Gülümsedi ve dedi ki:
"Kanatların nerede peki?"
Elini tutup omzuma koydum. "Burada." dedim.
"Kırılmışlar." dedi.- Halil Cibran -
İnsana sormuşlar, aslında nereye aitsin diye; o da gönlümün inkâr etmediği yere diye cevap vermiş. İnkâr etmiyordu Dila. Onu, hasta edip yataklara düşüren de yine yarasına merhem olan da Mirhan'dı. Çok beklemişti onu. Yıllarca geçtiği yollardan geçmiş, oturduğu sandalyede oturmuş, dokunduğu yerlere dokunmuştu, yalnızca kokusunu bir nefeslik soluyabilmek için sadece beklemişti. Ama gelmemişti Arslanoğlu. Öyle bir gitmişti ki bir daha ayak basmamış, görünmemişti bu topraklarda. Öyle bir gitmişti ki o eylem bile gurur duymuştu özünden.
Dila, geldikleri alana baktı, istemsizce yüzünde hafif bir tebessüm belirirken başını çevirip kocasına dikti zümrüdi harelerini. "Yaa biliyor musun? Burada çalışıyordum ben bir ara. İşten çıktıktan sonra da gelmemiştim hiç." dedi heyecanlı sesiyle eskiyi yâd eder gibi.
Mirhan, başını salladı. Gülünce içi de gülen zümrütlerin girdabına dalarken arabayı durdurdu. Bilmiş bir tavırla yarım ağız gülümsedi. "Yıllardır gelmesem bile burada olup biten her şey kulağıma geliyordu. Buna çalışman da dâhil."
Dila, dudaklarını ısırdı. Madem her şey kulağına gidiyordu, insan bir gün bile sormaz mıydı? Tamam, kendisi çizgisini çizmiş, reddetmişti lakin o da geçmişlerinin hatırını dahi saymayıp gitmiş, bir daha da gelmemişti.
Kucağındaki buketleri oturduğu koltuğa bırakıp aynı anda arabadan indiler. Mirhan, arabanın etrafından dolanarak karısıyla aynı hizaya geldiğinde belinden kavrayıp kendine bastırdı. Dila, geri çekilmeye çalıştı lakin "Hşşş, söz verdin Dila unutma, her şeyi sil baştan yaşayacağız." diye kulağında hissettiği fısıltıyla rahat bıraktı kendini. Restoran çalışanları, rezervasyon saatini bildiklerinden hemen karşılamak için koşmuşlardı kapıya. Ama Dila'nın gözü tek bir kişideydi.
"Elif'im!"
"Yaa kurban olurum, çiçeğim!" diyen kıza hızlı adımlarla yürüyüp sıkı sıkı sarıldı. Onu sarıp sarmalayan kız, bir kız kardeşten farksızdı Dila için. İlkokuldan beri aynı sırada oturup şu zamana kadar da ayrılmamışlardı. Yani araya biraz zaman girse de dostlukları hâlâ ilk günkü gibiydi. Mirhan'dan çekinen kız, arkadaşından ayrılırken Mirhan'a da başıyla selam verdi. Diğer çalışanlar ve müdürleri de kapıda karşılamışlardı genç Arslanoğlu'nu.
"Çok zayıflamışsın narincek, ne bu hâlin?"
Dila, arkadaşına omuz silkerken bakışları hayranlıkla doluydu ona karşı. "Sen de çok güzelleşmişsin Elifçik." dedi kendini es geçerek. Konuyu değiştirme de her zamanki gibi üstüne yoktu. İçeri doğru yürümeye başladıklarında Elif de yüzünü ekşitti.
"Evlendin, unuttun tabii beni. Şimdi de kıvır kıvırabilirsen, aşk olsun be çiçeğim. İnsan demez mi hiç, bir hâlini hatırını sorayım diye?" Elif, haklı olarak sitem ediyordu.
Arkadaşının kolunu sıvazlayıp efsunlu efsunlu baktı. "Haklısın ama inan her şey o kadar ani ilerliyor ki zamana yetişemiyorum çiçeğim, ben kendimi bile unutmuşum sanki." dedi yan bir bakışla kocasını da süzerek. Restoran müdürüyle konuşan Arslanoğlu'nun bir kulağı da karısındaydı şüphesiz.
Onlara ayrılan bir üst kattaki yere doğru ilerlediler, Elif de merdiven başına kadar eşlik etti. "O zaman en kısa zamanda görüşelim." diye baskıyla konuşunca Dila, gözlerini bastırarak onayladı arkadaşını. Kocasının beline uyguladığı desteğiyle ağır ağır çıktılar, rezervasyon yaptıkları masaya doğru.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECRUH (KİTAP OLDU)
Teen Fiction🖤♾️ "Bir daha gelme!" Dedi fısıltıdan ibaret buruk sesiyle. "Sakın ola bir daha bana dokunma da!" Kendisi ne kadar öfkesini ortaya seriyorsa, Mirhan'da mimik oynamıyor öylece gözlerine bakıyordu. "Geleceğim..." dedi kısık fakat vurgulu bir karar...