi kırışacak korkusuyla oturmasına bile izin verilmemişti, kendisini cansız bir bebek gibi hissediyor, bu işkencenin son bulmasını diliyordu.

"Teşekkür ederim. Sen de bu gece çok güzelsin Renjun."

Haklıydı, önemli çift dışında şüphesiz ki gecenin en şık kişisi Prens Renjun idi. O da beyaz ve altınlar ile işlenmiş bir takım giyiyordu, uzun saçlarının bir kısmı örülerek arkasında toplanmış, kâhkülleri yandan ayrılmıştı, yüzünün güzelliği ortaya çıkmış bulunmaktaydı.

"Ah, teşekkür ederim. Nasılsın, heyecanlı mısın çok? Bu gece çok önemli bir gece."

Prens Renjun normalde Dejun için ayrılmış sandalyeye oturarak gözlerini üzerinde gezdirdi Büyücü'nün, Dejun ise birkaç saniyeliğine sessiz kalmayı tercih etmiş, sonrasında gülümseyerek gözlerini odanın her bir yerinde gezdirmişti.

"Elbette, öyle ki şu an düşüp bayılabilirim bile, ayakta nasıl durduğumu dahi bilemiyorum doğrusu."

"Sakin ol sen sadece, her şey iyi olacak, böyle düşün."

"Haklısın, bela çağırırsam eğer bela gelecektir. Bu arada, Ekselansları ne alemlerde?"

En son önceki gün görmüş olduğu sevdiğini hatırlamıştı gözleri yüzüğüne kaydığında, hafifçe gülümsedi, Prens Renjun ise onun yüzüğünü gördüğünde büyük gülümsemesiyle kalkarak önünde durmuş, yüzüğüne bakmıştı dikkatle.

"Ah, vermiş sana. Abim bu yüzüğü kendi elleriyle yaptı biliyor muydun Dejun, ona öğretmemi istedi nasıl yüzük yapılacağını, fazlasıyla da iyi bir iş çıkartmış doğrusu."

Xiao Dejun şaşkınlıkla Prens'e baktı, sonrasında biraz daha büyük bir gülüş ele geçirdi dudaklarını, şimdi her zamandan biraz daha çok, daha yoğun hissediyordu sevdiğini, en derinlerinde bir şeyler kıpır kıpırdı. Sevdiğinin yüzü gözlerinin önüne geldi ve gidip onu görme isteğiyle başa çıkabilmek için uğraştı bir süre, nitekim fazla başarılı olduğu söylenemezdi.

"Normalde böyle bir şey yapmam uygunsuz kaçacaktır Dejun fakat en azından senin için yapmalıyım diye düşünüyorum. Ben gideceğim, gideceğim ve onu buraya yollayacağım. Gelenekleri çiğnemiş olacağım belki fakat umurumda değil, özlemişsinizdir birbirinizi."

Prens Renjun oldukça anlayışlı ve düşünceli biriydi çünkü insanın bir gün dahi olsa sevgilisinden ayrı kalmasının nasıl acı verici olduğunu biliyordu, bu duyguların kalbine eziyet ettiği zamanlar bir bir aklına geliyor, göğüs kafesinin kan içinde kalmasına sebep oluyordu, burnunun direği sızladığında hızla arkasını dönüp çıktı, hazırlanmakla meşgul biriciğinin bir iki güne gideceği ve onu yine bir başına bırakacağı düşüncesi kendini yerden yere vurmak istemesini sağlıyordu, bunu yapamadı, mutlu olması gereken bu günde ne kadar dağıldığını birinin görmesini istemiyordu.

Prens Hendery için mutlu olmalıydı en başta, ne de olsa sevdiğini buraya getirip içinin sevgi ile dolmasını sağlayan yine ve yine ağabeyiydi.

Diğer koridora saptı ve Prens'e tahsis edilmiş odayı gördüğünde kapıyı çalıp içeri girdi, çok uzun durmamış, ona Dejun'a gitmesi gerektiğini söyleyip bir de teşekkür ederek gözden kaybolmuştu bir anda, Prens Hendery tören başlamadan dışarı çıkmasının hoş karşılanmayacağını bile bile yollara döküldü, sevdiğini görememenin hüznünü kalbinin derinliklerinde hissediyor, hasretini en can alıcı şekilde tadıyordu. Prens hayret ediyordu, birini nasıl bu kadar sevebilmiş olduğunu düşünürken sanki kendini kaybediyordu, ancak pişman değildi.

Dejun'un kapısını açıp içeri girdi, Büyücü şaşırmamış, sadece yüzünde bir gülüşle onu seyretmişti dakikalarca. Prens Hendery muazzam görünüyordu, kıyafetleri kendisinden dahi fazla gösterişliydi, başındaki elmaslarla bezeli taç onun Kraliyet Ailesinden olduğunu adeta haykırıyor, yüzündeki asil ifade gören kişide hayranlık uyandırıyordu. Zaten Ekselansları hayatının her döneminde başkaları üzerinde hayranlık uyandırmış biriydi, yine de böyle bir güzellik gerçek dahi olamayacak kadar büyüleyiciydi.

"Çok güzel görünüyorsun Dejun."

"İnan ki senden daha az."

Prens derinliklerini sevginin parıltılarının süslediği o koyu gözlerini sevdiğinin üzerinde gezdirdi, sanki daha fazla ayrı kalamıyormuşçasına yaklaştı. Elini kaldırdı, yüzüne uzattı, kusursuz ve bembeyaz teninde gezdirdi başparmağını, öyle yavaş ve dikkatliydi ki Dejun kendisini sanki bir porselen bebek gibi hissetmiş, yüzünü eline yaslamıştı.

"Seni burada öpebilmek vardı, delicesine, doyasıya."

O arzularını dile getiriyorken Xiao Dejun da çok farklı sayılmazdı. Masmavi gözleri yüzünün her bir yerinde dolaşıyor, arada dudaklarında takılı kalıyordu, öpmek istiyor ancak vazgeçiyor, kendisini geri tutuyor, beklemesi gerektiğini aklından geçirip duruyordu. Çünkü biliyordu, onlar için birbirinin sevgisinde darmadağın olmak kolaydı, toparlanabilmek ise cehennem.

"Biraz beklemelisin."

"Doğru, biraz beklemeliyim. Ancak ben senin sevginde boğulmak için ne zaman beklemişim ki Dejun?"

"Bazen beklemediğimizde baştan kaybederiz, ben bunu göze alamam Hendery, çok bekledim ben, birkaç saat daha beklerim."

Prens gülümsedi, bütün sevgisi yüzüne vurmuşçasına büyük bir gülümsemeydi bu yüzündeki. Arkasını döndü ve kapıya yürüdü, eğer Dejun öyle yapmasını söylüyorsa ölüme kadar bile bekleyeceği düşüncesi yüreğine peyda oluyordu, üzerindeki etkisi büyüktü, oldukça, muazzam şekilde büyüktü.

Xiao Dejun, tek kelimesiyle Prens Hendery'nin aklını başından alıyordu sanki.

"Öyleyse bir kez daha beklerim, aşkım için, yaparım bunu. Bir saat içinde göreceğim seni, Dejun."

"Bir saat içinde sevdiğime yemin edeceğim seni, Hendery."

Prens çıktı ve kapıyı kapattı, Xiao Dejun'un gözleri bir kez daha aynada kendine döndü ve güzelim yansımasını izledi, aynaya yaklaştı, mavi gözlerinin içine baktı, kendi kendine gülümsedi ve bu dakikalarca devam etti. O an o içinde bulunduğu durumu seviyordu, kendisini dünyanın en aşık insanı olarak tanımlıyordu, biraz sonra da dünyanın en mutlu insanı olacaktı, bunun farkındaydı.

Prens Hendery ona yıllarca özlemini çektiği mutluluğu ve sevgiyi vermek için hazırdı.

Xiao Dejun da öyle, onu kimsenin sevmediği gibi sevecekti.

ElysianHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin