4|hayatınızı çalıyormuş gibi hissediyorum.

145 24 62
                                    

"Bildiğiniz üzere Majesteleri, bir savaşla başa çıkacak durumda değiliz. General ve Solasta olmadan askeri gücümüzün yüzde otuzunu kaybetmiş oluyoruz, zannımca şimdilik bir savaş başlatmaktan çok işleri yoluna koymaya odaklanmalıyız."

"Farkındayım, Hendery. Ateşle oynadığımızın gayet farkındayım. Lakin bazen risk almak zorunda kaldığın zamanlar olur, o halde elindeki fırsatı kaçırmayıp en büyük kozunu oynamalısın. Bazen başta oynanan kozlar zafer getirebilir."

Ekselansları ciddi olup olmadığını anlamak için babasının yüzünü izledi dikkatlice, adamın yüzünde en ufak bir alay kırıntısı yoktu, tamamiyle ciddi olduğu oldukça belliydi. Dudağının kenarında küçük bir kıvrılma, bir blöf kendini belli etti, anlıyordu. Yaşlı adam gerçekten bir şeyler biliyordu.

"Taiyang savaş başlatamayacak, Majesteleri, lakin güçten düşeceğiz. Farkında olduğunuza eminim."

"Tüm Arcane Birliği de dahil olmak üzere On İki General ve Birinci ordu Veliaht Prens Hendery'nin komutasında savaşa hazır bir şekilde bekleyecektir. İkinci Prens Junjie müttefiklerimizle iletişime geçecek ve Beşinci Prens Renjun General Ten ile Solasta'nın durumuyla ilgilenecek. Güney'e haber gönderin, Prens Shen derhal saraya çağırılsın. Yarın sabah erkenden General Ten'in bize bıraktığı son kozu kullanacağız. Toplantı burada sona ermiştir. Elinizden geleni ardına koymayın!"

"Anlaşıldı."

Ertesi gün her şey kusursuzca hazırdı. Müttefiklere hızlı bir şekilde ulaşılmış ve olumlu dönütler sabah itibariyle teker teker alınmıştı. Yueliang'ın en büyük destekçisi Ryuuin onları asla yalnız bırakmayacaklarını ve birkaç gün içerisinde yaklaşık elli bin askerden oluşan  bir orduyu gönderebileceklerini söylemişti. Shinrin Krallığı da Yueliang'ın arkasında olduğunu açık bir şekilde ilan etmiş, hatta Solasta'nın rahatsızlığı sebebiyle oldukça endişeli olduklarını, büyük bir ordu gönderemeseler bile bir şifacı gönderebileceklerinden bahsetmişlerdi. O anda ise Prens Renjun, Prens Yangyang ve Prens Hendery çay bahçesinde, olayı tartışmakta idiler.

"Kendi şifacılarımız bile hiçbir şey bulamadı, abi. Dejun'u bir başkasının kollarına bırakmanın pek mantıklı olduğunu düşünmüyorum şahsen. Sonuçta her ne kadar Shinrin ile iyi ilişkiler içerisinde bulunsak da bize ihanet edip saf değiştirebilirler. Ben Dejun'a bir şey olmasından korkuyorum."

Prens Renjun oturduğu yerde rahatsızca kıpırdandı, önündeki çaydan bir yudum alarak kuru boğazını ıslatmıştı, oldukça sıkıntılı görünüyordu.

"Haklısın Renjun, ben de güvenemiyorum. Lakin her türlü yardıma ihtiyacımız olacak, Dejun böyle daha fazla dayanamaz."

Konuşurken sesi oldukça kısık ve güçsüzdü. Onun da gönlü yabancı birilerini sevdiğinin yanına getirmeye ve hatta sevdiğini onlara emanet etmeye razı değildi, çok endişeleniyordu. Göğüs kafesinin ortasında bir yerler acıyordu, Dejun'a bir şey olma ihtimali onu derinden sarsıyordu, ölümünü düşünemiyordu bile.

"Lâkin Shinrin Krallığı bu konudaki bilgileriyle ünlüdür. Ne kadar güvenilir oldukları konusunda bir şey söyleyemeyeceğim fakat beş yıl kadar önce, ağabeyim bir sebepten ötürü hasta olduğunda biz de aynı bu durumdaydık. Kimse abimi iyileştiremedi, ta ki komşu ülkelerden yardım isteyene kadar. Shinrin bize birini göndermişti, fazlasıyla genç biriydi ve ülkenin bütün alimlerinin hekimlerinin iyileştiremediği abimi iki ayda iyileştirmişti. Yine aynı kişi mi gelir bilmiyorum lakin bir şans vermelisiniz bence, en azından görüşürseniz güvenilir olup olmadığına karar vermeniz kolaylaşır."

ElysianWhere stories live. Discover now