Episode 9

2.4K 193 124
                                    

Merhabalar!

Siz bölümü okurken ben de final ödevimi yapmaya başlayayım şsşxşs

Bölümler hazır olduğu için bir iki hafta içinde hepsi salıp final vermek istiyorum kendimi zor tutuyorum heheueu

Hadi ben kaçtım geldiğimde vote ve yorumlarınızı görmek istiyorum <33






"Mission completed by Taekook"

🔫

Sabahın ışıkları karşımda uyuyan beyaz tenin yanında soluk kalsa da tül perdemden içeri üzerimize düşüyordu ve ben ilk defa uyandığım bir sabah için mutluyum. İlk defa kuş cıvıltıları hoş bir melodi olarak geldi kulağıma ve ben ilk defa boşluk hissiyle açmadım gözlerimi.

Çikolatalı ekmekle kandırarak yataktan çıkarılan çocuklar gibi hissediyordum. İşte o çikolata kavanozu birkaç nefeslik mesafemdeydi. Ellerim anında ona doğru uzandığında ayaklarımı yatakta tepindirmek istedim.

Olmak zorunda kaldığım kimliğimden kurtulmak istedim. Onun gibi içinden gelerek yaşamak nasıl bir şey tatmak istedim. Bir çete üyesi değil, kasabasına söz geçiren bir adam değil, sadece Taehyung olmak istedim.

Hayat hiç adil değildi. Bize yaşattıkları hiç adil değildi. Birbirine delicesine bağlı iki insanın mutlu olması bu kadar zor olmamalıydı. İnsan bu kadar çaba sarf etmemeliydi mutluluk için.

Birini sevdikten sonra mutsuz da yaşayabilirmişsin, bunu en kötü şekilde de olsa deneyimlemiştim. İnsanın hayatta mücadele ettiği şeyler uğruna bir takım 'fedakarlık' adı altında vazgeçtiği şeyler vardı. Bizim hikayemizdeki 'Fedakarlık' ise bendim.

Jungkook'u kaybetmekten çok korkuyordum. Ölümle burun buruna geldiğimde bile gözlerimin önüne onun silüeti düşüyordu. O bensiz, ben de onsuz yapamazdım ama içler acısıdır ki ona hiçbir şekilde iyi gelmiyordum. Diğerlerinin söylediklerine göre böyle düşünen sadece ben vardım. Her ne kadar onu kötü etkilediğimi düşünüp vicdan mahkemesinde yargılasamda kendimi Jungkook, dünyanın en harika insanıymışım gibi beni el üstünde tutuyordu. Bu benim içimin daha daha parçalanmasına sebep oluyordu.

Onun beni bu kadar sevmesi ağır geliyordu. Jungkook'un aşkı altında eziliyordum. Bacaklarım titriyor, nefesim sıklaşıyordu.

Bir yandan ona zarar gelme ihtimali ile kendimle iç savaş verip gitmesini istiyordum, bir yandan ise benden bir adım uzaklaştığı an bu dünyada yaşamanın zerre önemi yoktu.

Ben hiç kalbim kadar kararsız ve belirsiz bir şeye tanık olmadım.

Benim canımın hiçbir kıymeti yoktu. Vurulmuş muyum? Ağlamış mıyım? Üzülmüş müyüm? Zerre etkilemezdi beni. Tekrar ayaklanmayı öğrenmiştim ama her zaman istisna vardır öyle değil mi?

Jungkook'un "Ben yarın sabah Daegu'yu terk ediyorum. Beni seviyorsan havaalanında elimi tutarsın." dediğinde nefes alış verişlerim bir katilin elindeymişcesine düzensizleşmişti. Korkmuştum. O kadar korkmuştum ki, görüşümün bulanıklaşması aynı anda gerçekleşmiş tüm vücudum göcük altında kalmıştı.

Nasıl olduğunu hatırlayamadığım bir şekilde hastanede gözlerimi açtığımda onu yanımda görememiştim ve buna rağmen kalbimin hala atıyor oluşuna çok kızmıştım. Göğsüme vura vura ağlamıştım o gün. Bu anları hafızamdan silip atmak istesem de başaramadım. İnsan duygularını en doruklarda yaşadığı an yaşadığı şoku atlatamazmış, bir travma olarak kalırmış sonsuza kadar.

Motorcycle club |TaekookDove le storie prendono vita. Scoprilo ora