16. Bölüm

1.3K 48 11
                                    

aradan fazla zaman geçti biliyorum ama internette bir sorun oluştuğu için yazdığım halde paylaşamadım. telafi amaçlı bu bölümde merak ettiğiniz bir konuya cevap bulacağınız yerler var. umarım beğenirsiniz. yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. bir daha böyle bir ara olmayacağını düşünüyorum. yazar yazmaz yeni bölümü paylaşcağım. iyi okumalar :)

--------------------------------------------------------

Bu çocuk gerçekten ya deliydi ya çok akıllı. Ortası yoktu. Zorbalığa başvurup beni Orkun'un yanından alıp kendiyle gitmeye mecbur etmişti. Ne düşündüğünü bilmiyordum ama aklında yine bir şeyler vardı. ehliyeti var mıydı bilmiyordum ama arabayı kendisi de kullanabiliyordu. Keşke hız sınırı levhalarının yola neden konduğunu da bilseydi. Tamam, yol boş ve düz olabilir ama bu ona 120 km hızla gitme hakkını vermez. Sonuçta arabada tek değil.

- Biraz daha yavaş süremez misin şu arabayı?

Hiç umursamadan sürmeye devam etti. Hızdan korkmazdım ama havanın kararmış olması her an her şeyin olabileceğinin habercisiydi. Cevap vermeye tenezzül bile etmeden hızını artırdı. Kemerimi taktığım için rahattım ama yine de hızlandıkça korkmaya başlıyordum. Koltuğuma sıkıca yapışıp artık nereye gidiyorsak bir an önce oraya varmayı diledim. On dakika kadar sonra hızlı yolculuğumuzun sonuna geldik. Derin bir nefes alarak kemerimi çözdüm ve kapıyı açıp çıktım. Çevredeki villalar bizim çevremizdekilere benziyordu ve çok fark yok gibiydi. sadece bunların bahçelerinde sanırım havuz vardı.

- Gel hadi.

Onu takip ederken nereye geldiğimizi anlamaya çalışıyordum. Nedense burası bana yabancı değil tanıdık gelmişti. Ama buraya daha önce gelmediğime emindim. Evin kapısını çaldı. Beni nereye getirmişti böyle?

- Hoşgeldiniz Güven Bey, buyurun." Kapıyı açan hizmetçiye baktım. Hizmetçi dedim çünkü siyah gömlek, siyah tek ve beyaz önlüğü vardı. içeri girdikten sonra kadına gülümsedim ve o da utangaç bir tavırla başını eğdi. En sonunda dayanamadım ve Güven'e döndüm.

- Neresi burası?

Hiçbir şey söylemedi. Koskocaman bir odaya girdiğimizde içeride iki kişi vardı. adamın arkası dönüktü ama kadın bize bakıyordu. Otuzlu yaşlarda, siyah saçlı, ela gözlüydü. Zarif biri olduğu duruşundan belliydi. Güven'den birkaç santim kısaydı. Yani benden uzun. Yüz hatları biraz Güven'e benziyordu. Güven'i görünce gülümsedi ve kollarını açtı. Sarıldılar. Ben daha nereye geldiğimizi bu insanların kim olduğunu anlayamadan adam arkasını döndü ve bize baktı.

Yok artık! Mehmet Bey karşımda duruyordu. Yani Güven beni kendi evine mi getirmişti? Bu saatte, bu şartlarda...

- Aa, Yonca." En az benim kadar şaşıran biri daha vardı demek ki. İkimiz de birbirimize şaşkın bakışlar atarak orada birkaç saniye geçirdikten sonra Güven'in annesinin sesiyle kendimize geldik.

- Yonca mı?" şaşıran sayısı üçe çıkmıştı. Ne hoş. Aynı anda anlaşmış gibi bakışlarımızı Güven'e çevirdik. Sadece omuz silkmekle yetindi.

- Şey, hoş geldin Yoncacığım. Nasılsın?

Ortamın gerginliğini ve şaşkınlığını azaltmaya yönelik ilk adımı atan Mehmet Bey olmuştu. Güven'den bakışlarımı çekemeden cevapladım:

- İyiyim teşekkürler. Siz nasılsınız?

- İyiyim. Oturmaz mısın?" bakışlarımı Mehmet Bey'e çevirdim. Yanındaki kanepeyi gösteriyordu. "Önce sizi tanıştırayım. Güven'i zaten tanıyorsun, bu bayan benim eşim Meliha. Melihacığım bu güzel kız da bahsettiğim arkadaşım vardı ya Gülsüm Hanım, onun kızı Yonca." İkimiz de birbirimize gülümseyip memnun olduk dedik.

AY IŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin