KAZGAN-1

301 17 11
                                    

Gözlerim buğulu,nefes almakta zorlanıyordum.Etrafa baktığımda yerde kırık bira şişelerinden ve çöpten başka bir şey yoktu.Evet oradaydım,yaşamak için savaşmak zorunda olduğum yerde.Sadece yüz lira için köpekler gibi dövüşüyordum.
Babam öldükten bir yıl sonra annemde bizi terk etti.Beş yaşında ki kız kardeşime ben bakmak zorundaydım,daha kendime bakamazken hayat bu zor görevi benim ellerime vermişti.
El açıp bekleyemezsin hayatta,kimseye muhtaç olamazdım.
Gözlerim yanıyordu,öfke ve acımasızlık içime içime doluyordu.
Her zaman merhametli biriydim,hayat bana acımadığında ise bende ona acımamaya başladım.Yerden kalkmaya çalıştım.Hamle yaptım sol bacağımı hissetmiyordum sol gözümün üzerinde de bir sıcaklık hissettim.Elimi attım kırmızı bir sıvı vardı tabi ya bu kandı.Görmeye alışkın olduğumdan çokta tuhaf gelmemişti.Sağ bacağıma yüklenerek zar zor ayağa kalktım,Tek kaşım havada dişlerim ise saldırmak isteyen yaralı bir kurt gibi birbirine kenetlenmişti.Sağ bacağımın üzerinde sekerek fabrikadan çıktım.Köşede Uzunluğu yerden omzuma kadar gelen bir sopa vardı.Sol dizime destek olarak kullanmak için eğilip yerden aldım.İstanbul sokaklarında sekerek,gecenin üçünde,hiç korkmadan ilerliyordum.Neden korkacaktım ki?Ölmekten mi? Zaten ölmüştüm,bedenimin yaşıyor olması yaşamam anlamına mı geliyordu yani? Sadece kardeşimi düşünüyordum.Onun için bende yaşamalıydım.Henüz on dokuz yaşındayken hayatın yükleri omuzlarıma binmişti.Hiç bir zaman kendi derdimi Dünyanın en büyük derdi olarak görmedim.Ellerim hala benimleydi.Bacaklarım tutuyor,kalbim atıyordu.Gözlerim öfkeylede baksa,görüyordu.
Eve geç kalmıştım,kardeşim şimdi nasılda korkmuştur diye düşünerek hızlanmak istedim ama bacağım el vermiyordu.
Bizim sokağa geldiğimde,kaldığımız gece kondunun önünde kardeşimi ağlarken gördüm.Beni görünce koşarak Yanıma geldi.Ağlayarak bana vurmaya başladı minik elleri ile.
"Sende beni bırakıp gideceksin değil mi!"
Sözleri kafamın içinde Yankılanıyordu..
Sende beni bırakıp gideceksin!
Hayır dedim.
Kas katı olmuş hissiz bir kalbim vardı,merhamet benim için sadece birleşmiş bir kaç harften başka bir şey değildi.
Ama bu minik kız,benim Dünyamdı.
Kalan tek varlığımdı.Parmak uçlarımla göz yaşlarını sildim.
Hayır güzelim..
"Abin her zaman senin yanında olacak".
Elleri buz gibiydi,gecenin Üçünde dışarı neden çıktın diye biraz çıkıştım,ama korkmuştu,beş yaşında ki bir çocuktan yaşına göre fazla mantıklı Olmasını istiyordum sanırım.
Hemen içeri girdik.Onu çöpten bulduğum küflemiş döşeğin üstüne yatırdım.Üstünü de bir kısmı yanmış battaniyesi ile iyice sardım.
Titriyordu.Hasta olursa ne yapardım ben.Sobayı açtım hemen,kalan son kömürümüzü'de harcıyordum.
Cebimde üç maçtan kazandığım,üç yüz liram kalmıştı.Bir işe girip çalışamıyordum,hiç bir vasfım yoktu ve benim gibi gece kondu'da kalan bir genci kim işe alırdı.En iyi bildiğim iş dövüşmekti.Bende kardeşim için dövüşecektim.
Bir sonra ki maça bu dizle çıkmam benim ölümüm demekti.
Bir süre kafese giremeyecektim.
Babam yaşarken bana sürekli savaşmayı öğretirdi.
Onun için hayat bir oyun değil,savaştı.
Altımızda lüks arabalar,etrafımızda güzel kızlar yoktu.
Hayata karşı tek savunmamız yumruklarımızdı.
Babamda hayatını dövüşlerden kazanırdı.
Ölümü de kafeste oldu..
Küçüklüğümden beri beni o eğitti.
Vücüdumun her yeri kas,kollarım ise normal bir insanın iki kolu kadardı.
Bana pes etmeyi öğretmediler.Ben bunu kendime yediremezdim.
Kaybettiğim son maçı da bu nedenle baygın olarak kaybettim.
Çok yorgundum,saat geçenin dördüydü.
Göz kapaklarımla ağırlık kaldırıyormuş gibi gözlerimi açık tutmaya çalışıyordum.Soba açıktı,eğer uyursam bu boktan yerde zehirlenerek ölme şansımız çok yüksekti.
Sabaha kadar gözümü kırpmadan minik meleğimin uyanmasını bekledim.
Sabah sekizde Gözlerini açtı Esma.
Abi karnım aç dedi.
Ben sobayı söndürdükten sonra markete yürümeye başladım.
Bir ekmek biraz da beyaz peynir ve bir litre su Aldım.
Gözlerimi zor açık tutuyordum.
Dizimdeki ağrı hafiflemişti ancak koşmama engeldi hala.
Yirmili yaşlarda iki serseri benim geçtiğim sokağın sonunda gözlerini bana dikmiş bekliyorlardı.
Daha önce bu tipleri buralarda hiç görmemiştim.
Her zaman uzun kollu giyer ve kolumun içinde elimden dirseğime kadar uzanan demir bir sopa taşırdım.
Ne yazık ki bu iki gençin bundan haberi yoktu.
Sekerek yürüdüğümden cesaret almışlardı sanırım.
Önümü kesip,benimle alay etmeye başladılar.
"Haha haha şu gerizekalıya bak Levent ahaha"
Bu sesler dudaklarımda hafif bir kıvrılmaya sebep oldu,gülüyordum.
Üzerimde kurdun avını yemeden önce ki ifadesi vardı.
Uzun boylu olanın yakamdan tutması ile burnuna Kafayı yemesi bir oldu.O yerde burnu ile uğraşırken hamle yapan peşmerge tipli kancığa kolumda sakladığım demir sopa ile yüz felci geçirttim.
İkiside yerde kanlar içindeydi.Acımasızca sopayı bir ona bir diğerine geçiriyordum.Zayıfın ezildiği İstanbul'un ara sokaklarında,
Ezilmek benim harcım değildi!
İkisininde en az dört beş kemiğini kırmıştım.
Kıpırdayacak halim yoktu,ama öfkem bana güç veriyordu.Yere attığım ekmeği Alıp öperek Başıma koydum.Ekmeğin üstü toprak olmuştu elimle silerek üfledim.Acımasızdım,ama bana verilen nimetin değerini bilmeyecek kadar Şerefsiz değildim.
Eve geldim yere bir bez sererek bezin üzerine peynir,ekmek ve su çıkardım.
Kardeşim,Topraklı ekmeği bölerek bir parçasını ağzına attı.
Annem önceleri çöpte bulduğu ekmekleri bize yedirdiğinden alışmıştı pis ekmeklere.Abi ben dün bizim sokaktaki çöplere baktım ama ekmek bulamadım,sen bunları nereden buldun deyince.
O hissiz adam,o duygusuz gözlerimden bir damla yaş süzüldü ve yere damladı.
Onlarca yumruk darbesi,onlarca Bıçak darbesi almıştım hiç biri gözümden yaş getiremezken.
Bu küçük kız çocuğu bana ne yapıyordu böyle.
Sesim titreyerek "marketten aldım" diyebildim..
Ömrümde ilk kez! Sesim titrıyordu.
Ne Babamın ölümüne Ağlamıştım, ne de annemin bizi terk edip gidişine..
Kurumuş dudaklarımla,anlını öptüm.
Kalbim o kadar sertti ki ona sevdiğimi bile söyleyemiyordum.
Bana göre sevmek,bir insana bağlı kalmak,zayıflıktan başka bir şey değildi.İçimde en güzel sözler birikiyor boğazımda düğüm düğüm olurken.Sadece başını okşamakla yetiniyordum..
Kahvaltımızı ettikten sonra biraz uzanmalıydım.
Kapıyı kitleyip Kardeşimi sakın evden Çıkma diye tembihleyerek uyudum.. Sonunda uyuyacak bir zaman bulmuştum..
Kapının sertçe çalma sesi ile uyandım.
Bu gelen tayfundu.Şerefsizin tekiydi ancak dövüşleri o ayarlıyordu.Para için ona ihtiyacım vardı.
Kafes dövüşün de kural yoktur.Bayıltana kadar döversin,pes etmekte yoktur.Karşına kim gelirse ya bayılacaksın ve karşındaki sana acıyıp bırakacak ya öleceksin yada öldüreceksin.
Ayağa kalktım kardeşim Esma korkulu gözlerle bana bakıyordu.
Korkma dedim ona burada bekle.
Kapıyı açıp dışarı çıktım,gece saat on civarındaydı.
Yarın akşam bir kızla dövüşmemi istedi.
Adı Ceren diye bir sürtük.Neden sürtük dediğimi bilmiyordum ama benimle dövüşmek istediğine göre ya kendini yenilmez sanıyordu yada dayak yemeyi çok seviyordu.
Benim çoluk çoçukla uğraşacak vaktim yok diye çıkıştım Tayfuna.
Yenersen bin lira alacaksın..
Gözlerim açıldı birden bu zengin bebesi kendini ne sanıyordu?
ömrümde çok az bir arada gördüğüm bir paraydı bu.
Bu güne kadar hiç bir kıza vurmama rağmen kabul ettim.Dövüş yarın akşam saat on bir de her zaman ki fabrikadaydı.
Eve girdim, dizime bitkileri kaynatarak yaptığım bir ilacı sürdüm.
Ağrımı hafifletti.Dizim bu derece sakatken tekme atamazdım benim en iyi silahım ise tekmem ve yumruklarımdı.Boyumun uzun olmasından olsa gerek bacaklarım ve kollarım da uzundu rakibime çok yaklaşmadan hızlıca vurup çekilebilirdim.
Her zaman profesyonel bir dövüşçü olmak istemiştim ama hayat beni buraya sürükledi.
Uzanıp dinlenmeye başladım,yarın büyük bir maç vardı.
O zengin Sürtüğe iyi bir ders verecektim.

LÜTFEN YORUM VE OYLAMAYI UNUTMAYIN,TEŞEKKÜRLER.

KAZGANDonde viven las historias. Descúbrelo ahora